'İtibardan tasarruf olmaz' deniyor ya! Bence itibardan olur da asıl eğitim ve sağlıktan tasarruf olmaz. Çünkü sağlık olmazsa hayat kalmaz ortada. Sadede gelelim: Zonguldak'a büyük bir şehir hastanesi fırsatının ahmakça kaçırılmasına şahit olanlardanım. Dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ, 2006 yılında Zonguldak ziyaretinde bu hususu gündeme getirmiş ve 'yer ayarlayın da 500 yataklı güzel bir şehir hastanesi yapalım, ben ödenek çıkaracağım' talimatı vermişti. Sırf yer bulunamadığı için ayrılan ödenek geri çekildi. Güzelim fırsat elden kaçtı.

Sonra döndü dolaştı, en olmayacak yerde karar kılındı. Mevcut eski hastanenin önündeki yere sıkıştırılınca şehir hastanesi statüsünden daha düşük seviyeye düşürüldü proje. Yazık oldu emeklere. Bari onu bitirebilseydik. 6-7 yıldır onu da tamamlayamadık. Bir müteahhit geldi eline yüzüne bulaştırdı, öbürü geldi, halen teslimatı yapamadı.

Bu korona günlerinde, en çok ihtiyaç duyulan bir zaman diliminde öylece, çaresizce inşaatın bitmesini bekliyoruz. Eski hastanede, sıkış tepiş bir ortamda daha ne kadar çile çekeceğiz, bilmiyoruz! Hastanede koridorlar, merdivenler insanlardan geçilmiyor. Bina kapasitesi yetersiz olduğu için insanlar bir birine değerek geçmek zorunda kalıyor. Hataların bedelini halk çekiyor.

Umarım vali bey ve milletvekilleri bu konuyu hızlandırırlar. Zonguldak halkı bunu talep ediyor.

HEM KÖRÜZ HEM NANKÖR!

GMİS Genel Sekreteri Hüseyin Kolçak, bir yıldır kanserle mücadele ediyor. Çok ağır sağlık sorunlarına rağmen, adını 'Zonguldak', yaşını ise '67' olarak sayıklayacak kadar şehrine düşkün bir sendikacı o. Fakat aşığı olduğu Zonguldak yerine İzmir'de tedavi olmak zorunda kaldı kendisi. Baygınlık derecesine geldiğinde, aylardır hasretini çektiği memleketini sayıklıyor Hüseyin başkan. Keşke madeniyle, demir çelikleriyle, Çates ve Eren'iyle işçi şehri olan şehrimizi beş yıldızlı sağlık kuruluşları ve sağlıkçılarla donatılmış bir hale getirilebilseydik...

Dün Hüseyin Kolçak'ın eşi Yasemin hanım, İzmir'den son durumu paylaşmış ve eşine moral olsun diye Zonguldak'tan mesaj atılmasını rica etmişti.

Onların hastane koridorlarındaki hallerine bakınca asıl hastalığın bizlerde olduğunu fark ettim. Hemen şunları yazdım Yasemin hanıma:

"Öncelikle Rabbim şifa versin. Size ve sizin gibi şifa bekleyen, en masum çocuklardan en yaşlısına kadar dayanma gücü versin. Siz bizden yardım istiyorsunuz ama; inanın asıl yardıma ihtiyacı olan bizleriz. Çünkü bizlerde aşırı bir körlük var, Yasemin hanım! Körüz, nankörüz... Siz karaciğerin görevinden, öneminden bahsettiniz. Sadece bir organın ne kadar önemli olduğunu, bizi yaşatmak için ne kadar hayati fonksiyonlar yürüttüğünü dile getirdiniz. Asıl biz ders alıp acaba bunun teşekkürünü edebiliyor muyuz? Şimdi sağlıklı görünüyoruz ya, bunu düşünmeye vaktimiz yok maalesef.

Ancak yiyemedim, içemedim, en lüksünden giyinemedim, vay efendim falan elbise kaç taksitle alınırmış, yok efendim falan kişi alırsa ben niye alamazmışım vs. derdinden kafamızı kumdan kaldırıp da ne kadar büyük bir sağlık hazinesinin içinde yüzdüğümüzün farkında bile değiliz. Asıl ders alması gereken, asıl yardıma ihtiyacı olan bizleriz. Ayrıca sevgi ve sabrınızla ders veriyorsunuz. Bizler teşekkür ederiz.

Zonguldak'a gelince... Hayat devam ediyor. Geçim derdi, hayat meşgalesi... Ocaklar çalışıyor, işçi kafesleri rızık için inip çıkıyor. İnsanlar koronavirüs salgını nedeniyle deli tavuk gibi... Gazipaşa caddesinden şöyle bir geçseniz binalar karanlık, insanların kafası önde, gardı düşmüş vaziyette... Hayat biraz grileşmiş.Yaşamın çok kısa olduğunu, her an herkesin başına ölüm gelebileceğini, herkesin bir anda fakirleşebileceğini ve bu virüsün zengin fakir ayırmadan insanları eşitlediğini acı tecrübelerle öğretiyor bizlere...  Durumumuz bu. Sizin nezdinizde bütün hastalara şifa diliyoruz. Allah bizlere de gözümüzü açma şifası versin. Selamlar..."

Anlayacağınız, 
moral vereyim derken asıl dersi ben aldım...

ORHAN HOCANIN ARDINDAN...

İşte koskoca bir ömrün kısa bir özeti...

Hepimiz ileride bir varmış bir yokmuş olacağız.

Fakat giderken sepetine, iyilik güzellik dolduranlar her zaman güzel hatırlanacaklar.

Çevreci profesör namıyla bilinen Prof. Dr. Orhan Kural hocamız; insan, çevre, sağlık diye diye ömrünü noktaladı. Bu konularda aşırı hassas olduğu için başına gelmeyen kalmadı. Kapalı mekanda sigara içenleri uyardığı için veya çevreyi kirletenlere, 'yanlış yapıyorsunuz' dediği için defalarca darp edildi. Bin bir çeşit hakaret, küfür ve tehditlere  maruz kaldı.

Ölmeden hemen önce çektiği veda videosunda aynı hassasiyetleri vurgulayıp hayatını noktaladı. Sadece bir kişiyi affetmemiş Orhan Hoca. Diğer sorun yaşadığı herkesi affetmiş. O affetmiş ama ona kötülük yapanları bu halk affetmiş mi? Hakk affetmiş mi acaba?

'Eğer bu videoyu izliyorsanız ben ölmüşümdür' diyen çevreci profesör, acaba öldükten sonra arkasından neler konuşulacak, neler yazılacak diye de merak ettiğini ilave etmiş. Allah rahmet etsin! 

Düşüncen, ideolojin, memleketin, meşrebin, rengin ne olursa olsun; eğer iyi bir insan isen ve geride hoş bir seda bırakıp gitmişsen her zaman böyle güzel hatırlanacaksın hocam! Allah senden razı olsun, kabrin nurla dolsun!

Bundan sonra, sana el kaldıranlar düşünsün...