Son günlerde cep telefonumu sıkça arayanların arasına, ÇAT ES’ de çalışan taşeron işçileri de katıldı. EÜAŞ Çatalağzı Termik Santrali (ÇATES) bünyesinde iş yapan taşeron şirketlerin, çalıştırdıkları işçilere yapmış oldukları haksızlıkları, yansıdığı kadarıyla gazetelerden okumuşunuzdur. 19 Nisan Cuma günü, taşeron şirketlerde çalışan işçilerle görüşüp sohbet imkânı buldum. Büyükçe bir masanın çevresine oturup konuş maya başladığımızda, bazı işçi arkadaşların bakışlarındaki tedirginliği sezebiliyordum… Ülkemizde hayata geçirilen 30-40 yıllık özelleştirme politikalarının ve son 15 yılda hızlanan taşeronlaşma sürecinin, taşeron şirketlerde çalışan işçiler üzerinde yaratmış olduğu olumsuz etkilerin yansıması gibiydi gözlerindeki tedirgin bakışlar… “Özelleştirmeler ve taşeronlaşma, işçi sınıfına sermaye sınıfının saldırısıdır!” diyoruz yıllardır. “Patronların istediği gibi at oynatmasıdır, işçi sınıfının yasal ve anayasal haklarının dahi tanınmaması ve köleleştirilmesidir!” diyoruz… İlerleyen sohbetimiz sırasında birçok gerçek ortaya çıkıyor ki; bunlardan ilki ve en önemlisi, aynı sınıfın evlatları olarak,hepimiz aynı şekilde etkileniyoruz bu saldırı politikalarından. Sermaye sınıfının hizmetindeki hükümetler tarafından uygulanan özelleştirme politikaları, özelleştirmeci siyasetçilerin söylediği gibi hiç de “güzel” değildir ve işçilerin hayrına olmamıştır! İşçi sınıfına saldırı politikalarının doruğa ulaşması anlamına gelen,taşeronlaştırma politikaları ise (hangi iş kolunda olursa olsun) hiç hayrına olmamıştır işçi kardeşlerimizin… Sohbet derinleştikçe; işçi arkadaşlarla aramızdaki uzaklık, yerini hızlı bir yakınlaşmaya bırakıyor. Samimi ve güven verici bir hava kaplıyor çevresinde oturduğumuz masayı ve odayı… İşçi arkadaşların demlediği sıcak çaylarımızı yudumlarken, işyerinde karşılaştıkları sorunları ve bu sorunların kendi yaşamlarına yansımaları üzerine konuşuyoruz. İşte o zaman, tüm gerçekliğiyle seriliyor masanın üzerine her şey! Yazının bu satırında, sözü işçi arkadaşlara bırakıyorum. “Bizler sendika üyesi olmak istiyoruz, fakat neredeyse iki yıldır uğraşmamıza rağmen elle tutulur bir sonuç alamadık!” diyorlar. “Bizler sendika üyesi olmak için kimliklerimizin fotokopisini bile verdik iki yıl önce, fakat sendika (TES-İş Zonguldak) şubesi olması gerektiği gibi ilgilenmiyor. Bizlere gerektiği gibi sahip çıkıp, bizlere güven vermiyor.” diyorlar. “Şube başkanı bizlere bir mahkeme sürecinden söz ediyor ve sonuçlanmasını bekliyoruz diyor. Bizler mahkeme sürecinin, bizim sendika üyesi olmamıza engel teşkil ettiğini düşünmüyoruz. Sendika şube başkanı, öncelikle bizlere karşı açık konuşmalı ve güven vermeli. Ya bizim sendika üyelik formlarımızı doldursun, ya da ben sizleri sendika üyesi yapmak istemiyorum!” desin diyorlar. Ve “Enerji iş kolundaki diğer işyerlerinde, 5 bine yakın işçi TES-İş’e nasıl üye yapıldı?” diye soruyorlar! Bana da, sadece bunları yazmak kalıyor… ÇATES’ de ve EREN Enerji işyerlerindeki örgütlenme çalışmalarını ağırdan aldığı, işçiler tarafından dile getirilen sendika yöneticilerine (özellikle şube başkanına) önemle hatırlatmak isterim: Türk-İş’e bağlı TES-İş sendikasında maddi imkânlarla dolu hayat belki çok güzel ve belki de büyük bir ırmağın suları gibi yavaş ve ağır akıyordur! Fakat taşeron şirketlerde çalışan işçilerin psikolojik taciz, baskı ve maddi sıkıntılarla dolu hayatları, hiç de güzel görünmüyor ve suyu kıt küçük dereler misali zor koşullarda ve çok hızlı akıp gidiyor! Ben; ancak birkaç kez görüştüğüm işçilerin yüreklerindeki sendikal örgütlenme inancını hissedebiliyor ve gözlerindeki sendika üyesi olma kararlılığını görebiliyorum… ÇATES’ de çalışan taşeron işçilerin örgütlenmesi ve sendika üyesi yapılmaları konusunda sizler ne düşünüyorsunuz? Bu sorunun yanıtını, işçi arkadaşlar en kısa sürede öğrenmek ve gereğini de yapmak istiyorlar. Şimdilik bu satırları, sadece işçilerin bir elçisi olarak yazıyorum. Yarın ise, her şey daha başka olabilir! Sendikal örgütlenme mücadelesinde kararlı olan taşeron işçileriyle birlikte bir çayınızı içmeye gelebiliriz… Sonrası ise, sizlere kalmış!!!