Hepimiz biliyoruz ki bu, koca yaşlı dünya, menfaatler ve çıkarlar üzerine kurgulanmış bir ömür döngüsünden ibarettir. Bu düşünce ilk anda belki önyargılı, itici, soğuk, gibi gelse de süreç içinde bizi esir aldığına şüphesiz ki her birimiz mutlaka tanıklık ediyoruz.
Üzerinde, hangi koşulda olursa olsun, yolcu olan bütün canlıları, sonunda ölümle takas etmeye meyilli bir canavarın kuklaları olduğumuzu unutmamak gerekiyor ta en baştan. Sistemin içinde bizi zorlayan ve adına da değişim denilen zaruriyeti esas kılan yegâne şey, çıkarların kapışmasıdır aslında. Bu durumu, tümden genelleme yapmak doğru gelmeyebilir ama inanın kimilerine göre aslolan tek şey, menfaatler ve çıkarlardır bu düzenekte. Bunun için hiç acımadan satılabilirsiniz hiç pahasına.
Ülkenin siyasi arenasına baktığınızda, dünden bugüne değin, arşivlere düşen birçok olumsuz deneyime rastlarsınız konuyla alakalı. Kazanmak adına elde etmek istediklerimize karşın, nelerden vazgeçtiğimiz ve farkında olmadan ödün verdiklerimiz, kayıplarımız, çok daha önem arz eder bilinçli mukayeselerde. Kazançlar, ne yazık ki kaybettiklerimizin tortusudur, işte bu sebepten dolayıdır ki mutlu etmez ve yeniden arayışa, yeniden yola düşürür bizi. Sadece ülke bazında değil, yüzyıllardır içinde yaşanılan ve kendiliğinden dönen, içindekini de istediği istikamete doğru döndüren bir düzeneğin denekleriyiz bizler.
Sistem denilen çarkın, dişlileri arasına sıkıştığımız her anda, öğütülen yanlarımızı kurban verirken,  aslında alan tarafın ağırlığıdır son noktayı koyan.
Direnmek bir yere kadar işe yarıyor, sonrasında galip gelen ne yazık ki kendince dönen ve sisteminden ödün vermeyen, bu koca, yaşlı (kaşar) dünya oluveriyor.
Hiç umut yok mu (?) acaba diye çoğunlukla sorarım kendimce ama nafile cevaplarla bilirim ki umut yok.
Herhalde bu (kaşarı) kendinden dünyanın en acımasız yanı, insanların elinden umutlarını çalmasıdır. Kendi bahçesinde oyun oynadığını zanneden, ömür denilen teranenin zaman yapraklarında seyreden insanların, aslında kan emici vampirlerin düzeneğinde kurban seçilenler olduğunu anladığı ana kadardır, içinde umut taşımak. Birilerine kaybettirerek kazanılan zaferler, zafer değildir, anlık zafer sarhoşluklarıdır sadece. Gerçekler hiç beklenmedik bir anda çıkar köşe başlarından ve soğuş duş etkisi yaratır.
Sadece hırsla ve kanla beslenenlerin çoğunlukta olduğu bir düzenek ne yazık ki kabul görür bütün çağlarda. İlkel olduğunu göz ardı ettiğimiz, evcilleştirmek için bir dolu anlam yüklediğimiz bu kendinden dönen dünyada, bilinir ki kazananı hiç olmamıştır, sadece kazananı var sayılmıştır. Öyle olmasaydı şayet, toprak kabul etmez, içine hapsetmezdi yeryüzündeki canlıları.
Menfaatler bu kadar arsız olmasaydı, bu kadar gözü dönmüş olmasaydı, bir umut olur muydu insanlık için bilmiyorum. Kaybetmek denilen o illet, çaresiz hastalık, aslında kazançların panzehiri. Çünkü kazanmak içinde sizi döndürüyor, bu yaşlı, koca (kaşar) dünya, kaybettirmek içinde. Farkına vardığınızda ise son düzlükte, ruhunuz içinize sığmıyor, alıp başını gidiyor bilinmeyen bir yerlere, kim bilir belki de dönmekten yorgun düşüyor sistemin içinde.
Hiçbir zaman birbirini sevmeyen ama seviyormuş gibi yapan,  kaypak kişiliklerin acizliğini önceden fark etmek ama yine de samimiyet denilen şeyin belki bir şansı olabilir düşüncesiyle, görmezden gelmek nasıl açıklanabilir bilmiyorum.
Sanırım buna, aptallık, enayilik gibi can alıcı kelimelerle bir kılıf uyduruluyor. Aslında ne aptallık ne enayilik ne de herhangi bir şey, sadece deneyim.
 Kendinden başı dönenlerin azmiyle de varılmıyor mutlu sona. Gerçeği yansıtmayan olmuşluklar, zafer sarhoşlukları mide bulandırıyor gelecek zamanlarda. Birilerinin gölgesinde kendini var zannedenler adına üzüntü duyuyor insan. Dünya acımasız ve dünya kahpe ve…
Şimdi bunca teraneden sonra, elimizde ne varın yani kazandıklarımızın, kazandığımızı zannettiklerimizin bir listesini yapalım ve elimizde ne kadarının kalacağının birde. Yine bir öneri de becerebilenler için söylüyorum, kaybettiklerimizin bir listesini yapalım,  bize ait olanı mı almışlar elimizden, yoksa biz mi vazgeçmişiz.
İki listeyi karşılaştırdığınızda değerlerden yoksun kalanlardan mısınız (?)  tam tersi zaten hiçbir işe yaramayacak olunanlardan daha erken vazgeçmeyi bilenlerden misiniz? Bunu lütfen sorun kendinize cevap verebiliyorsanız ne ala, henüz kaybetmemişsinizdir o zaman.