Kimse senin dalgalarla nasıl boğuştuğuna bakmaz. Gemiyi limana getirip getirmediğine bakar”.

Yukarıdaki sözü kimin söylediğinin  bir önemi var mı? Sözün doğruluk derecesi, pratikte geçerli olması yeterli değil mi? Kesinlikle önemli;  tarihte yaşamış olsa da sözün gerçek sahibine atfedilmesi ahlaki olarak doğrudur, demeliyiz.

Yukarıdaki sözün sosyal medyada bazen Victor HUGO,  bazen de Albert EINSTEIN’A atfedildiğini görüyoruz. İşin kolayı, gördüğümüz bir söz hoşumuza gitmişse hemen tık tık paylaşıyoruz. Oysa yukarıdaki sözün bir benzeri olan ”Hiç kimse yolda yakalandığınız kasırgalarla ilgilenmez, herkes gemisini salimen limana ulaştıranı kutsar.” Sözü Anadolu’da Xanthius Mabedi’nin giriş kapısında yüzyıllardır yazmakta. (Prof. Dr. Ali DEMİRSOY’un ustaca yaşam kitabından edinilen bilgidir.)  

Sosyal medya postmodern kültür: Kısaca açıklayacak olursak modern görünümlü kültürün gereğinden fazla artmasına yol açtı. Yapılan her paylaşımın doğru olduğunu düşünen,  tüm yaşamı sosyal medya üzerinden  kurgulayan insanların olduğunu görüyoruz. Hoş,  yazılı basının da sosyal medyadan etkilenmediğini söylemek safdillik olur. Bu durumun iki açıdan bizleri zarara uğrattığını düşünüyorum: Bunlardan birisi insanlığın yüzyıllardır biriktirdiği literatürün içine doğru olmayan bilgilerin karışması. Avusturyalı ünlü  psikiyatrist Carl Gustav Jung  diyor ki  “İnsan beyni en  kolay olan yolu seçer.”  Eğer emek harcamayı araştırmayı ve çalışmayı göze almazsak bu önümüze emeksiz gelen bilgileri doğru kabul etmemize ve o bilgilerin yaşamımızı yönlendirmesine olanak vermiş oluyoruz.

 İkinci olarak değinmek istediğim konu ise sosyal medyanın insan doğası üzerindeki etkileri ile ilgili hissettiklerimi ve naçizane çıkarımlarımı paylaşmak. Amerika Birleşik Devletleri briç şampiyonu pozitif psikolojinin teorisyeni Psikolog Dr. Martin SELİGMAN “Öğrenilmiş İyimserlik” adlı kitabında bundan yüz yıl önce insanların sadece yüzde birinin depresyona girdiğini söylemekteyken bu oranın günümüzde her dört insandan birinin majör depresyona;   kadınların yüzde yirmi beşi, erkeklerin yüzde on üçünün hayatlarının bir döneminde majör depresyon rahatsızlığına yakalandığını gösteriyor. Daha acı olan da çocuk ve gençlerde baş gösteren depresyon oranlarının artması.

Bir sosyal medya kullanıcısı olarak hissettiğim konulardan biri de geçmişte yaşadığımız gerçek samimiyet ortamlarının gün geçtikçe azalması. Postsamimiyet durumlarının oluşması o nedenle kendi aldığım bir kararla telefonla ulaşabildiğim ve geçmişte köklü bağlarım olan dostlarımın sayfalarına bakmıyorum. Çünkü onları daha çok özlemek ve onlarla yüz yüze konuşmalarda sanki yıllardır görmemiş gibi konuşmak daha bir keyif veriyor.

Şimdi doğru soruyu sorma zamanı geldi.

Dünyada depresyon nicel olarak artmışken; sosyal medyada herkesin mutlu görünmesinin nedeni nedir?

Sosyal medyanın tamamen olumsuz olduğunu söylemek istemiyorum. Birçok konuda devrim niteliği özellikleri de taşıdığını söylemek su götürmez bir gerçek. Örneğin  artık toplumları güç sahipleri istedikleri gibi yönlendirememekte. Bilginin yayılım hızı neredeyse ışık hızı seviyesinde.

Bu yazı çok geniş kapsamlı bir konuyu toplumun gündemine getirmek amaçlı yazılmıştır. Bu konu üzerinde önce okuyucunun düşünmesini istiyorum. Yorumlarınızı e-mail adresime yollarsanız isim vermeden yayınlayabiliriz. Özellikle bizden sonra bu topraklarda yaşayacak kuşaklarımızı ruhsal ve sosyal yönden sağlıklı ortamlar yaratabilmek için bir başlangıç olmasını dilerim.

Not: Yazının bir bölümü   Prof. Dr. Ali DEMİRSOY’un Ustaca Yaşam kitabı ile etkileşimli olarak yazılmıştır.

Cumhur DEMİRDÖĞEN

[email protected]