DEĞERLİ DOSTLAR, BÜYÜK BİR FELAKET YAŞIYORUZ. ACILARIMIZ GİDEREK ÇOĞALIYOR. NE YAZIK Kİ; YAŞADIĞIMIZ ACILARDAN DERS ALMIYORUZ, AKIL VE BİLİMDEN ÇOK UZAKLAŞTIK. 1999 MARMARA  DEPREMİ'NDEN BU YANA 24 YIL GEÇTİ. BU DEPREM BİZE YAPI ÜRETİM TEKNİĞİNİN NASIL OLMASI GEREKTİĞİNİ GÖSTERDİ, AMA YAPMADIK. 1989 KARABÜK VE İSKENDERUN DÇ FABRİKALARI 137 GÜN GREV YAPARKEN SIFIR GÜMRÜKLE STANDARTINA UYGUN OLMAYAN YÜZBİNLERCE TON DEMİR ÇELİK ÜRÜNÜ BULGARİSTAN VE ROMANYA'DAN İTHAL EDİLDİ. GÖLCÜK'TE, YALOVA'DA, İZMİT'TE BEN BU DEMİRLERİ ENKAZLARIN İÇİNDE BULDUM. BU DEMİRLER YURDUN HER TARAFINDA KULLANILDI. SON YILLARDA YAŞANAN DEPREMLERDE HER YERDE YIKIM SÜRÜYOR, İNSANLARIMIZ ÖLÜYOR. SAHİP OLDUĞU YETİŞMİŞ İNSAN GÜCÜ, TEKNOLOJİK BİRİKİMİ VE DENEYİMİYLE, GELİŞTİRECEĞİ YAPILAŞMA TEKNİĞİYLE KARABÜK BU FACİALARI ÖNLEYEBİLİRDİ. GEÇMİŞTE 15 BİN DOLAYINDA ÇALIŞANI VE BAĞLI KURULUŞU  OLAN 5 BİN PERSONELİYLE DÇ. TEVSİAT MONTAJ MÜDÜRLÜĞÜ YURDUN HER YERİNDE YAPTIĞI ESERLERİYLE BUNU BAŞARMIŞTI.  
EKTE SİZE BU KONUDA 17 YIL ÖNCE YAZDIĞIM, KARABÜK POSTASI'NDA YAYINLANAN YAZIMI TEKRAR SUNUYORUM. SAYGILARIMLA.,

Unutmadık, Unutmayacağız, Unutturmayacağız.

DEPREMİN KARABÜK’LE İLİŞKİSİ VAR MIYDI?
                                                                                                                                    17 Ağustos 2006
                                                                                                                                Ankara

Bugün Ulusumuzu derin üzüntüler içinde bırakan Marmara depreminin yedinci yılı, 17 Ağustos 1999’da ve daha sonra meydana gelen Düzce ve Bingöl depremlerinde yitirdiğimiz yurttaşlarımızı saygıyla anıyor ve Yüce Tanrıdan onlar için rahmet diliyoruz.
 
Türkiye bir deprem ülkesi. Bundan önce olduğu gibi bundan sonrada deprem gerçeği, bu topraklar üzerinde hep yaşanacak. “Ne zaman, nerede, hangi büyüklükte olacak?” sorularının yanıtı yok! Ama olacak. Ülkemizin jeolojik durumu bu gerçeği hep gündemde tutuyor.
 Bizim Ahmet Mete IŞIKARA hocaya hep sorarlar; “Deprem olacak mı, ne zaman olacak?” diye.. Onun kızdığı, sinir olduğu sorulardır bunlar. “Tabi olacak, hep olacak” der. Türkiye depremle birlikte yaşamaya alışmalıdır diye ilave eder.
 
Bizim hoca diyorum Prof. Dr. Ahmet Mete IŞIKARA Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünden ayrıldıktan sonra, onun başkanlığında Türkiye Afete Hazırlık ve Deprem Eğitimi Derneği’ni birlikte kurduk. Kısaca AHDER diye adlandırılan ve merkezi İstanbul’da bulunan bu derneğin kurucuları arasında Gazeteci Pınar TÜRENÇ ve NTV’den Oğuz HAKSEVER’ de bulunuyor.
 
