Merkez Çarşısı yıkılıyor. Projesi kamuoyuna açıklanmadığı için yerine nasıl bir şey yapılacak bilmiyorum henüz. Muhtemelen içindeki boş alan da kullanılarak, devasa bir iş merkezi oluşturulacak. Dileyen önyargı desin, adım gibi eminim ki, yapılacak kazulet binayla, mebzul miktardaki çirkin yapıya bir yenisi daha eklenecek. İşin kötüsü kentin siluetini de etkileyecek yapı, Madenci Anıtı alanını çevrelediği için haber bültenlerindeki Zonguldak fotoğrafında da sıklıkla yer alacak...

Şimdi ben projenin sahibi konumundaki Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan’a çağrı yapsam, desem ki: “O yapı, kent için simgesel değerdedir. Birincisi tüm yolların kavşak noktasındadır. İkincisi hemen önündeki Madenci Anıtı kent kimliğinin yapıtaşlarından biridir. Üçüncüsü çevrelediği meydan, tarihsel ölçekli olaylara tanıklık etmiş bellek bir mekândır. Böyle bir alanda kurulacak yapı, bunlardan bağımsız tasarlanamayacağı gibi planlamanın tek kıstası sığdırılacak dükkân sayısı olamaz...”

BALIKÇI PAZARLARI KIYI KENTLERİNİN ALAMETİFARİKASI, EKONOMİK-SOSYAL ÖNEM TAŞIYAN MEKÂNLARIDIR

Kendimi aşıp sürdürsem: “Tıpkı, son yılların Zonguldak’ındaki gibi yaşanan hızlı dönüşüm süreçleri, değişen konjonktüre, mekânsal tercihlere dayalı olarak kentlerin hafızasını da yok etmektedir. Şu çok açık ki, hafıza, kent kültürünün bütünleyici unsurudur. Kolektif hafızanın taşıyıcıları insanlarla zamanın yanı sıra bu tip mekânlardır. Kent hafızasını korumanın belediyelerin esas görevleri arasında olduğunu anımsamak bile, mekânsal tasarımın kentlilik ruhu ve bilinci için taşıdığı önemi bilince taşıyacaktır…”

Hızımı alamayıp söylesem: “Çarşının kent tasarımı açısından başka tartışma başlığı açacak boyutları da vardır. Tek katlı yapıdan ibaret yerin adı, ‘Balıkçı Pazarı’ idi çocukluğumda. Biliyoruz ki bu pazarlar kıyı kentlerinin alametifarikası, ekonomik-sosyal açıdan önem taşıyan mekânlarıdır. Sözde gelişen kentte bu işlevi üstlenecek bir yer de, ihtiyacın farkında olan yönetici de bulunmamaktadır. Zonguldaklılar, ne yazık ki, hijyen şartlarda balık tüketmek kadar, yiyip, ikram edecek mekânlardan da yoksundur…”

ENGİN SULARLA İLİŞKİMİZ SEYRETMEKTEN İBARET YALNIZCA

Cahil cesaretine sığınıp devam etsem: “Kıyı-kent ilişkisinin bozukluğu, balık tüketimiyle sınırlı değil elbette. Son sahil düzenlemesinde de görüldüğü gibi denize sırtını dönen kent yönetiminin su sporlarını geliştirme, deniz araçlarının kullanımını yaygınlaştırma, denizle kenti barıştırma gibi bir derdi de yoktur. Engin sularla ilişkimiz seyretmekten ibarettir yalnızca. Ne kadar kötü ki, sözde kıyı kentinde, az sayıda şanslı dışında hiç kimse, ömrünce, bir kez bile deniz aracına binmemektedir…”

Ve ardından da, “Sayın Alan, tüm bu nedenlerle, Balıkçı Pazarı’nın yıkıldığı yere, her yerde örneği görülen nevzuhur iş merkezlerinden biri kurulmamalıdır. Projesi tüm bu öyküyü anlatmalıdır. Bunun için de bir mimari yarışma açılmalı, şartnamenin birinci maddesine de bağlam ilişkisi konulmalıdır. Unutmayalım ki, çağdaş kentler, değişim adına her şeyin aynılaştığı anlamsızlıklarda değil, kendi değerlerinin üzerinde yükselir.” diyerek tamamlasam, boşa kürek çekmiş mi olurum sizce?