Bu yazı Zonguldaspor’un, Çanakkale’de, Kızılcabölükspor’la oynayacağı final maçından çok daha önce yazıldı. Maçın sonucu ne olur bilmiyorum, bu saatten sonra inanın çok da önemli değil, öyle de olsa böyle de olsa “işçinin, emekçinin takımı” kazandı çünkü… Çok az takıma nasip olacak bir sevgi halesi ile sarmalanan Zonguldakspor, içinden geçtiğimiz ateşten günlerde, bu başarısıyla, bir nebze de olsa soluk aldırdı kente… Akın akın Çanakkale’ye giden kafileler anlatıyor ki, ne çok özlemiş böyle şeyleri… On yıllardır hep itelenip, hakir görülen;  yerin altındaki kör karanlıklarda verdiği savaşta, Kurtuluş Savaşı’ndan daha çok şehit verdiği halde, “Türkiye’nin kamburu” ilan edilen maden kentinin, bir parça da olsa moral bulması için, nasıl da ihtiyacı varmış böyle bir başarı hikâyesine...

 

Kendi ikballerinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen siyaset baronları, izledikleri kısırın da kısırı politikalarla ruhunu öldürdü kentin… Üst üste yığılan tonlarca sorunun bir tanesi için bile ışıltı çözüm çıkarmadılar ortaya… Çıkarmadılar ama kariyer basamaklarını da beşer onar tırmandılar ne hikmetse…  Onların adlarının yanındaki titr kalabalıklaştıkça, kent, ekonomiden kentleşmeye, spordan sağlığa, eğitimden ulaşıma, hukuktan kültüre her alanda, dibe vurdu… En kötüsü de şu ki, yarın umudu tükendi emek kentinin… Gelecek günlerin daha iyi olacağına dair en küçük bir işaret göremeyen Zonguldaklı, kaderine küstü… En zor koşullarda “Hayır, başka bir türlüsü mümkün” sesleriyle ayağa dikilen insanlar, bu dinamizmini yitirerek sıradan ahaliye dönüştü…

 

DENİZE SIFIR OTOMOBİL GALERİSİ OLAN KENT

Ne çok şeyi özlüyoruz… Karman çorman olmuş trafiğe takılmadan şuradan şuraya gitmek mümkün değil mesela; hoplayıp zıplamadan, kasislere düşüp çıkmadan yolculuk yapmak hayal gibi bir şey bu şehirde… Teknik standartlara uygun, otopark sorunu çözülmüş, kaldırımı, ışıklandırması adam gibi yapılmış, vazgeçtim birkaç caddeden, numunelik bir tane bile sokak yok ortalıkta… Bu Zonguldak’ta da böyle de, Kozlu’da, Kilimli’de farklı mı? Hayır, iğretilik paçasından akıyor her ikisinin de… Yüz bin kere yazdım neredeyse, sanki bu kentte hiç yaşlı, engelli yaşamıyor, 30-35 santim yüksekliğinde kaldırım yapılıyor ısrarla… Yolun tam ortasına, insanlar kafasını gözünü yarsın diye tabelalar, direkler dikiliyor… Konacak yer bulunamayan çöp konteynırları yol ortalarında geziyor…

 

Kentsel düzenleme adına son yıllarda dişe dokunur tek iş olan Kozlu sahili, en başından beri talana açıktı zaten de, ranta tümden teslim ediliyor şu sıralarda… Denize sıfır otomobil galerisi gibi yalnızca bizde olabilecek bir garabet, şehirciliğin tüm ilkelerine aykırı bir şekilde, hiç çekinmeden, dikildi oraya; bir sürü tecimeviyse art arda sıralanmaya devam ediyor…  Lokantalar, kafeteryalar pıtrak gibi çoğalırken mevcutları da azmanlaştıkça azmanlaşıyor… Birçoğu hakkında açılan davalar adliye koridorlarından da taşıyor… Ama Ertan Şahin, tıpkı piri muganı gibi, “Durmak yok ranta devam” diyerek, her şeyiyle hukuki zemine oturmuş kentsel düzenlemelere hasret bir şehir yaratıyor… Ne yalan söyleyeyim, çok da başarılı oluyor…


BİR YANDAN LUNAPARK ŞARKILARI YÜKSELECEK, DİĞER YANDA AYETLER

Biliyorum kimi aklıevveller “din karşıtı” olarak yaftalayacak beni, ama bu ucuzluğa karnım tok. Bu kez “siyasi rant” uğruna “Kubbet-üs Sahra” adında bir ucube yapılıyor sahile... Kubbesindeki alemin tam ortası lunaparktaki dönme dolapların kulelerine eksenlenen yapı, daracık yere sıkıştırılmaya çalışılıyor. Bana sorarsanız dini duygularla, açıkça, dalga geçiliyor orada… Simgesel değeri olan manevi yapılar, eğlence yerlerinin ortasına yapılamaz çünkü… Etrafında insanı yapıyla baş başa bırakıp, manevi iklimine sokacak açıklık olmadığı gibi var olan yapılar onunla bütünleşecek içerik taşımıyor ayrıca… İşe bakın, bir yandan lunapark şarkıları yükselecek; diğer yanda ayetler, ilahiler okunacak… Bir yanda davullar vuracak, diğer yanda ibadete durulacak… Olacak iş mi bu? Din, Allah’la kulu arasındaki gönül köprüsü olmaktan çıkıp dünyevi iktidarın bir aracına dönüşünce oluyor işte… Bu kentte huzur içinde ibadet yapmak da yasak insana…


Ne çok şeye özlem duyuyoruz… Zonguldak Belediyesi Liman Arkası’nı Fener’e bağlayan varageli düzenliyor şu sıralarda. Ağır aksak ilerleyen çalışma sırasında bile bir insan seli oralara akıyor… Yıllardır kentsel yaşam kalitesinin artırılması için çivi çakılmayan kentte, küçücük bir çalışma, bir anda, ilgi odağı haline dönüşüyor… Bu kadar açız yani her şeye… Ey bu kenti yöneten siyaset bezirgânları, ey şu yaralı kentin üstünden makam üstüne makama kazanan haramzadeler, bir parça da olsa utanma yok mu sizde? Yastığa başınızı koyduğunuzda hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Hiç mi utanmıyorsunuz üzerimize yağan karanlıklardan? Bunun hesabı yanınıza kar mı kalacak sanıyorsunuz? Çetin Altan’dan mülhem söyleyeyim: Her birinizin adı, kentin en ortalık yerinde, torunlarımız tarafından yapılacak lanetliler parkında teşhir edilecek gelecekte… Bundan emin olun…