Halkın sesi gazetesinde her cuma yazı yazmaktayım, bu kez yazım cumartesiye kaldı, okurlarımdan özür dilerim. Geçen hafta rahatsızlığım nedeniyle yazı yazamadım. Fakat 1 Mayıs günü biraz olsun iyileştim ve  1 Mayıs mitingine katıldım. Bu yazımı da 1 Mayısla ilgili yazmayı uygun gördüm.

1 Mayıs çarşamba günü sabah saat 11.30 sıralarında işçilerin toplanma yeri olan tren istasyonu mıntıkasına doğru gidiyordum. Asma durağını geçtikten sonra eski bir arkadaşla karşılaştım. “Davut Hoca! Hayırdır istasyon tarafına gidiyorsun, yolculuk mu var?” dedi. Hayır diye cevap verdim. “Ya nereye gidiyorsun, bu tarafta sen takılmazsın ne işin var? dedi. Ben de 1 Mayısa katılmak için miting alanına gidiyorum dedim.

Biraz şaşkın bir tavırla, hayırdır hocam! sen aklını mı yedin yahu, işçiyle, mitingle bu yaştan sonra ne işin olur, hem sen dindar kişisin. 1 Mayısa katılan insanlara baktığımızda hiç camii cemaati bulunmamakta ve hatta bu mitinge katılanların çokları da solcu. Bu insanlarla senin ne işin olur, git yat aşağı Allah’ını seversen.

Seni eskilerden beri tanırım, camiye giden, namazları hiç kaçırmayan, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan, dini programları kaçırmayan, dini vecibelerini yerine getiren birisin. Hatta çevrende sözü dinlenen, doğru, dürüst ve itibar gören bir şahsiyetsin ve yine çevrende iyilikler yapmaya çalışır ve kötü işlerden uzak durursun. Şimdi bana anlat bakayım nedir bu işçi, miting meseleleri…

Bak kardeşim! Beni bir hayli tanımaktasın. Benim hayatım hep din ile yani Kuran kursu, İmam hatip okulu, tarikat, cami vs. gibi yerlerde geçti ve oralarda yetiştim.  Fakat maalesef İslam dini adına okutulan bilgilerin hiçbirini araştırarak,  inceleyerek ve sorgulayarak, okuyamadım. Aksine kes kopyala yapıştır mantığıyla dini öğrendim. Yani biz Müslümanlara sunulan bilgiler, araştırmadan, soruşturmadan, eğrisi, doğrusu, hep kesin doğru olarak kabul ettirildi. Bizler hep teslimiyet mantığıyla İslam dinini öğrendik ve kabul ettik.

Yakın bir zamanda bu bilgilerimi yani Allah ve ahiret dışında tüm bildiklerimi sorguladım, araştırdım ve inceledim ki Allah’ın Kuran’ı başka yazmakta, biz Müslümanlar ise başka öğrenip yapmaktayız. İnsanlara İslam adına okutulan bilgiler maalesef, insana bir ruh kazandırmıyor ve maalesef insanı ayakta tutamıyor. Din adına okutulan bilgiler hep tarihi anlatmakta, günümüz dünyasına ışık tutamamakta ve çağımızı yakalayamamaktadır. Bu nedenle de çağın gerisinde kaldık, donduk. Tarihimizi kutsadık tarihteki ilim adamlarını sorgulanmaz, eleştirilmez kabul edip onların yazdığı kitapları din gibi algıladık. Ve onların yaşamlarını günümüz dünyasına taşımaya çalıştık. Sonunda olanlar oldu ve geri kaldık.

İslam, hurafe ve bidatlerle kaplanmış ve üzeri örtülmüştür. İslam adına namaz, oruç, hac, başörtüsü vs. gibi birkaç nusuktan başka hareket kalmamış ve onların da içleri boşaltılmış manaları kaybolmuş ve sadece şekli kalmıştır.  Bunlar hiç kimseye faydası dokunmayan  bir ritüele dönüşmüştür. Yani Hıristiyanlarda olduğu gibi ibadetler, içi boşaltılmış bir anlamı kalmamış sadece ayin, örf, anane ve tören şeklini almıştır.

Kuran’ın evrensel ve kendi kendini tefsir etme özeliği bir kenara atılmış ve rivayet kültürleriyle Kuran yorumlanıp manalar çıkartılmıştır. Bu nedenle de birçok anlam kaymaları meydana gelmiştir. Bu yapılan hatalar ve tahripler Müslümanlara ve İslama büyük zararlar vermiş, İslam donuklaşmış ve Müslümanlara da hiç bir ruh kazandıramamıştır.

Kuran’da doğru bildiğimiz yanlışlardan en önemli olanı ise salat ve namaz kavramlarıdır. Daha önce salat ve namaz kavramlarını anlatan bir yazı yazmış ve salat kavramını çok detaylı anlatımlarının olması gerektiğini vurgulamıştık.

