Geçen hafta yıllardır planladığım seyahate çıkma şansım oldu, 3 günlüğüne Afrika’ya gittim.Dünyanın dört bir yanında çeşitli kültür ve inançlara sahip milyonlarca insan olmasına rağmen nedense biz insanlar dünyanın sadece bizim için döndüğünü, yada dünyanın sadece bizim eksenimiz kadar küçük olduğunu zannederiz. Taki bulunduğumuz şehirden bir başka şehre seyahat şansımız olduğunda ,yalnız olmadığımızı anlarız. şehirleri bir birine bağlayan yolar ve heybetli dağların bitimindeki hayatlar , benim seyahatlerimde en önemli ayrıntılar olmuştur. Bu seyir alemi beni oldukça mutlu ediyor.
Afrika’ya giderken de aynı heyecanı yaşıyordum. Afrika insanını yakından görecek olmak, tarife imkansız bir duyguydu. Zonguldak’ta bir türlü ısınmayan havaya inat Afrika’nın kavurucu sıcağına gitmek bir hayli güç oldu. Kıyafet seçiminde zorlandım. Evet Afrika sıcak ama ne kadar sıcak olabilirdi ki?. Seyahat valizime sıcaktan korunmak için gerekli olan kıyafetlerden ziyade sinek ve böcek ısırmalarına karı etkili birkaç losyon koymayı da ihmal etmedim .Afrika ile ilgili birçok broşür den de çalışmalar yaptım kendimce….
Nihayet Afrika görünmüştü. Otellimize doğru bizi götüren rehbere hayretle bakıyordum burası hiçte benim beklediğim gibi değildi. Modern görünüşlü insanlarla dolu çok kalabalık bir şehirdi. Hatta otelin girişin de çeşitli çağlara ait heykeller , Dünyanın dört bir yanında getirtilmiş rengarenk güller ve çiçekler vardı. Bir zamanlar Osmanlı’nın simgesi olan o muhteşem lale bile bu renk cümbüşünde yerini almıştı. Çok güzel ,her şey çok güzeldi fakat benim heyecanım dinmek bilmiyordu. Usulca rehbere yaklaşıp sordum.safariye ne zaman gideceğiz. Rehber güldü tabiî ki sizi Afrika’nın o vahşi topraklarına götüreceğim ,şimdi iyice dinlenin …
Güzel bir sabah kahvaltısından sonra Afrika’nın bazı köylerine doğru yola çıktık. Sıcak o denli çoktu ki, konuşacak soru soracak halimiz kalmadı .Rehber ne anlatıysa sadece başımız sallıyorduk.birinci gün böylelikle sona erdi. Akşam yemeğinde ben Afrika’nın ne kadar daha kırsal kesimlerine gideceğimizi sorduğumda rehber, programın sınırlı olduğunu heyecanımızı alınaldığını ama o istediğiniz manzaralara ulaşmanın çok zor olduğunu Afrika’nın ise şu dönem çok sor günler geçirdiğini açlık hat safa da olduğunu, yetişkinler bir yana çocukların bile açlık yüzünden öldüğünü bir çırpıda anlatı. Yüreğim burkulmuştu ben onları görmeliydim gerekirse gezi programından firar edecek onlara ulaşacaktım.. Peki ya ulaştım ne yapacaktım? sadece seyredecek miydim?, o insanlara nasıl yardım edebilerdim. programa sadık kalmak ve kalmamak konusunda kendimle savaşırken göz kapaklarım ağırlaştı ve uykunun kollarına bıraktım kendimi .Sabah uyandığımda ise içimdeki anarşi düşünce tekrardan belirdi. Evet gitmeliyim..
