Aynı gemide birbirinden hiç haz etmeyen kişilerle tıkış tıkış yolculuk yapıyoruz. Geminin ihtişamına diyecek yok atalarımızdan miras kalmış, dünyanın gözü içinde bulunduğumuz gemide.

Canına okunmadan önce görselerdi hayranlıkları kat kat artardı. Şimdiki hali içler acısı gemi su alıyor çünkü ehil ellerde değil!

Rotasını şaşırmış ehliyetsiz bir kaptan ve onun bir kulağı sağır, bir gözü kör yardımcısı gemiyi ele geçirmişler.  Kula kulluk etmekte sınır tanımayan mürettebatta aynı geminin içinde iyi mi (!) açık denizlere doğru sürüklüyorlar gemiyi. Durmuyor cehalet, sadık köleler bencil efendiler yaratmaya devam ediyor.

 Köklerinden kopan bir ağaç gibi yıkılıyor yere umut, feryat ediyor birkaç kişi! Sadece birkaç kişi… Duyulmuyor sesleri çünkü azınlıktalar.

Gemi savruk savruk dalgalara göğüs gererek, kendine bir rota ararken o da ne korsanlar bekliyor dört gözle pusuda. Çökecekler hazinenin üstüne fırsat kolluyorlar. Çeşit çeşit milletten kılıç kuşanmış arsız korsanlar, dürbünün ucundan gemiye bakıp iştahlarını kabartıyorlar. Elini kolunu sallayarak gemiye kaçak girenlerde var onlarda kazan dairesinde su kaynatmakla meşguller fırsat kolluyorlar kısacası.

Bütün köşeler kapılmış. Gün gün çoğalarak nasıl can okunur onu planlamışlar. Sonunda avlarına sadece bir adım uzaklıkta siperde beklemeye başlamışlar. Parsel parsel derken yetmemiş bütününe göz koymaktalar. İşleri aslında çok kolay çünkü kaptan korsanlara meyilli, al gülüm ver gülüm hesabını pek seviyor. İşletiyor işine geldiği gibi.

Bu gemide Kral çıplak değil sakın yanlış anlamayın, halk anadan üryan kalmış kendinin farkında değil.

Etinden sütünden derken bir deri bir kemik kalıyor bizim gemi. Dünya yansa umurunda olmayan hazırcılar, korsanlardan daha beter, içeriden kuşatmışlar gemiyi, onlarda pusuda. Kaptanın ecelinin gelmesini bekliyorlar.

 Kaptan kaçın kurası, öyle düşer mi tongaya Azrail’i bile almış kafaya en okkalısından ihaleyi vermiş garantiye almış kendini. Duruma vakıf olanlar biçare Allahtan ümit kesilmez nidalarıyla kulaktan kulağa oynuyorlar, bir fısıltı duyan kendi ekseni etrafında dört dönüyor. Bir adım ilerisi yok.

Geminin içinde sakalını sıvazlayıp göbeğini kaşıyanda var, avazı çıktığı kadar bağırıp sesi duyulmayanda. İnsan cinsi kayırıyorlar bu gemide tek cins insan sayıyorlar, dişisi onlara sadece azılı köle.

Sazlı sözlü eğlencede var bu gemide, altın tabaklarda izzeti ikramda. Ama herkese değil şakşakçılara açılıyor sınırsız kapılar. Diğerleri damgalı eşek onlara göre.

Makara yapmasını da iyi biliyorlar doğrusu nabza göre şerbet dağıtıyorlar gül kokulu.

Koro halinde yavuz bir kurt gibi göklere doğru uluyanda, bir aslan parçası gibi azimle hedefe koşanda geminin içinde… İçinde de çok çabuk düşüyor gardları. Cahilin fendi, ermişi yendi zamanlarında çünkü vakit.

Okumak yazmak bunlar için beyhude işler, kerameti üfürükte bulmuşlar çoktan. Kuytu köşe bulmasınlar üfürüyorlar önüne geleni, yaşlısını gencini tabi en çok da en gencini!

 Ha bir de köşe kapmaca oynayanlarda var gemide. Sövüp sayanlar, göz boyayanlar onlarda kaptan köşkünün eteğinde bekliyor hanidir, bize de pay düşer mi bekleyişi bu. İyi biliyorlar birbirlerini daha düne kadar yedikleri içtikleri birdi, hatırı vardı onca senenin, yine olurdu kim bilir. Onların kolu kırılsa de yen içinde kalıyordu sıkıysa kalmasın bakalım ehliyetsiz kaptan okurdu canlarını.

Kaptan son zamanlarda ne mi yapıyor peki,  ne yapsın köşkünden serin serin seyrediyor âlemi. Hiç fena değil diyor tam da istediğim gibi. Yardımcısı nefes nefese alkışlamaya ses vermeye devam ediyor, beti benzi atmış ama olsun ruhunu teslim edecek gibi görünse de inanç meselesi kendini ormanlar kıralı aslan zannediyor vesselam. Zannetmekle kalmıyor öyle olduğuna da inandırıyor. Oda atasının kemiklerini sızlatıyor bunu bir bilebilse.

Yenilmelere doymayan bir türlü şeytanın bacağını kıramayan gemi yolcusuna gelince... O hanidir topun ağzında demedi demeyin. Nüfus kaydından bile çıkaracaklar o yüzden çaldığı kapılardan geri dönüyor çünkü kaptan öyle istiyor. Direniyor mu peki elbette biz de varız dercesine karabatak misali çıkarıyor başını gömdüğü yerden, iki kelam ediyor sonra bir bakmışın ses seda yok. Susuyorlar mı susturuluyorlar mı orası da muamma…

Atam diyen, yatam satam diyene yeniliyor kısacası. Olacak iş değil akıl sır ermiyor ermesine de bu gemide olan hiçbir şey şaşırtmıyor artık. Meydanı boş bulanlar çoktan kurulmuşlar başköşeye.

Peki, meydanı boş bırakanlar, atasına sahip çıkamayanlar, izinden gidemeyenler, sözünü dinlemeyenler, onlar neredeler ve ne yapıyorlar!

 Hemen bir tahmin yürütelim sadece tahmin elbette. Görünüşe bakılırsa ne gemiyi terk ediyor, nede dümene geçiyorlar. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış doymasına da kaçak mı güreşiyorlar yoksa yok canım.

Atanın kemiklerini sızlatanlar atanın yakasından düşerler mi? Düşmezler, ata sağ olsaydı onları çoktan düşürürdü yakasından.

Göz göre göre gelen tehlikeyi göremeyenler ne yapıyorlar ya da ne yapmıyorlar dersiniz.

Hemen söyleyelim onlarda kaptan köşkünün arka kapısında cirit atıyorlar, şimdilik ön kapıdan giriş yok zira. “Minnet şükran duygunu kuru kuru vurguluyor olmak yetmez.

Atalarının kemiklerini sızlatanlar, gemisine sahip çıkamayanlar biliyor musunuz (?)  birinciler ikincilerin beceriksizlikleri neticesinde ipi göğüslerler.

 Kaptan köşküne kimin çıkacağına karar verene kadar gemiyi korsanlar kaçıracak bilginize. Ambarlar boş,  fareler bile cirit atıyor mürettebat ne yapsın rüzgâra göre yellenip duruyor işte.

Bilmem ki daha neyi beklersiniz. Gemi batacak mı, karaya mı oturacak, yoksa korsanlar mı kaçıracak bunu mu merak ediyorsunuz. Ataların kemikleri yeter artık sızlamasın vallahi yuh size…