İstatistiksel bilgilere girmeden, kafa karıştırmadan deneyimlerimi paylaşmak istiyorum ve devamında ise öngörülerimi müsaadenizle aktaracağım.

10 yıl kadar önceydi. Suriyeliler ve Araplar ülkemize sıklıkla geliyor biliyordum ancak İstanbul, Büyükada'da bir restoranda girdiğimde kendi ülkemde anlamadığım bir dille karşılandım. Sipariş almaya gelen garson arkadaş Türkçe bilmiyordu ve Arap dili konuşuyordu. O gün bir şeyler şekillenmeye başladı ama dedim ki İstanbul kozmopolit bir şehir, turist bol elbette olabilir bunlar. Birkaç ay sonra ise Trabzon'a aile ziyaretine gittiğimizde Sera gölü, Uzungöl, Sümela Manastırı, Boztepe… Aklınıza gelen her yer silme Arap doluydu. Araplar yazın serinliğinde elbette serin ve doğa harikası şehirlerimizi tercih edebilir dedim ancak kulağıma gelenler hiç hoş değildi. Kiralık araç kalmamış, kiralık ev kalmamış bununda üstüne yerli turistte dinlence imkânları kısıtlanmış ve yavaş yavaş toprak satışı ile Araplar artık turist değil vatandaş olmaya başlamıştı.

İşler iyiden iyiye sarpa sarmaya başladı. Suriye’ deki iş savaş ve sonrasına 81 vilayete yayılan, kontrolsüz göçmenler. Türk milleti misafirperverdir, vicdanıdır ancak olan biteni göremeyecek kadar kör olmamalıdır. Bazı semtlerinde Türkçe tabela olmayan, Türkçe konuşulmayan, Türk vatandaşların can güvenliği olmayan alanlar yaratıldı. Görmeyenler için nokta atışı adresler verebilirim, bizzat geçtiğimde kahrolduğum, görmez olaydım dediğim olaylara şahit oluyorum.

Kamplarda tutulması gerekenler, belki o bölgede ekonomiye katkı sağlayarak hem yaşam güvencesi hemde kendi geçimleri için kaynak oluşturabilecek göçmenleri ülkenin 81vilayerine yararak büyük bir krizin fitili ateşlenmişti.

Ne zararı var kardeşim bu göçmenlerin ülkemize, adamlar çalışıyorlar ya? Diyenlere.

15 kişi bir evde kalıp 2 katı kira ödüyorlar ama adam başı maliyetleri bizim 10 da 1’imize tekabül ediyor. Masraf az olunca sanayide, tekstilde, merdiven altı, kayıt dışı her alanda Suriyeli furyası başladı. Sen 2850 TL ile geçinemem derken ona 1500 TL yeter oldu, işsiz kaldın. İşsiz kalmak ülke ekonomisini yavaşlatır, devletin sırtına kambur olur. Genel sağlıktan, işsizlik fonuna kaynak israf kullanımı demektir. Daha da kötüsü evinde eline bakan evlatların, eşlerin, ailelerin psikolojileri bozmak demektir. İyi beslenememek, iyi eğitim alamamak ve dolayısı ile memleketin geleceği ile ayarları ile oynamak demektir. Mevzu çok daha kılcallara ayrılır ancak net mesajım bu iş böyle gitmez, gittiği yere kadar diyememektir.

Yine çocuklarımızın oyun alanlarında Afganların kriket oynadığını gördüm. Bilmeyenler için Afganların milli takım seviyedeki sporudur, yapmalarına elbette saygımız var ancak mahallenizdeki çocukların her gün top oynadığı alanı 7/24 birileri gelip, dilini bilmediğiniz konuşmalar yapar, sizi oraya sokmaz, dahası can ve mal güvenliğimizi tehdit ederse, kimse kusura bakmasın “nerede bu devlet” - “nerede bu millet” çağrısı yapılır. Ben şahsen sokaklarda Afgan kadınları göremiyorum. 100 ün üzerindeki Afgan’ ı sahilde veya sahalarda oyun oynarken gördüm, gözler şahit ancak kadınları nerede?

Bu bizi ilgilendirir mi? Elbette ilgilendirir. Topluma entegre olmaya geldikleri için ilgilendirir. Misafir için başımızın üstünde yeri var ama misafir olduğu sürece, şehirler yerleşip, kendilerine bölge belirleyip, o alana Türk toprağına ayak basmaya çekinecek ise bu millet, misafirlikleri an itibari ile bitmelidir.

Ne yazık ki geçenlerde Mall Off İstanbul AVM’ de gördüğüm ilan beni daha da derinden üzdü. İlanda Türkiye Cumhuriyeti pasaportu görseli ve belli bir tutarda ev alırsa bunu hak edeceği yazıyordu. Kıssadan hisse; vatandaşlık ve toprak satıyor ülkemiz. Lamı cimi yok. Gözler görüyor. Utandım. Şehitlerimizden utandım. Gazilerimizden utandım. Sınırda ve sınır ötesinde görev yapan Mehmetçikten utandım. Dünyanın dört bir yanında ülkemiz adına faaliyette bulunan her bir bireyden uyandım. Gençlerden, çocuklardan utandım. Andımızı kaldırır, milli bayramları es geçersen benliğini kaybedersin, aidiyetini kaybedersin. İşte; Afganistan örneği karşımızda. Karısını, çoluğunu çocuğunu bırakıp, savaştan kaçan, kalkış yapan uçağa tutunmaya çalışanlar. Rakamlarla telaffuza gerek yok artık, sokaklar doldu taştı, daha da geliyorlar. Genç arkadaşlarım; ne yazık ki büyüklerimiz başaramadı, lütfen siz bu tuzaklara düşmeyin. Sıcak para tatlı gelir ama o para sıcak olduğu için erir gider. Ülkemizin fabrika ayarlarından şaşmayın, Atatürk gibi asrın lideri, her bir sözü hala kılavuz bize. Onu okumaktan anlamaktan bir an olsun vazgeçmeyin. Boşuna asrın lideri değil, tamamını ön görmüş. A Partisi, B partisi değil artık mevzu. Mevzu sınır güvenliğimiz, hattı müdafaa mevzusudur. Cennet ülkemizde her şeyi değiştirmek bizim elimizde. Bireysel olarak karar veremeyeceğimiz, değiştiremeyeceğimiz mevzular bunlar diyebilirsiniz ancak bunlara gücü olanları değiştirmek bizim elimizde. Sandık ülkenin namusu, ona sahip çıkmak ülkeye sahip çıkmakla eş değerdir.

Mevzu siyasette değildir. Milli bir meseledir. Bugün bilimi, sanatı, tarihi tartışmak bu konularda yazmayı hiç istemezdim ancak görevim sizleri uyarmak.

Kavga dövüş değil çağrısı değil, aklı selim olma; olanı biteni farkına varmanız içindir.