Kaçış için bir planım olmalıydı. Hemen harekete geçtim… elimdeki pet şişeden bir avuç su aldım yüzüme vurdum, başladım sızlanmaya ahh karnım çok ağırı yor midem çok fenayım ben, doktora götürmek isteseler de ben odamda dinlenmek istediğimi söyledim ve başarılı da oldum. Herkes gittikten sonra odamdan çıktım.. artık benim maceram başlamıştı…yanıma bolca erzak ,özellikle su ve sulu gıdalar alarak derme çatma motora bindim . programın çok dışına çıkarak yola koyuldum. 2 gün içinde nasılsa dönecektim…
LSıcak çok sıcaktı artık yeşillikten eser kalmamıştı. Kızgın toprak kokusu burun deliklerimi kurutuyor nefes alamıyordum .Gölge olsa da otursam derken karşıda ot yığınları na benzer bir karartı gördüm ,yaklaştıkça oranın bir yaşam alanı olduğunu gördüm. Evet burada insanlar vardı ama hepsi kuraklıktan ve açlıktan nasibini almıştı.Yaklaştıkça heyecanlanıyordum ama kimse beni görmüyordu bile,sanki herkes kendi derdindeydi. Burada durmak istemedim biraz daha ileri, biraz daha ileri derken çölün ortasında buldum kendimi .
Etrafta tek tük maki den başka hiçbir şey yok gibiydi. Küçük bir çocuk gördüm yanında kuru bir ağaç vardı onun yanına uzanmıştı çocuk. Yaklaştım usulca gözlerime inanamıyordum .Yetişkin biri vardı yanında zayıflıktan adeta kurumuştu. Elerim titrese de uzanıp bebeciği aldım kucağıma çantamdan su verdim ona yüzünü yıkadım , gözlerinin çevresine ve vücuduna konan sinekleri temizledim Allah ım şimdi ne yapacaktım? Evet o çok görmek istediğim manzarayı gördüm peki ben ne yapacaktım? ne yapabilirdim. Bebeciği kucağıma aldım nasıl bırakabilirdim başladım ağlamaya çünkü yanındaki her kimse çoktan ölmüştü. derken bebek hareket etti elini kaldırdı benim yüzüne dokundu.işte o zaman olan oldu ve ben hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim. Kim bilir belki de kendi cüssemden utandım. Utandım yemediğim, beğenmediğim yemeklerden utandım içmediğim ,markasını ayırt ettiğim sudan utandım sürekli ettiğim şikayetlerden, o kadar çoktu ki duyduğum utanç ve vicdan bunları sırlasam satırlara sığmaz .Siz sevgili okuyucularım bunları kendi zihninizden çoğalta bilirsiniz. Bebeciği alimde ne var ise onlarla doyurdum şimdi kollarımda mışl mışıl uyuyordu,. Biz bu insanlar için ne yaptık ki dünyada çeşitli adlar altında insani yardım kuruluşları pek de başarılı olamamışlardı. Amerika için onca reklam yapılıyordu. Afrika’ya yardım yapıyoruz diyenler nerde?. Diye düşünüyorum, tuhaf bir sesler duymaya başladım ,gök gürlüyor sandım baktım gök yüzünde tuhaf hareketlenmeler var ne oluyor deme kalmadan 100 metre ileriye gürültülü bir şekilde bir şey düştü gidip baktım koca bir varil paketlenmiş halde başım kaldırdım küçük jet uçakları gök yüzünden atıyor bunları. heyy buradayız , buradayız ama duyan olmadı çoktan gitmişti bile. Biraz önceki düşüncemden pişmanlık duydum. düşen paketin üzerindeki yardım kuruluşunun amblemini gördüğümde yardım paketi olduğunu anladım.Hemen açmaya çalıştım belki bebecik için bir şeyler vardır. Açtım birde ne göreyim.. ilaçlarla dolu bir paket antibiyotik ten tutun her türlü ağrı kesici var. Çok garip ilaçların birin de ise tok karnına alın diyordu. Evet bu insanlara yardım etmişiz biz birde günlerce reklam yapmışız salgın hastalıklarla mücadele için Afrika’ya bilmem kaç top ilaç yarımı havadan konteynırlarla atıldı diye iyide bu ilaçlar tok karnına alınacak diyor kardeşimmmm Bebiş ve ben yola devam ettik ileride bir yerleşim alanı daha vardı bebişi oraya teslim ettim elimdeki yiyecekleri de nasılsa beni aramaya çıkmışlardır diye onlara verdim. Öyle de olmuş beni ekipler aramaya çıkmışlardı gecenin ilerleye saatinde ise beni buldular. Herkes bir ağızdan bir şeyler diyor, öfke ile karışık sevin cümleleri kursalar da ben onların hiç birini duymuyordum. Tek aklımdan geçen ben bu bebiş e ne yapabilirim? yada gittim görüm ama sonuç ne olmuştu? kazandım mı kaybettim mi? ne oldu şimdi? diyerek kendimle istişare yapıyordum.. O arada yanıma kaldığımız otelin oldukça yaşlı doktoru geldi sağlık durumunun iyi olduğunu raporuna eklediğini söyledi ve şöyle devam etti sözlerine ‘kızım sen o bebişe yardım edemediğin için üzülüyorsun dimi’? evet anlamında başımı salladım ‘hiç bir şey veremesen de sevgini verdin acısını paylatın bu azda olsa kafidir dedi’. Doktorun dedikleri beni pekte tatmin etmemişse de yapacak fazla bir şey yoktu.
