“Edebiyatın nesnesi, yazılı veya sözlü, dünyadaki dile dayalı sanatsal yaratış ve faaliyetlerin tümüdür.”
     Şiir, edebiyat türleri içinde belki de en etkileyici olandır. Bizim yazınımızda da en eski en yaygın en sevilen türdür şiir. Ta ilk dönemlerden beri, çeşitli nazım türleriyle, biçimleriyle şiir günümüze taşınmıştır.  Zaten edebiyat eskiden kalma bir şey değil, bir sürekliliktir.
     İnsana dair duyguların, düşüncelerin, sözcüklerle,  yazılı veya sözlü aktarımı, yüzyıllardır süregelen edebi bir eylemdir. Bunun yanında güzel sanatların birbirinden seçkin dalları, insan ruhunun izdüşümleriyle sözlü yazılı anlatımlara görsellik katar, bu çeşitliliği besler.
     İnsanlar, bilinçli, istemli-istemsiz  duygularını dışa vururlar. Edebiyat, doğuşundan bu yana, günümüze ulaşmış ve insana dair duygu ve düşüncelerin bu bağlamda rehberi olagelmiştir.
     İnsan, duygularıyla, düşünceleriyle ve bunları aktarabilmesiyle sosyal bir varlıktır. Yaşadığı çevre bu aktarımların gelişip biçimlenmesinde önemli bir etkendir.
Nazım Hikmet'in şiir için ortaya koyduğu  “matematik, sibernetik, fizik, müzik, tüm bunlar, eninde sonunda, sadece insanlar şiiri anlasınlar öğrensinler diye gereklidir” tezi bu işin elbette sanıldığından zor ve ciddi olduğunu anlatmaya yöneliktir. 
     Şiir, duygu, düşünce, olgu anlatımını, imgelerle, simgelerle, ezgilerle, dil içinde özel bir dil kullanarak gerçekleştirir. Estetik duygu oluşumu emek ve ciddi bir süreklilik gerektirir kısacası. 

     Şiir, evet insanın hayata bakış açısıyla, yaşadığı coğrafyanın dokusuyla, daha da önemlisi kişinin duygusal zekâsıyla biçimlendiği zaman ayakları yere basan bir metin, bir sözlü aktarım olabilir, ama bunun anlaşılması için kendi içinde sistemli bir düzen gerektirir. Yani şiirde mantık ve bilimsellik de en az duygu yoğunluğu kadar etkilidir.
     Az sözle çok şey anlatabilmenin sihirli yoludur şiir. Onun bir matematiği, bir sistematiği olması duygudan yoksun olduğu anlamına gelmez.
      Öz ne kadar ilginç olursa olsun, uygun yapı kurulmadıkça güzel şiir söylenip yazılamaz. Siz bakmayın kalıplara öykünen anlatıların şiir diye sunulmasına. Asıl şiir, tarihin, halkın süzgecinden geçip zaman aşabilendir. Demek ki şiir önemli bir yapıdır.
Bu bağlamda, yeri gelmişken edebiyat tarihimizin bilinen ilk  şairini hatırlamadan geçmeyelim. Aprin Çor Tiğin edebiyatımızda bilinen ilk şairimizdir, der tarih notları. Şair ozan yine ilk şiirini “sevgili” adıyla yazmıştır. Karacaoğlan, Yunus, Mevlana gibi değerlerimiz, iz bırakan edebiyatçılarımızdan ozanlarımızdan sadece bir kaçıdır.
     Türk edebiyatında şiir denilince aklımıza gelen önemli şairlerimizden biri de hiç kuşkusuz Nazım Hikmet'tir. Her ustanın kendine has şiir kalıpları vardır. Nazım Hikmet, bizde serbest şiirin ilk önemli uygulayıcısıdır. İlk bakışta onun uyaksız ölçüsüz şiirleri çok kolay görünür. Sözcük uyumlarını, paralel, kırık dizelerini görmeyenler, onun gibi yazmaya kalkarlar da yeni Nazım olamazlar. Yetenek, şiir bilgisi ve deneyim olmadan güzel şiir yazılamıyor sözün özü. 
     Şiir yazmanın kendine has kuralları olduğu gibi şiir okumanın da bilimsel bakışla çözülebilen bir yapısı var. Bu göz ardı edilmemelidir. Matematik, sibernetik, fizik ve müzik bilgisiyle harmanlanmış şiirleri anlayabilmek için bu yapı taşlarına vakıf olmak gerekiyor demek ki. 
     Şiirin anlaşılmaya, ciddiye alınmaya ihtiyaç olduğu, salt düz mantıkla anlaşılamayacağı çıkarımı, sanırım bu tez üzerinde dikkat çeken en belirgin noktadır. Matematik, fizik sibernetik ve müzik, hepsi şiirin varlığına ve anlamına güç veren öğeler olarak şair tarafından dikkate alınmış ve şiirin anlaşılabilmesi için önerilmiş.
     Şu durumda, şiir, duygudan doğan, ama yanına mantık da isteyen bir edebi sanattır diyebilir miyiz peki?  Nazım Hikmet bu sorulara kavramlar üzerinden cevap vermiş aslında: Şiir, hafife alınmayacak kadar ciddi bir edebi sanat türüdür. Şiirin okuyucusu da şairi kadar bilgili, ciddi ve donanımlı olmak zorundadır.