Dünya öylesine amaçsız dönüyor ki gelecek gelmesin istiyor şu günlerde insan. Bu günü,beklentilerimizin aksine,yaşamadan, içini doldurmadan düne bırakırken, arşivlerken, içine sıkıştırdıklarımızın kötü anılar kısmında hep tedirgin hep telaşlı olunur.

Korkularımızdan daha çok da kaygılarımızdan dolayı üstünü örterdik alelacele, içine sakladıklarımızdan utanırdık belki de. Yokluktan, cehaletimizden hatta sevgimizden bile utanırdık. Yüzümüzü, umudumuzu beklentilerimizi geleceğe çevirirdik. Nerden bilebilirdik ki sonrasında yani gelecek dede hiç tozpembe değilmiş hayatlar.

Bardağın dolu tarafına bakabilmek her zaman mümkün olmuyor ne yazık ki, boşluklar bardağı yutuyor bazı zamanlarda. Yaşadıklarını unut, hafızanı kirletme, geriye değil ileriye bak sözleri kar etmiyor. O kadar çok kullandık kibu olumlamaları, yılgınlığa, yorgunluğa, umutsuzluğa düştüğümüzde yetmedi, galiba, sanırım buda değişmeye başladı.

Sanılır ki sadeceiçine bıraktıklarımız üzerinden geçmiş acıtabilir bizi, gelecek hep güzel olacak, olmalı, yapabiliriz bunu, böyle düşünürdük. Evet, güneş doğmaya, dünya ise yorgun ağır bir işçi gibi dönmeye, görevlerini yapmaya devam ediyor etmesine de, tadı tuzu albenisi yok ama bugünlerde.

Büyüdükçe kirleniyoruz, büyüdükçe kaybediyoruz aslında, oysa tam tersi değil miydi beklediğimiz. Tecrübe ettikçe anlıyorum ki beklentilerimizi vermiyor hayat alabildiğinle yetineceksin diyor. Yaşadıklarımızın, anılarımızın, biriktirdiklerimizin içinden, kendimden yaratıyorum filozof kimliğimi.

 Ve bence herkes, ama gerçekten büyüdüğün de birazcık da olsa filozof oluyor. Bunaldığımda, dara düştüğümde yalnızlaştığımı hissettiğimde, açıyorum çıkınımı bir umutla, şifa arıyorum içinden kendime. Yıllar içine ne koymuş, neler yaşanmış acı tatlı, hafızamın yettiğince seriyorum gözler önüne. Silinip gidenler, değeli değersiz birikimler kayboluyor zihnimin yorgunluğunda.

 Daha düne kadar, çocukluğum, gençliğim ve sonrası acıtırdı beni. Engel olamadığım, yaşamak zorunda kaldığım olumsuzlukların hesaplaşmasında geçerdi günler. Kim bilir kendimi didikleme alışkanlığımın altında yatan sebep belki de budur, yalnız olmadığımı düşünüyorum bu hastalıklı özelliğimde..

Her evde bir başka hayat ve o hayatların içinde kim bilir neler neler yaşanıyordu tıpkı bizdeki gibi. Dışarıdan imrenerek baktığımız, hep olumlu ve cazip yanlarıyla değerlendirdiğimiz yaşamların altında yatan ajitasyon nasıl da ortak noktalarımızı oluşturuyormuş oysa. “Yok aslında birbirimizden farkımız” dedirtiyor anılar emin olun.

İşte iyisiyle kötüsüyle,belki bugüne kafa tutabilmek güdüsüyle, açtım çıkınımı, çocukluğumla koyuldum yola. Ne yalan söyleyeyim yüzleşmek, yeniden anımsamak ağır geliyor üzerinden akıp giden o uzun zamana rağmen. İyileşmemiş acılardan, beynimize algımıza kodlanmış bakış açılarıyla yol yön arıyoruz günümüz şartlarında kendimize.

 Bu sadece bana mahsus bir durumda değil üstelik herkes bu yöntemin kobayları, evet kanaatimce bizler çoğunlukla kobay konumundayız. Deneysel yaşamların kobayları gibiyiz birçoğumuz. Ve aslı aynı zamanda!!!

Aramızdan birileri zamanla sıyırıyor kendini acılarından,çıkınınave anılarına güvenerekyol göstericiliğine soyunuyor. Kendince yaşadıklarının bilgeliğinde otoritesini koyuyor ortaya, altının ne kadar dolu olduğu arkasından gidip tökezlendiğinde çıkıyor ortaya, yani iş işten geçtikten sonra. İleriye, daima ileriye demenin yanı sıra, belki bir o kadarda geriye düşen tecrübelere bakmak gerekiyor.

“Çıkınların ağırlığı boşuna değil” diye düşünüyorum. Zaman çok güzel törpülüyor insanı. Eğer kendine, içine, geçmişine bakabilme cesareti gösterebiliyorsan bir parça, kötünün iyisi bir rehberin oluyor yaşanmışlıklar üzerinden başucunda. Sizden daha iyi bilirkişi olmuyor söz konusu sizin yaşam yolculuğunuzsa.

Büyüyoruz ve yaş alıyoruz, bu aslına bakarsanız bir bakıma olgunluk olgunlaşmak demek. Daha az hata yapmak demek ve hayatı daha iyi algılayabilmekdemek. Hayat kısa evet, bazen çok uzun da gelebiliyor insana, nasıl yaşadığınla ilintili sanırım bu da.

Mutluluk anları süreci ışık hızıyla ilerletiyor, acılar ise ağırlaştırıyor hayatı. Genele bakabilmek büyük resmi görebilmek kendi hayatına dışarıdan bakabilmek yılları alıyor, buna rağmen yine de çoğu zaman yeterli gelmiyor.

Tecrübe ettiklerimiz aslında yol gösterici olmalı geleceğe, neyi yanlış kurguluyorsa zaman, neden üzerimize gölgesi düşürüyorsa geleceğin, tadını kaçıran ne ise heveslerin, bunun üzerine kafa yoruyor insan.

 Evet, kabul ediyorum buna herkes kafa yormuyor, dedim ya nasıl kodlanmışsa beynimize onu kabul ediyoruz haliyle. Kanıksıyoruz, içselleştiriyoruz ki bir çıkmazın içindeyiz çoğunlukla.

“Var mı daha iyisine erişebileceğimize dair umudu olan?” dersiniz. İçimizden herhangi biri geleceğe dair umut yeşertebiliyor mu şu içinde olduğumuz günlerde sahiden de.

Bu aralar benim inancım kalmadı doğrusu. Haberdar oldukça, farkına vardıkça, öteleyemedikçe, haksızlığı, yanlışı, içten içe savaşıyorsunuz hayatla.

Herkes büyüdüğümüzü sanıyor, oysa büyümek öyle kolay olabilen bir şey değil. Yaş almakla büyümek, birbirlerinden çok ayrı şeylermiş. Acıtıyor her halükarda zaman, geçmişiyle geleceğiyle. Çıkın ağırlaştıkça, büyümüyor, tükeniyor insan.