Türkiye’de yaşıyorsanız, her türlü sürprize hazır olmalısınız... İnsana uzak yönetimlerin, hoyrat uygulamalarıyla hayatınızın cehenneme dönmesi an meselesidir… Hiç aklınızda yokken, bir gayya kuyusu içinde buluverirsiniz kendinizi… İnsanın hiçbir önemi yoktur çünkü…  Akşam yattığınız yataktan, bambaşka bir siyasal iklime uyanmanız, sıkça yaşanan bir olgudur… Bırakın bir geceyi, birkaç saat içinde bile, hayatınızı kökten değiştirecek gelişmeler olabilir memlekette… İşin tuhafı, çoğu zaman haberiniz bile olmaz gelişmelerden… Ya rastlantı sonucu öğrenir ya da başkalarından duyarsınız… Elli yaşını geçtim ama hâlâ alışmadım bu hunharlığa… Hep yüreğim ağzımda yaşadım bu yüzden… Her defasında da bir şaşkınlıktan diğerine yuvarlandım…
 
İnsanı hiçleştiren politikalar, kadim bir devlet geleneği bizim ellerde… Aziz Nesin, Ruhi Su toprağa verilirken yaptığı konuşmada, Şeyh Galip´in Nefi için söylediği ‘Eyvah ki, bir çorak vadide akıp gitmişsin’ dizesindeki gibi, Ruhi Su da çorak yönetimlerin çölünde akıp gitti”demişti. 20 yüzyılda yaşayan bir yazar, çağdaşı bir türkü ustasını, 18. yüzyılda yaşayan bir şairin, 16. yüzyılda yaşamış bir yergi ustası için kurduğu cümlelerle uğurluyorsa, yüzyıllardır hiçbir şey değişmemiş demektir coğrafyamızda… Zaman, kâğıt üstündeki yönetim şekli, hükümranlar değişse de hayatın aynı acımasızlıkla sürdüğünü anlatmaktadır. Kimilerinin ağzından çıkan “Aziz milletim” seslenişi, bir aldatmacadan ibarettir yalnızca…
 
“FIRSAT BU FIRSAT” DİYEREK MUHALİFLER TASFİYE EDİLİYOR
Salim’in telefonu çaldığında sofradan kalkmamıştım henüz… Her zamanki inceliğiyle, “Beni mi aradın ağabey” dedi, “telefonda araman görünüyor da…” Aramamıştım, işteymiş söylediğine göre… Biraz lafladıktan sonra, “Gönlüm aramış olmalı” diyerek kapattım telefonu… Hemen ardından bir başka nedenle Turan Oral’ı aradım… “Alo” bile demeden “Salim’in işine son verildiğini sen de mi öğrendin?” dedi… Şaşırmıştım, az önce konuştuğumu, öyle bir şey olmadığını söyledim ama içimi derin bir endişe kaplamıştı, ateş olmayan yerden duman çıkmayacağı belliydi çünkü… Oral’ın tavsiyesine uyup, Resmi Gazete’de yayımlanan listeye bakınca, ağzım iki karış açık kaldı… Salim’in yanı sıra tanıdığım pek çok isim de vardı çünkü…
 
Listede yer alan KESK ESM Zonguldak Şube Başkanı Tahsin Kumkumoğlu, şube yöneticileri Ercan Acar, Nevzat Kaynar ve Halis Önay, emek mücadelesi içinde çok yakından tanıdığım arkadaşlarımdı. Erdoğan ve Yıldırım da dahil uğursuz kararın altına imza atan zevatın tamamının FETÖ ile ilişki içinde olduğuna dair binlerce delil bulmak mümkünken, kamuoyunda, sol ve muhalif kimliğiyle tanınan bu arkadaşların en küçük bağlantısı düşünülemezdi… Ömürleri AKP karanlığı kadar, cemaat şarlatanlığıyla da mücadeleyle geçmişti çünkü… Akıllara durgunluk veren bir hazksızlıktı bu… Haksızlığın ötesinde, ilkel bir öç alma duygusunun ürünüydü… Zorbalar, tam da öngördüğümüz gibi “fırsat bu fırsat” diyerek muhaliflerini tasfiye ediyordu… Buna izin verilemezdi…
 
EY ZALİMLER BAŞARAMAYACAKSINIZ
İsyanımı sosyal paylaşım sitesindeki hesabımdan duyurdum. İlk paylaşımımda, Yayımlanan KHK ile 10.044 personel kamudan ihraç edildi. İçinde demokrat, devrimci, solcu kimliğiyle tanıdığımız pek çok insan da var... 15 Temmuz'u Allah'ın lütfu sayan tiranlar, bu alçakça girişimi tüm muhalefeti ezmenin bir aracı olarak kullanıyor. Buradan haykırıyorum: Ey zalimler başaramayacaksınız... Faşist uygulamalarınızı insanlık dışı yüzünüzle birlikte sileceğiz tarihin sahnesinden...” dedim. “Onlar hangi suçu işlediyse, aynısını ben de işledim... Ben de hem darbeye, hem de OHAL'e karşı çıktım... Tıpkı onlar gibi demokrasi isteyip AKP faşizminin, Gülen karanlığının karşısına dikildim... Hakkımda aynı işlemi yapıp, beni de güdümlü mahkemelerinizde mahkum edin...” mesajını yayımladım ardından…
 
Biz isyan edip duralım, işbirlikçiler, kamuoyunu güdülemek için her türlü taklayı atıyor hükümetin önünde...  Pusula gazetesi, haberi, “15 Temmuz darbe girişiminin ardından Fetullahçı Terör Örgütü ve Paralele Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) yönelik kamu kurum ve kuruluşlarındaki temizlik çalışmaları devam ediyor” şeklinde, verdi örneğin…  Kullanılan şu dile bakar mısınız? Uzun dönem bir gazetecilik örgütünün başkanlığını yapan ve gazeteciliğin onur anıtı Nail Güreli ile olan dostluğunu anlata anlata bitiremeyen Atilla Öksüz, onun ruhunu incittiğini hiç düşünmüyor mu acaba? Şunu hatırlatmak isterim Atilla’ya: “Zulümle abat olanın sonu berbat olur…” Zalimin değirmenine su taşıyanlar da payını alır bu sonuçtan… Er ya da geç…