Beklide insanların sorunların çözecek ,acılarını paylaşacak,gücümüz yetkimiz,paramız olmaya bilir en azından yapabileceğimiz bir şey vardır, insanlık tahtından inmeden onlara sevgimizi ve duamızı verebiliriz kulun kula duası makbul gibi. Böylelikle buruk bir afrika macerası sona ermiş oldu.
Sevgili okuyucularım bu yazımda sizlere hayal gücünü harika dünyasında yolculuk ettirmek istedim. Ben Afrika’ya hiç gitmedim inşallah bir gün oda olacaktır. Hayal gücü gerçekte var olmayan durumu ya da bir şeyi zihnimizde canlandırma yeteneğidir. Sır saklaya bilirimsiniz? şimdi kim diye bilir Afrika’ya gitmediğimi beni Afrika’da hayal etmekle kalmadınız sizde benimle geldiniz gördünüz Afrika’ya gittiniz o çiçekleri gördünüz gülleri, laleleri valizime neler koyduğumu gördünüz kızgın toprağı bebişimi bile gördünüz dimi,İşte bu hayal gücüdür.şimdi her gün geçtiğiniz caddede neler görüyorsunuz? Zihninizdeki gözlerle bakınız bakmaya devam ediniz… YAŞAM GİZEMLERLE DOLUDUR.
KISSADAN HİSSE (Şimdi ben ne yaptım)
Güzel Türkiye’mizin son günlerde yaşadığı olaylarda kardeş kardeşe düşman edilmeye çalışılıyor. Öyle ki artık siz- biz olduk aramıza kimsenin girmesine izin vermemeliyiz. Yüreğimize kin nefret tohumları ekeni ya da ekenleri buradan kınıyorum. Birde biz ne yaptık ki diyorlar tıpkı birazdan vereceğimiz örnek kıssadan hisse de olduğu gibi. Allah Vatanımız, milletimiz inanç ve değerlerimiz Şeytan ruhlu insanlar dan korusun.
Günlerden birgün şeytanın yolu bir köye düşmüş.
Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı
olan ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş.
Şeytan kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının
ipini biraz gevşetmiş.
Buzağı bu az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye
daha fazla dayanamamış debelenmiş ve boynundaki ip çözülmüş.
Koşarak annesini emmeye giden buzağı süt kovasını devirmiş.
Sağdığı süt ziyan olunca sinirlenen genç kadın eline geçirdiği odunu
buzağıya vurunca yavru yere yığılmış.
Yavrusuna saldırılan inek kayıtsız kalamayıp bir tekmede kadını yere serip öldürmüş.
Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin ´gelinini öldürdüğünü görüp ineği tüfekle vurmuş.
Silah sesini duyan koca , karısını yerde cansız yatar babasınıda elinde tüfekle görünce silahını çekip babasını öldürmüş.
Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam , bu kadar acıya dayanamayıp intihar etmiş.
Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan;
"BU FELAKETİ DE BANA YÜKLERLER, BUZAĞININ İPİNİ GEVŞETMEKTEN BAŞKA BEN NE YAPTIM ŞİMDİ" demiş.