Tatvan’da yedek subay olarak askerlik yapıyorum. Terhisimize 4-5 ay var. 1971 Mayıs ayının 22. günündeyiz. O gün Topçu Taburu’nda öyle denk gelmiş ki çok iyi görüştüğümüz arkadaşım Elya Safkan ile birlikte nöbet görevi yapıyorduk.  
Öğleden sonra bir telefon geldi Alay Komutanlığından, “Nemrut Dağı eteklerinde yapılan Uçak Pistinin önümüzdeki hafta açılışı yapılacağından kurban edilmek üzere iki koyun alınması gerekiyor”muş. Araştırdık, Van yolu üzerinde bir-iki köyde koyun satışı yapılıyormuş. Yanıma bir çavuş  ve yöreyi bilen bir er alarak Komutan cipi ile yola düştük. 40-50 dakika gittikten sonra içeri saptık, bir satıcı bulduk. Çavuş ve er sürüyü inceliyerek iki koyun seçtiler. Sonra pazarlık ederek fiyatı belirledik, koyunları arabanın arkasına yerleştirdik. Önce Tatvan’a, sonra Alayın bulunduğu Sorgun’a yeniden yola düştük.
*****
Yolculuklarda çevreyi seyretmeye bayılırım. Polatlı Topçu Okulunda “Kura çekimi günü” Tatvan’ı çekince, “Bu kadar da uzak yere olur mu yahu!” diye dertlenmiştim çok. Ama Van Gölü kenarında bu küçük kasabayı çok beğenmiştim doğrusu. Van Gölü koskoca bir deniz gibi. Zaten orada oturanlar göl demiyor, deniz diye adlandırıyor. Sağ ileride Süphan Dağı, tam karşımda Nemrut Dağı, solumda Kirkor Dağı, sol ileride Rahova Geçidi, hep doğa harikası yerler. Görülmeli, gezilmeli.Bu dağların haritalarda isimlerini okuyorduk, işte şimdi karşımızdaydılar. Görkemli dağlardı..
*****
Akşam üstü Tabura ulaştık.Koyunları 3. Batarya çavuşlarına teslim ettik. Onlar da koyunlar için, ot-yaprak ne buldularsa önlerine koydular. Bizim Elya da güzel bir yemek hazırlamış. Oturduk, bir-iki kaşık atmamıştık ki Alay Komutanlığından acil bir telefon: “Bingöl’de deprem oldu, 60 kazmalı-kürekli er hazırlayın, yürüyüşe hazır olun!”. Hemen fırladık, 1., 2., 3.,bataryalardan 20’şer er ve onları götürecek Reo adlı kamyonları, ikmallerini, evraklarını tamamlayarak hazır ettik.
Alay’dan ikinci bir emir, “Erler dursun, şunları-şunları hazır edin.”.On dakikada bir emir değişiyor, biz de ona göre vaziyet alıyorduk. Nihayet, bir saate kalmadan bizim Tabur’dan istediklerini iki reo ile hazır ettik. Elya, kendisinin gitmek istediğini belirtti. Ben de ona “Otur aşağıya, sen eşin-çocuklarınla Tatvan’da kirada kalıyorsun, ben bekar durumdayım. Yolculuk bana düşer.”. Aslında ben de evliydim ama buraya götürmemiştim eşimi ve çocuğumu.
*****
Evrakları alıp yüz-yüzelli metre ilerideki Alay Komutanlığına gittim. Alay Komutanına “57. Topçu Taburu harekete hazırdır Komutanım” diye tekmili verdim. Komutan, yanındaki subaylara baktı. Sonra bana dönerek: İkmallerinizi yaptınız mı? Evraklarınızı hazırladınız mı? Ben cevapladım: “İstediklerinizin hepsi dosyamızda mevcuttur Komutanım” diyerek dosyayı verdim. Aldı, inceledi ve dosyayı vererek, “Çıkabilirsin asteğmen” dedi. Sonradan öğreniyoruz ki, iki asteğmenin görevde olduğu Topçu Taburunun ilk tekmili vermesi dikkatlerini çekmişti. Ben Tabura geçip hareket emrini beklemeğe başladım. Yola çıkmadan öbür arabadaki Çavuşa da söyledim; Şarkı, türkü, fıkra sabaha kadar konuş, şöförü de konuştur, uyutma sakın. Uzun bir yolumuz vardı. Üstelik gece gidiyorduk.
*****
Azgittik, uz gittik, dağ aştık, tepe aştık, bütün gece uyumadan sabah saatlerinde Bingöl’e ulaştık. Askeri birliğe giderek malzemeleri teslim ettik. Atıştıracak, içecek bir şeyler bulmak için askeri bir binaya girdim, iki-üç gazoz kalmış, birini açıp bir yudum aldım, çıkış kapısına yaslandım. Benim asker bağırıyor, “Komutanım kaç, sallanıyor”. Yorgunluktan farkına varamamışım sarsıntının. Hemen uzaklaştım oradan.Arabaya çıkıp biraz kestirdim.
Öğle sıralarında şehirdeki “enkaz kaldırma” çalışmalarını izlemeğe başladım. Yeni bir binanın önündeydim. Burası “Ebe Okulu” imiş. Bina çökmüş. O sırada birbirine sarılmış iki kız öğrencinin cesetleri çıkarıldı çöken duvarların altından. O görüntü hala gözlerimin önünde. Deprem korkusuyla iki kız çocuğu kucaklaşmış halde kalmışlar duvarların altında. İki ailenin gül fidanlarının, açgöz müteahhitlerin insafsızlığı ile yaşamları sönmüştü. Sadece bu ikisi mi? Başkaları da vardı. Benim için deprem gerçeği insanı perişan eden, yürek yaralayan bu tablo idi.   
Sonradan açıklanan rakamlara göre Bingöl depremi 6.8 şiddetinde olmuş, 878 kişi yaşamını yitirmiş, 700 kişi yaralanmış, 9111 bina hasar görmüş.
*****
Elazığ depremi görüntülerini izlerken Bingöl’deki insanın içini parçalayan o tablo gelip dikiliyordu gözlerimin önüne. Nereden bakılırsa bakılsın deprem gerçeği korkunçtu ülkemizde. Çok depremler yaşamıştık, çok canlarımızı yitirmiştik. O nedenledir ki, “Kanal İstanbul, Suriye, İdlip, İran- öldürülen komutanları, ABD. Avrupa Birliği, Libya, hayat pahalılığı, ücret ve maaşların yetersizliği, doğalgaz ve elektrik zamlarının yüksekliği, Milli Eğitimdeki kasıtlı olduğu belli algı çalışmaları” bir anda kesildi, deprem ve yardımlar ön plana çıktı.
Bu acı yıkımlar önünde Türk milletinin en önemli özelliklerinden biri de öne çıktı. Her ne kadar aramızda çok çeşitli farklılıklar olsa da hemen bir araya gelebiliyoruz, ellerimizi ve sıcak yüreklerimizi açabiliyoruz, nasıl yardım edebiliriz diye çırpınıyoruz.Bizi güçlü kılan, birlikte yaşamda tutan bu yanımızdı.Siyasilerin, dinbazların alacağı çok dersler var bu milletin kitabında..