Son günlerin aktüel tartışma konularının özetinde ‘Vesayet - Siyaset - Demokrat’ Kelimeleri ağırlıkla yer alıyor.

Halk’a hizmet’in yolu siyaset (Devlet işlerini düzenleme ve yürütme) olunca, siyasetin hedefi de iktidar olmaktan geçiyor. İktidar olmanın yolu ise kimi zaman halk oylaması (milli İrade) kimi zaman tepeden inmeci (Jakobenizm) şeklinde gerçekleşiyor.

Genç Cumhuriyet’imizin kuruluşundan bu yana, geçirdiği evreler incelendiğinde görülecektir ki; İçerden ve dışarıdan, birçok kez, darbelere uğradı.

Ekonomik açıdan kalkınmamız, hak ve özgürlükler açısından sınıf atlamamız engellendi.

Gelmiş olduğumuz bu gün ki durum bile (kesinlikle istenilen seviyede değil) gerçekten övünmeye değerdir.

Düşünün 1946 seçimlerini.

Tek Parti’li ‘Parlamenter Despotizm’ dönemi.

Nam - ı diğer; Vesayet dönemi. (1923 – 1950) Açık oy gizli tasnif.

Tek Parti’nin (CHP)İl Başkanları Vali, İlçe Başkanları Kaymakam.

(Dünya da 64 Ülke’nin 12’si Anayasal düzen’e (meclis) sahip (!), demokrat olarak adlandırılabilecek hükümetlerdir. Türkiye’de bu 12 hükümet’ten biridir)

1950 Çok partili hayata geçiş (Yeniden Demokratikleşme süreci) ve çeşitli entrika dönemleri. 27 Mayıs (1960), 12 Mart (1971) 12 Eylül (1980) Darbeleri. 28 Şubat (1997), Gezi ve 17 Aralık (2013) kalkışmaları…

Günümüzde, Vesayet (emretme - buyurma) olarak tanımlanan grup içine girenler, genel de ‘yerleşik düzen’i oluşturanlardır (Parti, Banka, asker, basın, Cemaat vs.).

Yani, yıllardır bulundukları yerden, keyifle yaşamlarını sürdürüp, Ülke yönetiminde etkili olanlar.

Çekişmenin nihai neticesini belirleyecekler ise, körü körüne taraf olanlar değil, demokrat olanlar olacak.

Demokrat…

Toplum katmanlarının hangisine dahil olursa olsun ya da Devlet kademelerinin hangisinde bulunursa bulunsun. Evvel emir de bağımsız ve tarafsız. Fikren - fiilen ‘Halka hizmet’ hedefli olan. Halkın, İnanç ve fikirlerine saygılı, halk için kendi çıkarlarından fedakârlık edebilen.

Tartışmayı yönlendirip, bitirecek olan, doğru insanlar, bu tarif içinde yer alanlardır.

Siyaset - Vesayet kavgasında, demokratların tavrı; Kimlik ve kişiliklerindeki tarif ve tasvir gereği, siyasetin yanında yer almak olmalıdır.

Bir ülke mensubu olmak, o ülkenin geleceği ile ilgili kararlarda etkili olmak, o ülke tarafında yer almaktan geçer. Bir futbol takımı, bir siyasi partinin, bir banka ve ya Cemaat’in çıkarı için, Ülke çıkarlarına zarar vermek; bırakın demokrat olmayı, vatandaş olgusunu bile zedeler.

Bu gün, içinde bulunduğumuz siyasi ortamlarda, ülke çıkarlarının zedelendiğini alenen görüyoruz.

Demokrasi’nin, olmazsa olmazlarından biri olan seçim (sandık) süreçlerinde; Devlet yöneticilerinin itibarsızlaştırılması ve çeşitli bahaneler ile yapılan sokak ayaklanmalarının nedeni, kalkınma ve İnsan Hakları ivmesini yükselten ‘İstikrar’ın bozulması hedefinden başka bir şey değildir.

Siyaset - Vesayet kavgası çerçevesinde, gördüğümüz kareler, düşündürücü olmaktan öte ürkütücüdür.

Meselâ: Faşizm ile hırsızlık kavgasında, bir solcu- sağcının tarafı, ikisinin de yanında olmamaktır.

Vesayet - Siyaset kavgasında da bir solcu - sağcının yeri, Demokrasi ve İnsan Haklarını şekillendirecek olan Siyaset’in yanında yer almak olmalıdır.

SONUÇ:

Bu gün ki manzara da, tam tersidir. Yıllardır seçimle iktidar olamayan ideoloji mensupları, geçmişten ders almak yerine, tek parti dönemi tanımlaması olan Vesayet taraftarı pozisyonundadır.

Ülke kalkınmasına katkı yapacak hizmetlerin( 3. köprü, denizaltı otobanı, Kanal İstanbul, 3. hava limanı) reddi konusunda, ayaklanmacı tavırlar sergilemişlerdir.

Seçim arifesinde, bırakın Ülke’ye hizmet’e yönelik projelerin tartışmasını,  ‘uzlaşma kültürü’ olan seçim – sandık ortamına bile siyasi nezaketle yaklaşamamışlardır.

Bir kelimenin tarif ve tatbik’i bellidir. Kelime’yi don lastiği gibi, çekip sündürüp, kavram kargaşası yaratmak nafiledir. Siyasi mastürbasyon ile kendini tatmin mümkündür.

Ancak, Gelecek nesiller ve Ülke’ye verilecek zarar kaçınılmazdır.

Vesayet - Siyaset kavgası’na, ‘demokrat’ yaklaşım, şart.