Emek’ ve ‘Emekli’ ile ‘ayıp’ kelimelerinin yan yana getirilmesi bana göre çok vahim bir durum.
Ancak, tarif ve tatbiklerine bakıp, beklentilerini sıralayınca, ortaya hem siyasi hem ekonomik hem de ahlaki olarak bir ‘ayıp’ çıkıyor.
Hafta sonu Ankara da ‘Tüm Emek Der’in 12.Genel Kurulu’na Üst Kurul Delegesi olarak katıldım.
Ankara da 2013 yılında gittiğim11. Kurultay sonrası yazdığım yazıyı(emekliye iki lahmacun bir ayran) bir daha okudum. Bu başlığı atmayı uygun buldum.
Emeklinin o gün anlatılan sorunlarından bir tane eksilmemiş, hatta artmış.
Gerçektende ‘emekli’ deyince akla ‘basit’ bir tanım gelmiyor. Emekli; emek harcanarak elde edilen zor, zahmetli demek... Yani; belirli süre çalıştıktan sonra kanunlar gereği işi ile ilgisi kesilerek, kendisine maaş bağlanan kimse…
Bu tarife göre, emeklilik her yiğidin harcı değil. Hele; asgari ücretin 1300 lira olduğu bir ortam da…
Peki, ‘ayıp’ bu iş’in neresinde?
Eksiklik, kusur, noksan manasındaki ayıp yanında; ‘töre kurallarına aykırı olan, utanç verici durum ya da davranış’ gibi tarifi de var ‘ayıp’ın...
En basit şekliyle yazı yazdığım tarih olan 2013’ten bu yana, aynı sorunların günümüze eksiksiz taşınması ayıp; hem de ayıp’ın her türlü tarifine uygun… Ayıpın dik alası
Lütuf değil, yılların birikimine karşı verilen bir hak olarak; hak sahibine görülen bu uygulama reva mı? Reva /uygulama bu olunca; amiyane tarifle emekli, kullanma süresi(miat) bitmiş insan olmuyor mu?
BİR DEMET AYIP
*Bu gün Ülke de 11 milyon, Zonguldak’ta 150 bin emekli var. Emeklilerin tümü farklı maaş alıyor. Siyaset’in iktidar kanadı ise ‘Sosyal Güvenlik Şemsiyesi’nin birleştirildiğini beyan etmesine rağmen, emeklinin çoğu (%90) açlık sınırı (1405 TL)altında para alıyor. Hat ta; yoksulluk Sınırı(1386 TL) altında. Bu durum değil emekliye Allah’a reva mı?
* Emekliler arasında maaş farkı uçurum. Peki, emekli ile çalışanlar arasında? Yine uçurum.
Bu uçurum nasıl kapatılır? Çalışana verilen zam, emekliye de verilerek.
* İntibak Yasası… Eşit iş ve zaman da çalışmış olanlara verilen değişik maaşlar… 2000 sonrası işçi ve Bağ- Kurluları kapsayacak intibak bir türlü gerçekleştirilmedi. ‘Söz ağızdan çıkar’ denmesine rağmen… Aralarında uçurum var. Taban aylığı en az açlık sınırı (1405 lira) üzerinde olmalı.
Bu fark, Emekli Sandığı Emeklisi’nde yok. SSK Emeklisi bu konuda mağdur...
* Sağlık da katkı payları11 Milyon Emekli, ilaçta ve Sağlık da alınan katkı paylarının kaldırılmasını istiyor.
*Emekli maaş artışları beyaz eşyaya göre değil, temel gıda’ya göre yapılmalı. Emekli her gün beyaz eşya değil, temel gıda alıyor.
*Emekliye refah payı… Yıllık artışların, enflasyon oranında yapılması… Memur ile olan fark bu açıdan giderek artıyor.
*Aynı çarşı- pazardan alış-veriş yapan İşçi emeklileri: Memur emeklileri gibi, Toplu İş Sözleşmesi artışlarından faydalanamıyor.
*Banka Promosyonları… Yılan hikâyesine döndü.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile Türkiye Bankalar birliği(TBB)arasındaki yürütülen görüşmelerden bir sonuç çıkmıyor. Bakanlık koltuğunu bırakanda, koltuğa oturanda ‘promosyon /özendirme diyor, sonuç çıkmıyor.
Ortak nokta; çalışanlara ne uygulanıyorsa, emekliye de aynen uygulanmalı. Atla deve değil ki bu hesabı yapmak. Yıllardır bir cetvel/düzenleme çıkartılamadı. Sorun, Bankaları kollamak mı acaba?
*Memurlara verildiği gibi, emekliye de sendikal hak verilmeli.
SAĞLIK’TA REFORM
2000 yılından bu yana, sağlık alanında büyük hizmetler yapılmıştır.
En basitinden, hastanelerde ilaç kuyrukları kalktı.
Koğuş sisteminden tek/çift kişilik özel/güzel odalara geçildi. İnsanlar artık, devlet hastaneleri yanında, özel ve Üniversite hastanelerine gidebiliyor.
Bu Sosyal Devlet gereklerindendir. Ancak, yapılanlar, dünya da yapılanlara göre ‘deve de kulak’ misalidir. Alınacak çok yol vardır.
SONUÇ:
Emekliler, toplum katmanlarını oluşturan insanlarımız içinde en fakir/fukara olanlarıdır.
Emekli Derneklerinin STK olması hiçbir şeyi değiştirmemektedir.
Emeklilerin sayı olarak ‘potansiyel güç’ gözükmelerine rağmen, etkinlik açısından ‘sol da sıfır’ olmalarının sebebi, ‘siyasi girdap’a girmeleridir.
Bu gün, Özgür Parlamento’yu engellemek için, Milletvekillerini ‘taban’a belirletmeyen ‘siyasi erk’, ödediği vergilerle devleti ayakta tutan emeklisine bilerek sahip çıkmıyor.
Bu, emekliyi ‘cepte keklik’ görmekten başka bir şey değildir.
Burada birinci suçlu istediği yasaları ‘torba dolusu’ çıkartan siyasi erk ise, ikinci suçlu “Suriyeliye var, yandaş’a var da bize niye yok” diyemeyen, emekliyi ‘çanta da keklik’ yapan Derneklerdir.
Düşünebiliyor musunuz: Türkiye deki iki dernekten birinin Genel Kurulu var, parlamentodaki partilerden hiç birinin Genel Başkanı değil, temsilcisi yok…
Velhasıl-ı Kelam; ayıplar harman olmuş…