“TBMM RAPORUNA GÖRE DEPREMDE YIKILAN BİNALARDA KALİTESİZ SURİYE DEMİRİ KULLANILMIŞ…”

Tam 34 yıl önce, 1989 yılında İnşaat Mühendisleri, Mimarlar, Metalürji Mühendisleri örgütleri ile konuya duyarlı çevreler ve Çelik-İş Sendikası Genel Başkanı merhum Metin TÜRKER;  “ BU CİNAYETTİR, BU DEMİRLERLE YAPILACAK İNŞAATLAR İNSANLARIMIZA MEZAR OLACAK” diye haykırıyor, biz de bağırıyor,  bundan zarar görecek halka sesimizi duyurmaya çalışıyorduk. Çünkü; yetkililer bu riski biliyor, sırf yandaşlar kazansın diye gelecekte yaşanacak felaketlere zemin hazırlıyor, bu ihanete gözlerini kapatıyorlardı.

O dönemde 24 bin üyesi olan Çelik-İş Sendikası toplu iş sözleşmesi konusunda MESS ile anlaşma sağlanamaması üzerine grev kararı almış, hükümet 22 Mart 1989’da bu grevi ertelemişti. Bununla da kalmayan hükümet beş gün sonra, 27 Mart’ta demir ithalinde gümrük vergisi alınmamasına karar vermişti. Çeşitli girişimler sonuç vermeyince 4 Mayıs günü Karabük ve İskenderun DÇ Fabrikalarında üretimin durmasıyla başlayan grev tam 137 gün sürmüştü. Bu arada Bulgaristan ve Romanya üretimi, AB ülkelerinin kalitesiz ve standart dışı olması nedeniyle almadığı onbinlerce ton kütük ve çubuk demir bu ülkelerden sıfır gümrükle ithal edilerek 22 Mayıs 1989’da piyasaya sürülmüş ve yurdun her tarafında inşaatlarda kullanılmıştı. Bu demirlerden bir miktar Karabük’e de gelmiş DÇ Mamul Ambarlar sahasına bırakılmıştı. Elimize alıp büktüğümüzde kurşun kalem gibi kırılıveren bu demirleri ithal eden, isimleri bizde mevcut kişi ve kuruluşlar her ton üzerinden 130 Dolar  ( 273.000.-TL) kazanıyor, grevin sona erdiği 18 Eylül 1989 tarihinden sonra da devam eden bu kirli ithalatı sürdürerek adeta  vurgunculuk yapıyorlardı.

Grevden 10 yıl sonra 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 Marmara ve Düzce depremleri bu ihanetin faturasını 18 bin 373 insanımıza kesmiş, ülkemiz büyük bir yıkımla karşı karşıya kalmıştı. O sırada Demir- Çelik Karabük Fabrikalarından emekli olduktan sonra atandığım Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkan Yardımcısıydım ve aynı zamanda T. Sakatlar Konfederasyonu Teşkilat Sekreteriydim. Çalışmalara katılmak ve yardımcı olmak amacıyla yıllık izinlerimi alarak üç gün sonra bölgeye ulaştım. Gönüllü olarak ve kişisel inisiyatifle  gittiğim İzmit’te, Karabük’te yaptırarak valilik binası yanına kurduğum ve depremden 12 gün sonra, 29 Ağustos’ta T. Sakatlar Konfederasyonu Yardım ve Koordinasyon Merkezi olarak faaliyete geçirdiğim konut bölgede kurulan ilk prefabrikti. 2.5 ay kadar bölgede kalarak, Derince, İzmit, Gölcük ve Yalova’da çalışmalara katıldım.

İşte Karabük demirine benzemeyen yüksek karbonlu, esnemeyen ve kırılgan Bulgar ve Romen demirlerini, bu sırada Yalova’da ve Gölcük’te 1989 sonrası yapılan, onlarca insanımıza mezar olan apartmanların enkazlarında buldum.  

12 Kasım Düzce- Bolu Depreminin artçıları devam ediyordu. Olayı Hürriyet Gazetesi’nden  Yalçın BAYER’e anlattım. 28 Kasım 1999’da, ekte gördüğünüz Yeter Söz Milletindir köşesinde bu söyleşiye yer veren Sayın BAYER, “ DEPREMİN BİR SUÇLUSU DA BULGAR DEMİRİ “ başlığını kullanıyordu. 6 Aralık 1999’da Karabük Postası Gazetesi’ndeki uzun köşe yazımda “DEPREMİN BAŞKA SUÇLULARI DA VAR” diyerek sorumluların bulunmasını, bu demirlerin kullanıldığı binaların tespit edilmesini istiyor ve Cumhuriyet Savcılarını göreve çağırıyordum. Kimse oralı bile olmadı. Bula bula ölümlerden sorumlu olarak Müteahhit Veli GÖÇER’i tıktılar içeri.,
1 Mayıs 2003’de 6,5 şiddetinde Bingöl depremi yaşanmış çok sayıda insanımız yaşamını yitirmişti. Orada da benzer bir durum vardı. 

