Yıllarca önce son kalan İstiklal Savaşı Gazilerimizden Çorum İskilip’li Ömer KÖYNÜK bir röportajında "Askerlerimiz açlık ve hastalıkla da mücadele etmek zorunda kalıyordu. Ama Atatürk'ün başımızda olduğunu bilmek askere moral veriyordu. Askerler birbirleriyle konuşurken 'Büyük Kumandan başımızda' diye birbirlerine moral veriyorlardı. Birçok şehit vererek vatanımızı işgal eden düşmanı bu topraklardan kovduk. Onun için bu vatanın kıymetini iyi bilin. Bundan sonrası size düşüyor" demişti. Bir başka gazimiz ise “Biz aslında iki şeyin savaşını veriyorduk, yokluk ve onur” demişti. İşte aslında bu iki gazimiz Kurtuluş Savaşını ve Milli Mücadeleyi üç ana detayı ile özetliyordu.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e 25 Ağustos günü Kolordu Komutanı Kemalettin Sami Paşa ordunun geri teşkilatının düşmanı ancak 20 km kovalayabileceği bilgisini veriyordu. Mustafa Kemal Paşa bu bilgi ile kesin sonucun ancak 20 km’lik bir alanda alınabileceğinden hareketle tüm stratejisini bu kaideye oturtuyordu. Aslında o bir başka şeye daha çok güveniyordu. O da Türk Milletinin onur mücadelesini mutlak kazanma azmiydi.

Öyle ki, bir gazimiz öyle bir şey söylemişti ki işte beni asıl etkileyen söz o oldu. “Biz yerdeki Yunan Tüfeğini Alıp da Yunana Bir Kurşun Bile Atmadık, Elimizde Şişen Tüfeğimize Süngü Taktık Yine de Yunanın Tüfeğine Muhtaç Olmadık” demişti. Aklıma Zonguldak, İnebolu ve sair Karadeniz kasabalarına ulaştırılan cephanenin gelişi taşınması ve yorganı evladına değil mermiye örten Anadolu kadını gelmiş, gözlerimden o an yaşlar süzülmüş, içimizdeki o vatan aşkının nerelerden kalkıp da göğsümüzün üstüne oturduğunu, yüreğimizi deli deli çarpan o kıpırtının nereden geldiğini bir kez daha anlamıştım.

Ankara Polatlı’dan başlayan batıdaki düşmanı sürgit ettiğimiz tüm topraklarından her geçişimde yüreğimde müthiş bir gurur kabarması olur. Hemen Polatlı’nın dışındaki Sakarya Topçu Kışlasını her gördüğümde Sakarya Savaşının o muhteşem ambiyansı canlanır gözlerimin önünde sanki. Hele o Afyon. Karahisar’dan sanki bir akın başlar içimde, Kocatepe’den atılan şahin gibi Kemalin Askerleri ve Sincanlı Ovasını çevreleyen tüm tepelerden kopan çığ gibi Mehmetçiğin aşağıdaki çanakta kopardığı kıyameti anlatır. Mor dağlardan tebessüm dolu bakışla akın akın giden Anadolu evlatlarının Banaz ve Balmahmut istikametine koşuşları gelir gözlerimin önüne. Orada bir Çiflik var ki tam da o eski ve hızlı çekim filmin cereyan ettiği yer. Hani o Yunan askerinin makineli tüfeği bırakıp da süvarilerimizden kaçtığı yer. Sürmekte olduğumuz arabanın bile vites küçülttüğü o rakımda Mehmetçiğin iki saatte tam teçhizatla o bölgeyi düşmandan temizlenmesi akıl alır gibi değil. Sürgitin ancak 20 Km yapılabileceği söylenen bir mıntıkada bakıyoruz cephe hattında 65 Km Dumlupınar, güneyde 45 Km lik bir yay şeklinde savunma hattının yırtılarak bu hattın ilerisindeki Uşak’a yedi günde 109 Km lik muhteşem varış. Tüm yollar bu günkü teknoloji için bile saatler alırken, bu alanda nasıl bir inanç ve onur dalgalanması yaşanmıştır ki 15 günde İzmir’e inilmiştir. Nif Çayının yanından geçerken hep Atamızın 8 Eylül 1922 akşamı küçük bir kulübede kahvesini yudumlayışı gelir gözlerimin önüne. Ve Belkahve, ne de buğulu bakar İzmir’e şahin bakışı. Atamın elini siperlik yapıp dumanı ve sisi delen bakışlarında yüreğim coşmuş halde inerim hep İzmir’e. Gözlerimde yarı buğulu gururu ile aklıma hep o sözler gelir “ Yunanın Yerdeki Tüfeğini Bile Almadık, Şişen Tüfeğimize Süngü Taktık” ve göğsünü siper ettiğini bile söylemeden mütevazi bir onur mücadelesinin nasıl yapıldığını düşünürüm. Kulağımda zeybeklerin Türküleri ile İzmir’in çırpınan Kordonu’na inerim. Gözlerim ufuklara dalar gider ve titrerim İzmir’in üstüne, incilmesin diye ayak uçlarımda yürürüm adeta.

İzmir’in dağlarına her baktığımda arkasından gelen kasırganın gücünü hissederim omuzlarımda bağrımda imbat rüzgârı gözlerimde onurlu bir bakışla. Nice yiğitlerin nakış nakış ördüğü bu zaferin ağırlığını hissederim tüm benliğimde. Akdeniz’in çığlık çığlığa martılarında duyarım zaferin şarkılarını. Polatlı’dan başlayan bir yolculuk aslında her gün önünden geçtiğim İlk Meclis’te başlar ve İzmir’in Kordon’unda son bulur. Sanki yeni dikilmiştir Konak Meydanına Alsancak, hep bakar bakar dalar giderim. O gün burada olmak vardı derim dünyaya geç geldiğime hayıflanırım içten içe.

Onurlu bir zafer bizim zaferimiz. Düşmanın kör kurşununa gerdiğimiz göğsümüz varken, onun kör kurşununu ona sıkmaya itibar etmeyen ellerimizle ve onurumuzla kazandığımız.
 
Cenk KAPLANCAN
 İstatistikçi- Yazar
67’liler Platformu Genel Koordinatörü