Köklerini saldığın, kokusuna alıştığın, insanlarını iyi bildiğin, hoyratlığını görmezden geldiğin, bu öksüz bildiğin, yalnız bildiğin kentten bir süreliğine ayrılıyorum. Umarım geri dönmeyi becerebilirim malum ölümlü dünya. Gidiyorum diyemiyorum çünkü gitmeleri hiç beceremem. Ne bir acıdan ne bir anıdan ne dost bildiğimden ne de düşmanın denilenden gidemem, beceriksizim çünkü. Acısa da yüreğim, kanasa da ciğerim, dilimde dolanır öfkem ve sonunda buharlaşır karışır havaya.

Çoğalmayı da pek beceremem, üç beş kişiyi geçmez yüreğime sakladıklarım. Doğruyu söylemek gerekirse onlarla da pek geçinemem aslında. Sezgilerim rahat bırakmaz ki bir türlü, didik didik eder beynimi, hep komut verir uyarıcı sinyaller gönderir sonunda da haklı çıkar ama. Her canım yandığında büzüşür kendime saklanırım işte bu yüzden, kendi içimde kendi gücümle sürdürürüm yolculuğumu. Gidebildiğim yere kadar pek de sevmem uzakları, içimde huzuru ararken bile bu kadar zorlanıyorsam bu kadar kırılganken fazlasına güç bulamam ki zaten.

Her neyse işte yaşadığı yere dışarıdan bakabilmenin fırsatı belki bu bize sunulan. Belki de yaşadığımız örselediğimiz bu coğrafyanın kıymetini anlatacak bir seyahat. Malum şiir denilince akan sular durur bende. Koktu işte yine uzaklardan burnumuza şiir, hadi bir ses olalım, bir ses verelim düşüncesiyle düşüyoruz yola, çok değil sadece on günlük bir zaman dilimi. Yeni insanlar, yeni yerler, yeni kültürler eskittiğimiz yanlarımıza belki bir nebze şifa olabilecek beklentiler, belki de sürprizler. Hayal kırıklığı olasılığını düşünmek istemiyorum!

Dedim ya dönmeyi becerebildiğimde anlatırım, nasıl insanlar, coğrafyaları, hayata bakışları görünen kısmıyla ne aramızdaki fark, bunları gözlemlemeye çalışacağım. Sanatı yaşatmak için insan, insanı rahatlatmak için ise sanat gerekli. Kültür sanat günlerinin izdüşümlerin de yeniden buluşmak dileğiyle. Mademki şiire gidiyoruz şiirle gidelim.

ZONGULDAK

Çok sözler kaleme alınmış bunca yıl.

Tarihin yazılmış ama,

Aslın yine de bir sır.

Yüzüne gülmüş dost düşman,

İzini sürmüş,

Kömürü bulmuşlar çok sonra,

Yüzün gülmüş.

Cefakarlığın, vefakarlığının önüne geçmiş,

Gün yüzü göremediğin için,

Karanlık içini çekmiş.

Hamal etmişler seni gözünü açtırmadan.

Beslendikçe senden,

Sırtını sıvazlamadan.

İşlerine gelmiş sesini çıkartmaman.

Dünya nimetlerini haram bilmişsin.

Ayağına çizme,

Üstüne tulum giymişsin.

Oyun cümbüş bilmeden,

Günün yok ki! Yerin altına girmeden.

Evdekiler kulağı kapıda,

Beklemişler seni dualarla.

Egede zeybek oynanmış,

Karadeniz’de horon,

Trakya’da roman,

Doğu’da halay.

Senin oyunun yok.

Senin oyun oynamaya hakkın yok.

Aç gözünü Zonguldak,

Kaderin bu değil.

Hayat yerin altında,

Karanlık kuyulardan ibaret değil.

Emeğine saygı duymuyor,

Seni gönüllerince sömürüyorlar.

Eline vermişler bir kazma kürek.

Başka iş bilmeden,

Üret babam, üret.

Bebeler babasız kalmış, analar dul.

Sanıyorlar ki, köle bunlar,

İşçisi de kul.

Tutalım el ele, verelim gönül günüle.

Hesabını soralım soytarılardan,

Emeğimizi çalanlardan.

Hakkını teslim edin işçinin,

Sonu iyi değil bu hiçliğin.

Ekmek paramız, kömürümüz,

Yerin altında bitiyor,

Ömrümüz….