Salâtsız bir dinin amacına ulaşması mümkün değildir. Salat ve namaz konusu nasıl karışmış küçük bir misalle anlatmaya çalışalım. Şöyle ki; Peygamber döneminde kar topu büyüklüğün de olan abdestli kıldığımız namaz, bir zamandan sonra, yuvarlana yuvarlana  dağ gibi  büyük bir şekle dönüşmüştür. Kuran’da anlatılan namaz değil salattır.  Bu salatlardan bir tanesi de Allah ile kul arasında özel olan abdest ile 5 vakit kıldığımız namazdır.

Salat sadece bireysel sorunları değil toplumsal sorunları da kapsar. Salatı sadece yakın çevrede bulunan muhtaçlara yardım boyutuna indirgemek doğru olmayıp topluma destek olmak, toplumu aydınlatmak, toplumun sorunlarını sırtlamak, üstlenmek ve gidermek boyutunu da içine alacak şekilde geniş düşünmek gerekir. Yapılacak yardımın, sağlanacak desteğin gerçekleştirilme şeklinin ise “zihni” ve “mali”  iki yönü bulunmaktadır.

Zihni  yönü  ile salat: Eğitim ve  öğretimle bireyleri, dolayısıyla da toplumu aydınlatmak, rüşte erdirmek, en sağlam yola iletmek.

Mali yönü ile salat: İş  imkanları ve güvence sistemleri ile ihtiyaç sahiplerine yardım etmek,  zor günlerde sıkıntıları sırtlanmak, böylece de toplumun sıkıntılarını gidermektir. (Hakkı yılmaz).  Görülmektedir ki din için salat olmazsa olmazdır.

Toplumda cemaatle namaz kılmak için  ayakta durmak, saf olmak, aralardan şeytan geçmesin diye sıkı sıkıya durmak, rükû etmek, secde etmek vs.  ritüeller bulunmaktadır. Bugün bu şekildeki namaz evde, işte, camide, kılınıp kılındığı yerde kalan ve hiç kimseye faydası olmayan, şekilden öteye geçemeyen ve kıl 5’i kurtar başı olan namazdır.   

Namaz kılarken yapılan bütün hareketlerin hayatta birer karşılığı bulunmaktadır. Şöyle ki, kıldığımız namazla, haksızlıklara, zulme ve  adaletsizliklere karşı dik durur, boyun eğmeyiz ve adaleti hakkı, hukuku, doğruyu, gerçeği destekler ayakta tutarız. İnsanlar ile olan ilişkimizde şeytani düşüncelerimize izin vermez,  sıkı sıkıya kardeşçe her şeyimizi paylaşırız. Yoksula verirken elimiz titremez şeytani düşüncelerimize fırsat vermeyiz. Deyip Allah’a söz vermekteyiz.

Hz Muhammed daha Peygamber olamadan Mekke’de bulunan  “hilfülfudûl” denilen erdemliler topluluğuna katılmıştır. Bu topluluğun gayesi adaletli olmak haksızlıklara  karşı durmak, kimsesizlere ve yolda kalmışlara yardım etmek, hakları gasp edilenlerin haklarını arayıp kolaylamaktı. Ve  bu erdemli kişiler  gayelerini yerine getirmek için ant içmişlerdi.

Müslüman, kıldığı namaz, tuttuğu oruç, yaptığı haccın sonrasında salatı, anlatıldığı gibi evde, sokakta, iş yerinde  vs. her yerde demokratik kurallar çerçevesinde hakkın yanında yer alarak ayakta tutmalıdır.

Müslüman kişi, dini, dili, ırkı, ideolojisi ne olursa olsun mazlumun, mağdurun, ezilmişin yanında yer almalı ve onları  desteklemelidir. İşte 1 Mayıs günü de  işçinin, işsizin, mazlumun mağdurun ezilmişin yetimin yanında olup, kendinden önce sahalarda bulunanların dili, dini,  rengi, ırkı, ideolojisi ne olursa olsun beraber el ele, omuz omuza yıkmadan, yakmadan zarar vermeden tahrip etmeden yürümenin adıdır salat.

İşte Kuran’ın dediği ve peygamberin uyguladığı namaz ve salat  böyle olmalı. Mabetlerde yani camilerde kılınıp camide kalan ve hiç kimseye faydası olmayan, ruhu kaybolmuş bir namaz anlayışı değil.

 

 

 

 

 

 

[GÜNCEL]

Kimileri onlara ilkel dediler ama!

Beyaz kardeşlerimiz bizi uygarlaştırmak için gelmeden önce, hiç hapishanemiz yoktu. Bu yüzden aramızdan serseri de çıkmazdı. Hapishane yoksa serseri de yoktur... Kapılarımızın kilidi de olmazdı bu yüzden hırsızlar da bulunmazdı. Eğer aramızdan biri; at, çadır ya da battaniye edinemeyecek kadar yoksul ise bu durumda bütün ihtiyaçları kendisine hediye edilirdi.