Bugünkü Ankara mektubunda 17 Ağustos 1999 depremi ve Karabük’ün ilişkisini ele alacağız. “Karabük’ün depremle ne ilişkisi olabilir?” sorusu hemen akla gelebilir. Oysa var! 20 binin üzerinde cana mâl olan, sayısı hâla bilinmeyen insanımızın sakat kalmasına yol açan bu depremde Karabük’ün, daha doğrusu depremden 10 yıl önce yaşanan ve 137 gün süren büyük grevin etkisi var. Anımsayacaksınız. Çelik işçisinin hakkını vermemek için inatla direnen hükümetle anlaşamayan ÇELİK-İŞ Sendikası, 1989 yılının 4 Mayıs günü greve başlamış, bunun sonrasında Karabük ve İskenderun Demir-Çelik Fabrikalarında üretim tamamen durmuştu. Gariptir; hükümet grevden 38 gün önce, 17 Mart 1989’da “Sıfır gümrükle demir çelik ithaline” izin veren Bakanlar Kurulu kararını uygulamaya sokmuştu. Grevin lideri rahmetli Metin TÜRKER bu kararı; bazı özel kişilerin bu uygulama sayesinde vurgun vurması için alındığı şeklinde yorumlamıştı. Gerçekten de MESS’ in ve hükümetin inadıyla tam 137 gün süren ve 18 Eylül’de sona eren grev sırasında Bulgaristan ve Romanya’dan sıfır gümrükle ithalat yapan bir çok kişi ve kuruluş büyük çıkarlar ve haksız kazançlar elde ettiler. Ayrıca ülkenin tamamında yaratılan karaborsa da bu vurgunları misli ile katladı.
 
ÇELİK-İŞ ve Metin TÜRKER haykırıyor, “Ülkemizin dolarları soydaşlarımıza zulmeden Bulgaristan ve Romanya’ya aktarılıyor, üstelik bu ülkelerden ithal edilen demirler kalitesiz standart dışı” diye bağırıyordu. Gazeteler bunu yazıyor, inşaat mühendisleri, mimarlar, metalurji mühendisleri odaları gibi meslek kuruluşları, odaları gelecekteki tehlikelerle ilgili toplumu uyarıyorlardı. Büyük gazeteler olası bir depremde “YÜZLERCE BİNA HER AN ÇÖKEBİLİR” manşeti atıyorlardı.

Hiç kimse tınmadı. Grev boyunca ithalat ve kara borsa bütün hızıyla devam etti. Metin TÜRKER, 20 Eylül 1989 tarihinde Tercüman Gazetesine “Ülke ekonomisini, TDÇİ’yi ve çelik işçisini büyük zararlara sokan grevin iktidarın yandaşlarına sağladığı çıkar nedeniyle uzatıldığını, bunun vebalinin hükümeti ve yasaları hiçe sayan bilgisiz ve beceriksiz Devlet Bakanı Cemil ÇİÇEK’e ait olduğunu” açıklayarak “FİLLER DOYDU, GREV BİTTİ” dedi.

Yaptığımız araştırma, bu iddiaları doğrulayan sonuçlar ortaya çıkarıyor. Daha grev başlamadan bir ay önce ithalata başlayan firmaların sadece 1 Nisan-31 Mayıs tarihleri arasında 29 milyon 427 bin dolarlık ithalat yaptıkları görüldü. Aralarında MESS üyesi ve Başbakan Özal’ın yakınlarının da bulunduğu 32 firmadan bazılarını aşağıda veriyoruz.

Çelik Halat ve Tel Sanayi : 1.344.731 USD
Ekinciler : 3.971.309 USD 
Çukurova Dış Ticaret :    450.424 USD
Kutlutaş İnşaat ve Tic. San :    214.334 USD
Süzer Dış Ticaret : 2.037.708 USD
Temel Pazarlama :    610.796 USD
Aslan Gümrükleme Nakliye :    372.330 USD
Çolakoğlu Dış Ticaret : 2.056.117 USD

 Ayrıca 16 Haziran 1989 tarihli Sabah Gazetesi, ARIKAN Şirketine 17 bin ton, FAİSAL FİNANS KURUMU’ na da 80 bin ton sıfır gümrükle ithal izni verildiği haberini manşetten veriyordu.
 
