Kuyruk yoksa buluruz. Aradım, ekmek kuyruğu buldum. Ucuza ekmek alma merakımı doyurdum.

      Bari gelmişken ucuz çay içeyim, dedim. Plastik masalar, sandalyeler boştu.Yağmur çiseliyordu usulca. Şemsiye yoktu. Büfeler zincirliydi. Islak masalarda, yalnız, asık suratlı adamlar, sigara tüttürüyorlardı.

     Kuyruk yoktu, tabii çay da...

     Adımız çıkmıştı yaşlıya. Ortalıkta boş boş dolaşmak yanlıştı. Alacağımızı almıştık. Öğrencilerin okul çıkışı yaklaşmıştı. Şoför azarı işitmeden kaçmalıydık.

     Durakta, halk otobüsü kuyruğunda, bekledik, bekledik. Geldi kuş kadar bir otobüsçük.
  
     Maalesef! Okul çıkışına denk geldik. Çocuklarla birlikte doluştuk bulduğumuz boşluklara.

     Birkaç durak sonra, araca, bir dede alındı. Bastonlu, kalın mercekli gözlüğü iplerle destekli, kilolu dede, koltuğa birkaç kişinin desteğiyle yerleşti. Kavanoz, ıvır zıvır çantaları dedenin yanına sıkıştırıldı. 

     İlgiden hoşlanan dede, çok dua etti. Bedava kartını bir genç okuttu. O ara, öfkeli şoför homurdandı. Kalabalıktan korkup sesini çıkaramadı.

     Koltuklar doluydu. Ayakta da çok yolcu vardı. İnenin yeri hemen doluyordu. Bir boşluk buldum, oturdum.

     Az gittik, uz gittik. 

     Bir masal durağında, bohçalı, gürültücü bir grup doluştu arabaya. Laf atmalar, şakalaşmalar arasından tok bir ses geldi. Ses, yorgun argın, çantalarına yaslanmış öğrencileri hedef alıyordu:
     "Öyle oturuyoğuz lan! Bi de deliganlı olucanuz!"

     Öteden, destek ona:

     "Okulda öğretmen öğretmeya mı size?

     Kalkışanlar, yer vermeler.

      "Ah! Sav olun!"

     Duraklarda binenlere yer verdiler çocuklar zıplayarak. İndiler çocuklar, gençler sırtlarında çantaları...

     Pazar yanında binen yüklü yaşlı:
     "Gençlerden Allah razı olsun! İnşallah onlara da yer veren bulunur."

     Öteki:
     "İnşallah!.."

      Düğmeye bastım. Durakta indim. Sessizliğe doğru yürüdüm.