Bu satırları okuduğunuza göre, AKP denen fenomeni siz de benim gibi yakından takip ediyor olmalısınız. Söylemeye gerek yok belki, AKP bildik burjuva partilerinin hiçbirine benzemiyor. Siyasal hattını klasik sağ partilerin neoliberal çizgisine oturturken, genlerini taşıdığı “Milli Görüş” çizgisi gibi hayatın tümüne egemen olmak istiyor. Üst üste seçim kazanmanın verdiği inanılmaz özgüvenle aklına estiğini, canının istediği gibi uygulamaya koyan AKP, sayısal çoğunluğu her şey saydığı için de hiçbir denge gözetmiyor. Toplumsal muhalefetin eleştirilerine “Sizden öğrenecek değiliz” veciz sözüyle yanıt verirken, aslında, kendinden gelmeyen her türlü fikre kapalı olduğunu da ilan ediyor. İktidar sarhoşluğunun verdiği “Alçak dağları ben yarattım” kibriyse, kendi gibi düşünmeyen herkese düşmanca yaklaşmasına, üsten bakmasına neden oluyor.
Cihangir’de yaşananları biliyorsunuz. Bir grup mahalleli, her gün kullandığı merdivenlere estetik bir görünüm kazandırmak için, her basamağını doğanın bir başka rengine boyayarak çıplak beton üzerinde gökkuşağı oluşturdu adeta. İradesi dışında şimşek çaksa, bunu, kendine yapılmış toplu tüfekli saldırı olarak yorumlayıp kamuoyuna sunmakta pek mahir AKP’liler, Beyoğlu Belediyesi marifetiyle, bir gece yarısı griye boyadı hepsini. Gelen tepkiler üzerine merdivenleri eski haline döndürmek zorunda kalan AKP’liler, tüm ülkede AKP grisine hayatın tüm renkleri ile karşı çıkan bir siyasal hattın oluşmasına da neden oldu. Öyle anlaşılıyor ki, iktidar sarhoşluğu yalnızca kibre değil, büyük boyutlu bir akıl tutulmasına da yol açıyor AKP’de… Fikir salt kendinden gelmedi diye renklere, estetiğe düşman oluyor… Toplumu tek tip yapabilmek için hayatın renklerini yok sayıyor…
TTK Bitiriliyor
Kentimizde de böyle değil mi? Kendinden başka hiçbir şeyi gözü görmeyen AKP’nin atadığı bürokratlara bir bakın lütfen. TTK, başında bulunan basiretsiz yönetim yüzünden tarihinin en kötü dönemini yaşıyor örneğin. Kurumda yapılan en sıradan atamalarda bile cemaatlerin tavrı belirgin bir şekilde hissediliyor. Sınavla olanlar hariç, yapılan tüm atamalarda yandaş sendika üyeliği temel ölçüt sayılıyor. Memur-Sen ya da Tek-Der üyesi sıradan bir şefin önlerinde onca kademe varken, müessese müdür mavini, ya da daire başkanı olduğuna tanık olduk yakın zamanda… Hani, başarılı olsalar hiç itirazım olmayacak ama TTK’yi getirdikleri yer de belli sonuçta. Üretim düşüyor, zarar daha da artıyor, kurum yüz yıllardır yaptığı sıradan işleri bile yapamaz hale gelerek, üretim kültürü yok ediliyor. Işıltısız, liyakatsiz, beceriksiz, meraksız, mecalsiz insanlar salt AKP yandaşı diye makam mevki sahibi yapılarak, TTK bitiriliyor. Bitenin aslında Zonguldak olduğunu herkes de biliyor…
Karadon’da yaşanan facia sonrasında kurumun içine düşürüldüğü içler acısı hali düşünüyorum da, içim sızlıyor hâlâ. Tüm afetlerde, her türlü kurtarma çalışmasını kahramanca yapan maden işçileri, kuyunun dibine düşen iki arkadaşını aylarca çıkaramadı dışarı. Genel Müdür Burhan İnan tavrını koyup, “Ne pahasına olursa olsun, bu iki insanı çıkarın” emrini veremedi ekibine… Kendine de, altındaki kadroya da güvenmiyordu çünkü… Kurtarma çalışmaları Çinli bir firmaya ihale edildi de iki insanın cansız bedeni öyle çıkarıldı dışarı. TTK çalışanlarının bu işi yapacak becerisi de, deneyimi de vardı oysa. Ortada olmayan terk şey, iradeydi. “Cenazeleri çıkarın” diyemeyen irade, atanmalarda ortaya çıktı. Kazanın birinci derece sorumlusu olan müessese müdürü, ödüllendirilir gibi genel müdür yardımcısı yapıldı… Birileri öyle istemişti çünkü…
Aklımızla dalga geçiyor
Kimi işler ne kadar da kolay oluyor. Çok değil birkaç gün önce yandaş sendika başkanının itiraf gibi açıklamalarını okuduk gazetelerde. Memur-Sen İl Temsilcisi Bay Kamuran Aşkar, başka hükümetler zamanında öbür sendikalardaki üye artışına işaret ederek, AKP’li yıllarda kendi sendikalarındaki üye artışının normal olduğunu söyledi. Verdiği bilgiler ne derece doğruydu bilmiyorum ama bildiğim şu var ki, akıllara durgunluk veren “tencere dibin kara”muhabbetinin ilkeli duruşla, etikle, sendikal mücadelenin gerekleriyle ilgisi yok kesinlikle. Devamında söylediği “Atamalarda üyelerimizin tercih edilmesi tamamen hükümetin tercihidir” sözleriyse, bana sorarsanız, aklımızla dalga geçmek için bir latifedir yalnızca…
Dert bir değil ki. Kentin “Lavuar Alanı” diye bir sorunu var değil mi? Beceriksiz CHP, merkezi idarenin özellikle mülkiyet konusunda belediyeye çıkardığı engelleri aşabilmek için, örgütlü gücünü kullanıp kamuoyu baskısı oluşturmayı hiç denemedi nedense. Ondan vazgeçtim, halka derdini anlatmayı bile beceremedi, istemedi belki de. İkiyüzlü AKP ise halka eziyet çektirme pahasına çözüm için bir adım dahi atmadı. Sonuçta, iki yanlış bir doğruyu götürdü ve orası kentin değil yalnızca, hepimizin yüzkarası olarak kaldı. İddia ediyorum, Zonguldak diye bir derdi yok hiçbirinin. Tümü siyasal dengeleri değiştirerek güç kazanmanın, ikbal elde etmenin peşinde. Sonuç da ortada, ülkenin en çirkin kenti olma yolunda hızla ilerliyor Zonguldak. Kent çirkinleştikçe de birileri davul çalıyor. Seçim kazanma olasılıkları yükseliyor çünkü… Kazanmak her şey çünkü onlar için… Ne diyelim, Allah onlara akıl, fikir, bize de sabır versin…