Üstüme vazife olmamasına rağmen yine şeytan dürttü; bana göre, önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum.
   Bilindiği gibi, son zamanlarda Türkiye'nin bir uyuşturucu cenneti olmaya başladığı; uyuşturucu kullanımının ta ilkokullara kadar indiği yazılıp çizilmektedir. Benim buradaki konum da uyuşturucu konusu kadar tehlikeli olmasada vatandaşlarda giderek bağımlılık yaratmakta; özellikle düşük gelirli vatandaşların ve öğrencilerin cebindeki son kuruşları yandaş zenginlerin havuzuna hortumlamaktadır.
   Peki nedir bu konu? Konumuz Kazı Kazan, daha doğrusu kazı kazanma! isimli kumardır. Adını İngilizce ''Scratchcard'' ve bunun türevlerinden almaktadır. Kazı kazan kartı, opak bir kaplamanın kazınması ile ortaya çıkarılabilen gizli rakamları ihtiva eden genellikle plastikten yapılmış bir nevi kumar aletidir. Rakamların üstünü kazıyıp açığa çıkardığınızda; herhangi bir numarada veya numaralarda ikramiye varsa orada yazılı ikramiyeyi kazanıyorsunuz.
   Türkiye'de başta milli piyango, sayısal loto, süper loto, on numara ve şans topu isimli bu kumar oyunlarını yakın zamana kadar Milli Piyango İdaresi düzenlerken; şimdi bu iş, gelir paylaşımı esasına dayandırılarak, 10 yıllığına Demirören Holding'in patronu Yıldırım Demirören ile İtalyan ortağı Sisal'a, ''Sisal-Şans Ortak Girişim Grubu''na devredilmiştir. Bu sözleşmede net karın % 7'si Yıldırım Demirörenindir. Bu demektir ki; artık Türkiye'de yaygın olarak oynanan bahislerde, at yarışı dışında, şans oyunu oynayan herkes Demirören Holding'in müşterisidir!
   Kumarın ismi Kazı Kazan'dır ama gel görki önemli miktarda para kazanana rastlayan yoktur. Milyonda bir ihtimalle göstermelik kazananlar olduğu söylense de bu bile şüphelidir. Üstelik hile yapıldığı söylentileri çok yaygındır. Bu konuda kamuoyunda çok sayıda şikayetler dile getirilmektedir.
   Elbetteki diğer ülkelerde de şans oyunları düzenlenmektedir ama bu işin kuralları vardır. Örneğin Amerika'da hasılatın %90'ı oyun oynayanlara dağıtılmaktadır. Halbuki Türkiye'de ise tam tersi olmakta; hasılatın ancak %10'u oynayanlara dağıtılmaktadır. Bu demektir ki geri kalan %90 oyunları düzenleyenlerin cebine gitmektedir. Ve yine bu demektir ki halk bu yolla da soyulmaktadır.
   Benim bu konuyu neden yazma ihtiyacı duyduğuma gelince; ben de kazı kazan mağduru sayılırım. Başlangıçta eğlence olarak oynadığım kazı kazan oynamaya bir ara neredeyse alışkanlık kazandım. Benim her gün gittiğim Ankara Kızılay'da adım başı rastladığım kazı kazan bayileri beni görünce; ''Oo Abi hoşgeldin!'' diyorlardı. Bir gün uğramasam ''Abi dün gözükmedin.'' diye adeta sitem ediyorlardı. 
   Sonra baktım ki bir şey çıktığı yok kazı kazan oynamayı kesin olarak bıraktım. Ama bu arada şahit olduğum veya gözlemlediğim bazı trajikomik şeyleri örnek olsun diye sizinle paylaşmak istiyorum.
   -Adam yanında 13-14 yaşlarında bir çocukla kazı kazancıya geldi. ''Ben bu çocuğa bakkaldan bir şeyler alması için para verdim. Bu da ısmarladığım şeyleri deftere yazdırmış; verdiğim parayla da kazı kazan oynamış. Yahu bu çocukları bari oynatmayın.'' diye kazı kazancıya sitem etti.
   -Kazı kazancı da oyun oynuyordum. 18-19 yaşlarında temiz yüzlü sarışın bir delikanlı da beni izliyordu. Bir ara bana; ''Abi 10 lira param var. Bundan birşey olmaz. Ortak 20 liralık bir kart alalım mı, belki çıkar.'' dedi. Ben de çocuğa üzüldüm. ''Ben ortaklığı sevmem. Sana 20 lira vereyim ama söz ver birşey çıkarsa bir daha oynamayacaksın.'' dedim. Çocuk söz verdi. Parayı verdim kartı aldı kazıdı. Ama hayret nasıl olduysa çocuğa 100 lira çıktı. Çocuğun o andaki sevincini ve ''Abi teşekkür ederim. Ben bununla şimdi karnımı doyuracağım.'' diyerek sevinçle koşarak gidişini unutamam. 
   -Yine sık uğradığım bir kazı kazancının yanında hep ihtiyar bir kadını görüyordum. Kazı kazan oynuyor ve sürekli kaybediyordu. Sonra gidiyor bir yerlerden bulduğu üç beş kuruşla tekrar oynuyor ve tekrar kaybediyordu. Kadının kendi kendine söylendiği şu sözleri unutamıyorum; ''Ben bütün paramı bu kazı kazana yatırdım hiç param kalmadı. Şimdi ben karnımı nasıl doyuracağım!''
   Değerli okuyucular, bu örnekler binlerce çoğaltılabilir. Her kazı kazancının başına arıların bal damlasına üşüştüğü gibi üşüşen ortaokul ve liseli genç kızların ve delikanlıların okul harçlıklarını kaptırınca nasıl üzüldüklerine, pazara giden ev kadınlarının belki kazanırız da pazardan ihtiyaçlarımızı alabiliriz düşüncesiyle ellerindeki parayı da kaybettiklerine; dar gelirli vatandaşların elimizdeki parayla bir şey olmuyor belki kazanırız diye son paralarından da olduğuna çok şahit oldum.
   Ha bir şeye daha şahit oldum; daha doğrusu şahit olamadım: Kazı kazan oynayan hiç zengin görünen birine rastlamadım! Demek ki kazı kazan fakirleri soymak, ellerindeki bozuklukları bile almak üzere düzenlenmiş!
   Sonuç olarak, ben diyorum ki; Devletin bu işi tekrar düşünmesi lazım. (Gerçi kadıyı kime şikayet edeceğiz!) Vatandaşların da Demirören'in para havuzunu doldurmaya devam etmekten vaz geçmesi lazım. Aksi takdirde bu yolla da soyulmaya devam edeceğiz.