Okumuşsunuzdur belki, Gazipaşa Caddesi üzerinde çöken dört katlı yapı üzerine yazdığım yazının başlığı, “Eyyamcılık çöktü” idi. Yok, hayır, somut hiçbir veri yoktu elimde. Herhangi bir bilgi kırıntısına da ulaşmış değildim. Ancak elli yılımı verdiğim be kentte olan biteni biliyordum bir parça. O yapının ta Foto Turan –sonra otomobil galerisi, sonra market, en sonunda da lokanta- olduğu zamandan beri nasıl bir dönüşüm geçirdiğini çıplak gözle izlemiş, not etmiştim aklımın bir kenarına… Müşteri olarak girdiğim yapının mimarisinde, eklenti olduğu besbelli gariplikleri görmüş, az buçuk teknik bilen bir insan olarak bunun ne gibi sakıncaları olabileceği konusunda kendimce fikir yürütmüştüm. Bilgi kırıntılarını yan yana getirdiğimde esas fotoğraftaki eyyam tüm çıplaklığıyla çıkıverdi ortaya… Hiç tereddüt etmeden yazıma o başlığı attım…

 

Sezgilerimde yanılmamışım.  Halkın Sesi yine önemli bir habere imza attı ve yetkililerin eyyamını en somut hali ile koydu ortaya. Gazetemizin haberine göre, 2010 yılında, çöken yapının duvarlarında çatlaklar oluşmuş. Yan tarafında devam eden inşaat çalışmasının binaya zarar verdiğini düşünen işletmeci durumu belediyeye bildirerek, inceleme yapılmasını istemiş. Zonguldak Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü’nden gelen heyet, “Evet, yapıda inşaat nedeniyle çatlaklar oluşmuş ama hasar önemli boyutta değil” demiş ve “oturulabilir” raporu vererek defteri kapatmış. Ardından yaşananları herkes biliyor. Çok değil üç yıl geçmeden yapı çöktü, verilmiş sadakası olan Zonguldak yıkımın gece yarısından sonra meydana gelmesi nedeniyle bir facianın eşiğinden döndü. Belediye Başkanı Muharrem Akdemir, o gün ayaküstü yaptığı açıklamada “Cana geleceğine, mala gelsin” dedi ve ardından derin bir sessizliğe gömüldü…

 

Yetkililer neden susuyor

Sessizliğe gömülen Başkan Akdemir mi yalnızca, hayır! Zonguldak Belediyesi’nin durumu inceleyip, tenkil bir rapora dönüştürmesi gereken birimi de sustu, Zonguldak Valiliği’nin ilgili birimleri de… Kamuoyu adına olayın takipçisi olması gereken TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası da tek kelime etmedi nedense. İl Temsilcisi Seda Soylu, telefonda bizzat bana, “Birkaç güne kadar ayrıntılı bir açıklama yapacağız” demişti oysa… Ardından Halkın Sesi’nin “Suskunluğun nedeni bu mu?” başlıklı ihmale açık vurgu yapan manşeti geldi, yine çıt yok kimseden… Yetkililer kulağının üstüne yatıp, derin bir sessizliğe büründü ve iddialar ortada kaldı öylece. Onlar suskun diye, sormaktan geri durmayacağız elbette: “Bunca vurdumduymazlığa, ne hakkınız var?” diyeceğiz örneğin. “Bu kentin insanı her şeyin en kötüsüne mi layık?” diye feryat edeceğiz yine. “Burnunuzdan kıl aldırmayan kibrinizle Zonguldaklıları bilgisizliğe daha ne kadar mahkûm edeceksiniz?” dedikten sonra haykıracağız adeta: “Birileri bunun hesabını sormayacak, olayların peşini sürmeyecek mi zannediyorsunuz? Öyle düşünüyorsanız peşinen söyleyeyim, yanılıyorsunuz…”

 

Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’ndeki o acı haberi okunuz değil mi? İnanın kaç gündür, minik Çağrı’nın gül yüzünü gösteren fotoğrafa bakamıyorum kederden. Daha ölümün ne olduğunu bilmeyecek yaşta yitip giden ay bakışlar yüreğimi deliyor. O bambaşka ışıkla parlayan gözleri aklıma düştüğünde gözyaşlarımı zapt etmekte zorlanıyorum. Henüz beş yaşındaki Çağrı, Karaman beldesindeki evinde ateşleniyor. Özel araçla geldiği hastanede, ateş düşürücü iğne yapılıyor. Ateşinin normale düşmesinin ardından evine yollanıyor. Birkaç saat sonra fenalaşan Çağrı, hastaneye yetişemeden yolda solup gidiyor. Yetkililerin ilk açıklamaları, “inceliyoruz, bakacağız” türünden yuvarlak sözcükler… Elbette alelacele bir şeyler söylemek doğru değil ama ne olur ders alınsın artık bundan. Annelerin kollarına yüzüne bakmaya kıyamadıkları çocuklarının cansız bedeni, bu kadar kolay bir şekilde verilmesin bir daha… Ve sorulu olan herkes, en ağır şekilde cezalandırılsın.

 

Çekme mesafesi gözetilmeden hâlâ ruhsat veriliyor

Bana sorarsanız o hastanenin içinde olan bitenler kadar, dışındakiler de skandal baştanbaşa. Binlerce kez yazıldı, malumun ilanı pahasına yine yazacağım: Yeri yanlış seçildi en başta. Yolu olmayan yere, “kadın doğum” gibi acil vakaların sıklıkla gelebileceği hastane mi yapılır? Hadi yapıldı diyelim, yolun düzelmesi için hiç mi çaba harcanmaz? Genişlemesi için kamulaştırma yapmak, kaynak bulmak kimsenin mi aklına gelmez? Akıllara durgunluk verecek bir şey ama yol kenarlarındaki arazilere Zonguldak Belediyesi yapı ruhsatı veriyor hâlâ. Yoldan çekme mesafesi gözetilmeden verilen çok katlı yapı ruhsatları, oralardaki trafik yoğunluğunu daha da artırarak, hastaneye ulaşımı daha da güçleştiriyor. Özellikle kış aylarında ulaşım, Zonguldaklıların önüne, aşılamaz bir engel olarak çıkıyor. Yine soruyorum, herkesin gördüğünü yetkililer görmüyor mu? Görüyor elbette. Ama eyyam daha fazla işlerine geliyor.

 

Bu kentin valisi var, belediye başkanları var, il sağlıkta sayamadığım kadar çok müdür var. Kimilerini tenzih ederek söylüyorum buralara gelmek, seçilmek için atmadıkları takla kalmıyor birçoğunun. Dahası, İl Koordinasyon Kurulu diye bir kuruluşu var. Koca koca müdürler, ağır laciler içindeki daire amirleri bir araya gelip kamu çalışmalarını sözüm ona eşgüdüm içinde yürütmeyi konuşuyor orada. Dileyen üzerine alınabilir, kimsenin bir şey yaptığı yok, yaptıkları tek şey aklımızla dalga geçmek yalnızca. Bu kentte her şeyi düşünülmüş, içine girdiğinde insana huzur veren bir tek kamu yatırımı yok. Hepsi gecekondu mantığıyla yapılıyor. Herkes adam gibi planlama yapıp, peşini sürmek yerine, eyyamcılık yapıp, bir kenara çekilmeyi tercih ediyor. Olan da bizim canımıza oluyor. Sahi yazık değil mi bu halka? Ey müdürler, daire amirleri, başkanlar… Bize çile çektirmek için mi varsınız siz?