O sırada ithal edilen bu demirlerden bir miktar Karabük’e de gelmişti. İnşaat demiri diye piyasaya arz edilen bu demirleri bizde inceleme fırsatı bulduk. Elimize alıp büktüğümüzde kurşun kalem gibi kırılıyordu.
 
İşte o demirleri biz Yalova’da bulduk. Gölcük’ de, İzmit’ de bulduk. 1989-1999 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde bu demirlerle yapılan son derece modern ve estetik görünüşlü binaların enkazları arasında bulduk. O binalar binlerce insanımıza mezar oldu. Karabük’ün demiri kırılmaz, esnektir. Darbe ve titreşime dayanıklıdır. Bu acı gerçeği 28 Kasım 1999’da Hürriyet Gazetesi’nde, 6 Aralık 1999’da ve 17 Ağustos 2005’de Karabük Postası’nda yazdık, birçok toplantı ve TV konuşmasında dile getirdik. PARA KAZANMAK İÇİN HER YOL MÜBAHTIR anlayışıyla canların, kanların üzerinde vurgun vuranların, karaborsacıların, buna fırsat sağlayan siyasilerin üzerine gidilsin dedik. Savcıları göreve çağırdık. Felaketin tek suçlusu günah keçisi Veli Göçer değil dedik. Üstelik bu demirler sadece deprem bölgesinde kullanılmadı, sıfır gümrükle ithal edilen yüz binlerce ton demir yurdun her tarafında kullanıldı, olası bir depremde yeni Yalova’lar, yeni Gölcük’ler yaşanmasın, önlem alınsın dedik.
 
Yazımızın başlığında DEPREMİN KARABÜK’LE İLİŞKİSİ VAR MIYDI? Diye sormuştuk. Bu yazdıklarımız birinci ilişki. Şimdi ikinci ilişkiden söz etmek istiyoruz.

 10 Eylül 1999’da Bakanlar Kurulu Başbakan Ecevit’in başkanlığında toplanmış, en ivedi görev olarak, yurttaşların sağlıklı barınma gereksinimlerinin karşılanması amacıyla birinci aşamada çadır kentlerin kurulması, sonraki aşamalarda da sırasıyla prefabrik konutlarla, kalıcı konutların süratle yapılması kararı alınmıştı.
 
Burada Karabük’e görev düşüyordu. Bünyesinde ki Tevsiat Montaj Müdürlüğü ile Türkiye’ nin hemen her yerine sayısız tesisler kurarak damgasını vuran Karabük, bölgede yapılacak geçici ve kalıcı konutları en iyi ve en hızlı biçimde yapabilecek tek adresti. Gerçi konum değişmiş özelleştirmeyle Demir-Çelik KARDEMİR olmuştu ama, Karabük’ün sahip olduğu teknolojik donanım, birikim ve yetişmiş insan gücü bu iş için son derece elverişliydi. Üstelik Karabük ve KARDEMİR’ in o günlerde yaşadığı ekonomik dar boğazlar bu işi gerekli kılıyordu. Bu fırsatçılık değildi. Böylece hem depremden mağdur olmuş vatandaşlarımızın sorunları azalacak, hem ülkenin parası çar-çur edilmeyecek, hem de, Karabük’te ve çevresinde önemli bir istihdam ve ekonomi yaratacaktı.

