Dünyaya karanlıklarla boğuşsun diye getirildim galiba, öyle bir yazgım var… Günyüzü görmek yasak kesinlikle… 31 yıllık maden işçiliğinin ardından emekli oldum, emek paramı yerin altındaki kör karanlıklarda kazandım yani… Anlatsam kitaplar dolusu öykü var orada… Tanıyan bilir, çocuk yıllarımdan beri de ülkedeki karanlıklarla savaşıyorum… Önce MC, sonra Kenan Evren, ardından da Özal karanlığı ile kavga ettim… Kötü kader, şimdi de, AKP ve Erdoğan karanlığıyla boğuşma görevi verdi bana…  Doğrusunu söylemek gerekirse, karşı karşıya kaldığım en zorlu görev de bu… Yine de karatmıyorum enseyi… Bunu da aşacağız mutlaka…  Tarihsel iyimserliğim, kimse, toplumsal gelişmenin seyrini geriye doğru çevirmez diyor çünkü…
 
Tarih derslerle dolu… Anımsanacaktır,  anayasa için 7 Kasım 1982’de de sandığa gidildi ülkede… Milyonlarca insan cunta anayasasını destekliyordu… AKP tayfasının halen sahnede olan sözde demokratları ortada hiç görünmezken, bir avuç insan, kelle koltukta karşı çıkıyorduk…  Anında “Vatan haini” ilan edildik tabii… “Aziz milletim” diye söze başlayan cunta başı, her konuşmasında öyle diyordu çünkü… Nasıl bir referandumsa, “Hayır” propagandası yasaktı… Yılmadık elbette… Neredeyse her gece sokağa çıktım kendi payıma, elime aldığımi tebeşirle, kentin her yanına “7 Kasım’da Mavi” yazdım… Bugünkü gibi mobese falan olmadığı için de yakayı ele vermedim… Yakalansaydım, hayli müşkül duruma düşerdim, işkence kol geziyordu çünkü… TTK’deki işimden atılmak da cabası olurdu…
 
AKP ELEBAŞLARININ İŞİ KOLAY DEĞİL
Bakmayın AKP tayfasının 12 Eylül karşıtı söylemine, Kenan Evren’in adı duyulduğunda yerin bile sarsıldığı o günlerde, cunta anayasasına karşı, Aziz Nesin gibi yürekli birkaç aydın dışında kimseden çıt çıkmıyordu… AKP elebaşlarının yere göğe koyamadığı Turgut Özal, Bülent Ulusu başkanlığındaki cunta hükümetinde başbakan yardımcısı olarak, faşizmle kol kolaydı… Cumhuriyet dışında muhalif hiçbir gazete yoktu ortalıkta… Çok sıradan çıkışlar bile, büyük sansasyon yaratıyordu bu yüzden… Hiç unutmam, Gazeteci Varlık Özmenek’in, bir kapalı salon toplantısında sarf ettiği, “Bugün Atatürk yaşasaydı, bu anayasaya mavi mavi bakardı” sözü hit olmuştu ülkede… Bu şartlarda yapılan referandumda, necip Türk milleti, cunta anayasasına yüzde 93 oy verdi… Gelinen yer ortada…
 
Tıpkı o günlerdeki gibi bir referandumun eşiğindeyiz yine…  Başkentte bile toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yasaklandığı, milletvekillerinin hapiste tıkıldığı bir atmosferde yapılacak seçim ne kadar demokratiktir, tartışılır elbette… Ancak rüzgar ters esiyor, AKP elebaşlarının işi hiç de kolay değil bu kez… Bizzat kendi yaptırdıkları anketlerde, kararsızların yüksek, “Hayır” oylarının önde olduğu görülüyor… Kadınların desteğinde azalma, Kürtlerin oylarındaysa çözülme olduğu anlaşılıyor… Bu zamana değin toplumun nabzını en iyi tutan, algıyı en doğru yönetip, değişen konjonktüre göre çok hızlı manevra yapabilen AKP, bu kez, ne düşündü de durduk yerde başını bu derde soktu bilmiyorum ama daha önce de yazdığım gibi ayağına sıktı resmen…
 
MAHALLE YANIYOR, ELKIZI SAÇINI TARIYOR
Bunun nedenleri var elbette… Dayatılan başkanlık sisteminin, toplumsal zemini, psikolojik atmosferi olmadığı gibi demokratik meşruiyeti de yok… Toplumsal zemini bulunmuyor, insanlar can güvenliğinden geçim derdine kadar bin türlü dertle boğuşuyor.  Mahalle yanarken, saçını tarayan elkızının, saç modeli kimseyi ilgilendirmiyor… Psikolojik atmosferi bulunmuyor, 15 yıldır tek başına iktidar olan ve her türlü yetkiyi elinde tutan AKP’nin, terörü önleyip ekonomiyi düzeltmek için herhangi bir yetki sorunu olmadığını herkes biliyor…  Demokratik meşruiyeti bulunmuyor, rejimde bu denli köklü bir değişim yaratacak öneriler, başta üniversiteler, yargı kurumları, barolar olmak üzere hiçbir çevreyle tartışılıp, MHP dışında kimseyle mutabakat aranmadan anayasaya konmak isteniyor… 
 
Hal böyle olunca da yurttaş yapılmak istenen değişime şaşı bakıyor… Eğer muhalefet referanduma kadar ciddi bir hata yapmaz, konjonktürü değiştirecek ciddi bir gelişme olmazsa, sandıktan “Hayır” çıkacağa benziyor… Çok dikkatli davranmamız gereken günler içindeyiz, her türlü provokasyona açık bir ortam var çünkü… 7 Haziran’da seçimleri kaybeden AKP, kasım ayına kadar oylarını konsolide edecek yöntemi nasıl bulduysa aynısını da yapacak ayrıca… Toplumsal muhalefet kılı kırk yaran bir titizlikle kampanya yürütmeli, kazanımların 7 Haziran’da olduğu gibi kabusa dönüşmesine izin vermemelidir… Dar grup çıkarları yerine toplumsal faydayı öne alırsak başaramayacağımız hiçbir şey yok… Torunlarımıza ancak böyle davranırsak hesap verebiliriz…  Öyleyse haydi sokaklara…