Özel mülkiyete çok büyük önem verecek kadar uygarlaşmamıştık. Para nedir bilmiyorduk. Bu yüzden bir insanın değeri serveti ile ölçülmezdi. Yazılı hiç bir yasamız, dolayısı ile avukatlarımız ve politikacılarımız da yoktu. Bu yüzden birbirimizi aldatmak ve kazıklamak durumunda da kalmazdık. Demek ki Beyaz adam gelmeden önce çok berbat durumdaymışız.

Bilmem ki, Beyaz adamın uygar bir toplum için son derece gerekli olduğunu söylediği bu temel şeyler olmadan binlerce yıl hayatta kalmayı nasıl başarabildik?              

 Şükür TURGUT

 

 

 

 

[SAĞLIK]

Stres kilo Aldırıyor,

Artık hayatımızın bir parçası haline gelen stres, saç dökülmesi, halsizlik, yorgunluk, baş ağrısı, isteksizlik ve duygu durum bozukluklarına yol açtığı gibi kilo almanın da temel sebebi olabiliyor. Stres durumunda bazı hormon seviyelerinde değişiklikler oluyor. Özellikle adrenalin ve böbrek üstü bezinden salgılanan glukokortikoid hormonların seviyelerinde farklılıklar gözlendiğini belirten Uzman Diyetisyen Serkan Tutar, “Çünkü bu hormonlar stres tepkisinin belkemiğidir” diyor.

Mide Rahatsızlıklarının Temeli

Yaklaşık 70 yıl önce stresle bağlantılı olarak ilk ortaya çıkarılan hastalığın ülser olduğunu söyleyen Tutar, araştırmalardan çıkan sonuçlar hakkında şunları söylüyor: “Zaman içerisinde baş ağrısı, mide ağrısı, mide yanması gibi şikayetlerin strese dayandığı belirtildi. 80’li yıllarda Avusturya’da yapılan bir çalışmada ise stres ile ülser arasında herhangi bir ilişkinin olmadığı, ülserin asıl nedeninin bir bakteri olduğu saptandı. Daha sonra yapılan çalışmalarda ise stres altında olan vücudun o anda hayati olmayan tüm sistemlerini kapattığı belirlendi. Buna bağışıklık sisteminin de dahil olduğu belirtildi. Bağışıklık sisteminin kapanması durumunda ise midede bulunan bu bakteri sayısının hızla arttığı görüldü. Çünkü stres, mide duvarını çürütmeye çalışan bu bakterileri engelleyen bağışıklık siteminin aktif olarak çalışmasını önlüyordu. Buradan, stresin ülsere yol açtığı ve hastalığın temel nedeni olduğu, ayrıca bağışıklık sistemini zayıflattığı sonucu çıktı.”

Stres Kilo Artışının da Nedeni

Stres anında duygu durum bozukluğu geliştiğini, dengeli ve düzenli beslenme olsa bile kilo alınabildiğini belirten Tutar, bölgesel yağlanmanın, özellikle karın bölgesi yağlanmasının temel nedenlerinden birinin de stres olduğunu söylüyor: “Birçok çalışma göstermiştir ki karın bölgesi yağlanması alt statüdeki bireylerde daha yüksek seviyededir ve vücuttaki depolanma şeklini de değiştirebilir. Stresle ortaya çıkan yağ vücut için en tehlikeli olandır.”

Küresel Obezitede Etkili

“Vücudumuzun açlığa verdiği tepkinin diğer stres kaynaklarına verilen tepkiyle aynı olduğu bilinmektedir” diyen Uzman Diyetisyen Serkan Tutar, tüm dünyayı tehdit eden obezite sorununda stresin önemli rol oynadığının altını çiziyor.

                                                                                                                      Salim GENÇ

 

 

                                                           HİKAYE

 

Bu hikaye köy ortamında ve elektriğin olmadığı bir zamanda gerçekleşmiştir; Adamın biri hiç namaz kılmazmış, eşi de onun namaz kılması için her zaman “namaz kıl” telkininde bulunurmuş.  Adam hanımının bu telkinlerine her seferinde bir mazeret gösterip, namaz kılmaz onu atlatırmış.

Yine bir akşam namazı vaktinde hanımı, beyine “namaz kıl” demiş. Beyi de “hadi kılalım bari” demiş. Ev, köy evi  olduğundan biraz daha karanlık;

Adam namaza dikilmiş kıyam, rükû yapmış birde secde yapacakken secde mahallinde bulunan mısır öğütülen taştan yapılmış küçük el değirmenine başını vurmasın mı! Adam namazı bırakıp hanımına dönerek; be hanım ben sana demedim mi bu namaz bana hiç iyi gelmiyor.