Bu yolu açmak için ortaya örnek bir model koymak gerekiyordu. O zaman Karabük’te Prefabrik konutlar üreten Süleyman ÖZEK’ i aradım. “Bana bir konutla, 6 tane seyyar tuvalet yapabilir misin?” dedim. “Abi gel, resmini çizelim, yapalım” dedi. Süleyman Erzincan depreminden deneyimliydi. İki günde hazırlanan konut ve tuvaletlerin deprem bölgesine nakli gerekiyordu. Hiçbir yerden araç bulamadım. Sağ olsun dönemin Milletvekili İlhami YILMAZ, yüklü olan tır aracını boşaltarak bu iş için tahsis etti. Bu arada, Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığım Başbakanlık Özürlüler İdaresi’nden, kullanmadığım yıllık izinlerimi aldım. Gece saat 24.00’da Kocaeli’ndeydik. Elektrik, vinç, eleman olmadığından malzemeleri polislerle boşalttık. Sabahleyin Süleyman’ın 12 işçisi geldi. Kocaeli vilayet binasının hemen yanına, 24 saat içinde binayı ve tuvaletleri kurduk. Kapı ve pencereleri pimapen, çatısı arduvaz kiremitli ve vişne renkli göz alıcı bina, bölgede kurulan ilk prefabrik yapıydı. Burayı Türkiye Sakatlat Konfederasyonu Deprem Yardım ve Koordinasyon Merkezi olarak isimlendirdik, depremden 12 gün sonra 29 Ağustos’ta faaliyete geçirdik. 15’inci Kolordu Komutanı Hurşit TOLON Paşa'nın desteğiyle askeriyeden telefon, faks ve bilgisayarla donattık, yanına iki adet sahra çadırı kurduk. Gelen yardımları buradan dağıttık, koordine ettik.
 
Yaptığımız bina, acı, keder ve üzüntünün yoğunlaştığı bir alanda adeta açan bir gelincik çiçeği gibiydi. Devletin yetkilileri bile daha çadırlardaydı. Akın-akın gelen kederli insanlar “bu ev nerede yapıldı, kim yaptı, kaça yapıldı?” diye soruyorlardı. “Karabük’te yapıldı, Karabük’ lüler yaptı” diyorduk. Sağ olsun Süleyman ÖZEK bu hizmeti karşılığında hiçbir talepte bulunmamıştı.
 
O zaman KARDEMİR Genel Müdürü olan Yalçın AMANVERMEZ’e, dönemin milletvekillerine haberler gönderdik “Gelin bu işe sahip çıkın, bölgede yapılacak geçici ve kalıcı konutların yapımını Karabük üstlensin” dedik. Sonuç çıkmadı. Eğer bu işi Karabük sahiplenseydi, ne çürük-çarık konutlar yapılıp, acılı yurttaşlar yeniden mağdur edilecek, ne de devletin paraları çar-çur edilecekti. O zaman bir takım bürokratlar, siyasiler ve bazı müteahhitler vurgun vuramayacak, sıfır gümrükle ithalat olayında olduğu gibi nemalanamayacaklardı.
 
İşte onun için tekrar yineliyoruz. 
 
SİZLER VE BU BÜYÜK ACILARI YARATAN SİZLERİ UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ VE UNUTTURMAYACAĞIZ.
 
17 AĞUSTOS 1999 DA YAŞAMA VEDA EDENLERLE, ACILARI VE SAKATLIKLARIYLA YAŞAMA YENİDEN SARILANLARI UNUTMAYACAĞIZ.
 
1989 YILINDA KARABÜK VE İSKENDERUN DEMİR-ÇELİK FABRİKALARINI 137 GÜNLÜK GREVLE SUSTURUP, İNŞAAT DEMİRİ YERİNE, YÜZ BİNLERCE TON KALİTESİZ ÇELİĞİ, BULGARİSTAN VE ROMANYA’DAN YURDA GÜMRÜKSÜZ SOKAN KARABORSACILARI, BU ÇELİKLERİ İNŞAATLARDA KULLANANLARI, BUNA OLANAK SAĞLAYAN SİYASETÇİLERİ, FELAKET ZENGİNİ ŞİRKETLERİ, KADERİ DEĞİL, KATLİAMI YARATANLARI UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ.
 
Esen kalın Sevgili Okurlar    

Fikret GÖKÇE
Kıbrıs Gazisi – Mak. Müh.
AHDER Kurucusu

* Tarafımdan hazırlanan aşağıdaki afiş Çelik-İş Sendikası tarafından 10 bin adet bastırılmış ve yurdun her yerinde ilgili birimlere dağıtılmıştır.