17 Ağustos sonrası Kandilli Rasathanesi Müdürü rahmetli Prof. Dr. Ahmet Mete IŞIKARA’nın başkanlığında, Basın Konseyi Başkanı Pınar TÜRENÇ, NTV’den Oğuz HAKSEVER ve benim de kurucularından olduğum T. Afete Hazırlık ve Deprem Eğitimi Derneği’ni kurmuştuk. Deprem konusunda halkı bilinçlendirmek amacıyla konferanslar veriyor, kampanyalar düzenliyor, görsel ve yazılı dokümanlar hazırlıyor, TV programları sunuyorduk. Kanal B bizimle düzenli aralıklarla Depremin Gölgesinde isimli 35-40 dakika süren bir program yapıyordu. 5 Ağustos 2004’te yayınlanan programda bu kalitesiz demirlerin can almaya devam ettiğini, önlem alınması gerektiğini bir kez daha açıklamıştım. 

ŞİMDİ TBMM DEPREM ARAŞTIRMA KOMİSYONU SON DEPREMLERDEKİ YIKIMIN NEDENLERİNDEN BİRİNİN DE UCUZ SURİYE DEMİRİ OLDUĞUNA RAPORUNDA YER VERİYOR.

7 Nisan günü TBMM Deprem Araştırma Komisyonu kaynaklı medyada yer alan bu haber oldukça düşündürücüydü. 6 Şubat’ta yaşadığımız, Kahramanmaraş merkezli ikiz depremlerde resmi açıklamalara göre 50 binden fazla yurttaşımızı kaybetmiştik. Bunun yaklaşık en az üç katı insanımız da yaralanmış ve organ kaybı nedeniyle sakat kalmıştı. 

Medyada yer alan bu habere göre, önceki Orman ve Su İşleri Bakanlarından Veysel EROĞLU’nun başkanlığında sürdürülen çalışmaların yakında tamamlanarak bir raporla kamuoyuna açıklanacağı belirtiliyordu. Bu komisyonda görevli İTÜ Maden Fakültesi Dekanı  Prof. Dr. Mustafa KUMRAL; “ yıkılan binaların çoğunun demirleri Türk yapımı değil. Ucuz olduğu için Suriye demiri kullanmışlar. Dayanıklılığı  bizim demirlerin yarısı kadar bile değil” şeklindeki açıklaması bizim için hiç şaşırtıcı olmadı. 

Bu durumu doğrulayan bir açıklama da mart ayı içinde Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan KARALAR’dan gelmiş, yıkılan binaların çoğunun 1999 yılı öncesi yapılanlar olduğunu belirtmişti. Bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeği ortada duruyorken, bunca bedel ödediğimiz halde hala gerekli önlemleri almamakta inat etmek nasıl açıklanabilir bilmiyorum. Zemin etüdü, doğru ve uygun proje, kaliteli ve standart malzeme ve doğru uygulama ( işçilik ) olarak sayılan dört ana kurala uyarak yapılacak inşaatlarda deprem kayıplarının en aza indirgenebileceği unutulmamalıdır.  

İNŞAAT DEMİRİNİ DARPHANE TAKİP EDECEKMİŞ.,
Yine mart ayı içinde medyada yer alan haberlere göre;  Hazine ve Maliye Bakanlığı  Gelir İdaresi Başkanlığınca hazırlanan “ İnşaat Demiri İzleme Sistemi Uygulama Genel Tebliği “ ile inşaat demirinin üretim ve ithali, kayıt altına alınması, analizi ve kullanım sürecinde izlenmesi görevinin Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü’ne verileceği açıklanıyordu. 

Devletin, yerel yönetimlerin, üniversiteler,  meslek kuruluşları ve odaların bunca birikim, donanım ve yetişmiş elemanı varken bu işin para ve altın üreten Darphane tarafından nasıl yapılacağını doğrusu çok merak ediyorum. Deprem konusunda daha etkin ve gerçekçi politikalar ve kararlar alınmasını bekliyor,, bu yüzden de yazımın başlığında “TÜNAYDIN BEYLER, YENİ Mİ UYANDINIZ ?” ifadesini kullanıyorum.  

Fikret GÖKÇE
Kıbrıs Gazisi – Mak. Müh.