1989 yılında yapılan yerel seçimlerden büyük bir başarıyla çıkan Sosyal Demokrat Halkçı Parti, üç büyük kent başta olmak üzere pek çok kentin belediyesini kazanmış, o zamana değin girdiği her seçimi kazanan Anavatan Partisi’ne ilk darbeyi indirerek, eylül karanlığının aşılması için bir umut ışığı yakmıştı. Bana sorarsanız, o SHP’li belediyeler, yerel yönetim başarısından daha çok, emek piyasasını yükseltmek gibi çok önemli bir iş gördü Türkiye’de. Belediye çalışanlarının onlarca yıllık kayıplarının telafisini sağlayan bir anlaşmaya imza atarak, kamudaki işçi ücretlerini epey yüksek düzeye çıkardı. Masaya oturan her sendika, belediyelerdeki “çöpçü” maaşını örnek olarak koyuyordu ortaya…

 

Çok daha iyi işler yapılabilirdi belki, kimi adımlar da atılmamış değildi. Ama 1993’de patlayan İSKİ skandalı SHP’yi değil yerel yönetimlerden, siyaset sahnesinden de sildi tümüyle. Anımsanacaktır, İSKİ Genel Müdürlüğü’ne getirilen Ergun Göknel, 1993’de eski karısının ihbarıyla ihaleye fesat karıştırmaktan tutuklandı ve çıkarıldığı mahkemece cezalandırıldı. Ülke siyasal yaşamını derinden etkileyen bu skandala, bir de, belediye işçilerinin grevi sırasında oluşan çöp dağları ve havaların kurak gitmesi nedeniyle yaşanan susuzluk eklenince, kısa bir süre sonra yapılan seçim SHP’nin hezimetiyle sonuçlandı.

 

AKP’NİN KARİZMASI ÇİZİLDİ

Ülkenin son yirmi yılına damgasını vuran Recep Tayyip Erdoğan efsanesi de böylece başlamış oldu. Sözen’in yerine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilen Erdoğan’ın İstanbul’daki çöp ve su sorununu hallederek oluşturmaya başlayan karizması, kısa süre kaldığı cezaevinde doruk yaptı ve tam bir fenomen haline dönüştü sonrasında… Arkası malum… Art arda kazanılan seçimler, kırılan oy rekorları… İktidarı değil yalnızca toplumsal tüm kurumları ele geçirmeye çalışan bir siyasal hareketin tartışılmaz egemenliği altında gericileşme yılları… Tüm bunları iki nedenle anlatıyorum. Birincisi, “Bunlar gitsin de, kim gelirse gelsin” paniğiyle seçilecek bir başkanının, tıpkı Sözen örneğinde olduğu gibi gelecek on yıllarımızı ipotek altına alacak yeni bir vakaya dönüşmesinden ödüm kopuyor.

 

İkincisiyse, kendisi bir yolsuzluk iddiası üzerine oluşan bir karizmanın, son yaşanılan skandalla kendisinin de derin bir çizik yediğini altını çizmem gerekiyor. Ağızlarından çıkan her sözün, yaptıkları her müdahalenin aleyhlerindeki bir delile dönüşmesinden anlıyorum ki, AKP’nin bu yarası iflah olmaz artık… Başbakan kapıldığı panikle o kadar çok yanlış ve körün gözüne sokar gibi o kadar çok yasadışı uygulama yaptı ki, haklarında yolsuzluk iddiası olanlar mahkemelerden gerçekten aklansa bile, kamu vicdanında mahkûm kesinlikle. Yargıya ve emniyete yapılan kaba müdahale, mahkemelerin alacağı beraat kararının vicdani tüm gerekçelerini kaldırdı ayrıca ortadan.

 

SAĞDUYUYA DAVET EDİYORUM

Tam da bu ortamda seçimlere gidiliyor olması bir rastlantı mı, yoksa operasyon vakti buna göre mi ayarlandı bilemem. Ama bildiğim şu var ki, ülkedeki siyasi aktörler ve toplumsal muhalefet için son derce uygun bir zemin çıktı ortaya. Doğru ve içtenlikli politikalarla, 12 yıldır süren AKP karanlığına son verilebilir artık. Bunun ışığı göründü bence. Bunları yazarken toplumla derin bağları olan ve Türk halkının aslında tam bir sureti olan AKP’nin bir anda sıfıra çıkacağını iddia edecek kadar safdil değilim elbette. Ama süreç başlamıştır, muhalefetin performansına dayalı olarak da derinleşecektir…

 

Muhalefetin performansı denince akla CHP’nin halleri geliyor doğal olarak. CHP’nin içindeki kimi yapılar ne toplumsal sorumluluklarının, ne de toplumun onlara biçtiği görevin farkında… Yalnızca Zonguldak’ta geçen hafta yaşananlar bile CHP’nin nasıl bir akıl tutulması içinde olduğunu göstermeye yetmiyor mu sizce de. Hırsızlar günışığına çıkarılmış, AKP iktidarı bilmem kaç şiddetinde bir depremle sallanırken, kendilerinin değil halkın iktidarı için seslerini yükseltmek yerine kıyasıya bir iktidar mücadelesine giren aymazlara, “kendinize gelin” diye haykırmak geliyor içimden. Bir faydası olur mu bilmiyorum ama Harun Akın’ı, Muharrem Akdemir’i, Halil Furat’ı ve bu tartışmanın tarafı olan herkesi, yarın tarih önünde yüzlerinin kara çıkmaması için nezakete, sağduyuya aralarındaki mücadeleyi uygarca sürdürmeye davet ediyorum… Emin olsunlar ki yalnızca ben değil, doğmuş ya da doğacak tüm torunları da aydınlık yarınlar için böyle davranış bekliyor onlardan…

 

Not: Yaşanan gelişmelerden sonra, bambaşka bir umut ve heyecanlarla girdiğimiz 2014’ün, umutlarımızın çiçeklendiği bir yıl olmasın diliyor, tüm Halkın Sesi okurlarının yeni yılını kutluyorum.