Alt kattaki komşumun bebeği oldu. Nur topu gibi bir kız. Haliyle de gidip bir hayırlı olsun demek icap ediyordu. Fakat uygun zamanı bul, uygun hediyeyi bul, onu bul, bunu bul, ha bugün ha yarın derken biraz gecikerek de olsa, sonunda hepsini denkleştirip bir kahve içimliği kadar minik bir ziyaret gerçekleştirebildim. Böylelikle hem, bu gül yüzlü minik bebeğin dünyaya gelişinin hayırlara vesile olmasını dilemiş, hem de epeydir kafamı meşgul eden bu yükten de kurtulmuş oldum.

Aradan geçti 1 koca yıl.  Bu defa iki apartman ötede oturan çok sevdiğim başka bir ahbabımın nur topu gibi bir kızı oldu. Yine hayırlı olsun ziyaretine gitmem icap etti. Duyduğum andan itibaren ben yine aynı,  uygun zaman, uygun armağan vs. problemlerini yaşamaya başlamıştım zaten. Dur kırkı çıksın, e madem kırkı çıktı ilkokul bitsin, şimdi seriyi bölmeyeyim bari üniversite de hallolsun derken, biraz gecikmiş oldum. Geçenlerde baktım bebeğin annesi camdan sesleniyor  "Abla aşkolsun valla, kızım neredeyse gelin olacak,  düğününe gel bari." diye sitem ediyor bana. Utandım, kem küm ettim.

En kısa zamanda geleceğim” diyerek, bir anlamda kendime de tahdit şerhimi koymuş oldum.

Gecen haftanın son günü manyak ötesi bir iş günü ardından beynim resmen şişmiş vaziyette çıktım işten. Hemen eve gidip, işyerindeki odamdan, evdeki odama kapanmak istemedim. En iyisi çarşıya ineyim, hem biraz hava alırım kafam dağılır hem de şu çocuğun hediye işini hallederim dedim. Farkındaysanız her bayan gibi kafa dağıtmanın en mükemmel yoluna yani ALIŞVERİŞ sokağına saptım. Dolan dolan derken çok cici balarısı gibi sarı renklerin hakim olduğu bir tulum aldım. Şıkır şıkır hediyelik paket ettirdim. Eve geldim. Evde de çalışmam gerekiyordu çünkü pazartesiye genel müdüre sunulacak bir rapor işi vardı.  Baktım saat  tam altı buçuk, oh çok güzel, yemek saati filan da değil. Tam bir kahve içimi zamanı. Gider, gelir işime dönerim diye düşünüp, üstümü değiştirip fırladım çıktım. İşte ne olduysa o an oldu. Kapının dışına çıktığımda hedefler şaştı. Bir yıl önceki doğum vakasında yaşadığımla bugünkü sıkıntı eşleşince, bir kablo yanığı kokusuyla beraber kısa devre yaptım ben. Kolumun altına sıkıştırdığım hediyeyle birlikte alt kattaki komşunun kapısında aldım soluğu. Yüzümde, zamanlı zamansız misafirliğe gelen pişkin komşu sırıtışıyla tam zili çalacakken zilin üstündeki "Zili mili çalıp da asabımızı zıplatmayın, çocuk uyuyo herhalde, başka zaman gelin hadi canım hadi” notu gözüme ilişti. Laf aramızda şu nota acayip bozuluyorum. Bence Türk misafirperverliğine hiç uygun değil. İçerdiği, misafire bir çeki düzen verme, bir destursuz bu eve girilmez ihtarı da hoş değil. Bu not en azından benim gibi bir ziyarete gitmeden evvel kılı kırk yaranlar için, oldukça afallatıcı bir o kadar da incitici. Bence çocuk zil sesinden irkilip uyanmayacağı zamana kadar zili iptal etmek en doğrusu.

Neyse, "Yuh yahu, çocuk nerdeyse buluğa erdi, hala uyanacak diye üç buçuk atıyorlar" diye düşünüp, güya onları eleştirirken,  sanki biri DAN! diye kafama kurşun sıktı. "Ulen bunak" dedim, hiç gözümün yaşına bakmadan kendime. "O vakit senin burada ne işin var, sen buraya değil 2 apartman öteye gidecektin şapşal" şeklinde düşünce balonu belirince karikatürümün üstünde, Allah’tan zili çalmadan, kuyruğu kıstırıp tırıs tırıs evime döndüm. Halimi sonradan düşünüp güleyim mi ağlıyım mı bilemedim. Düşünsenize senede bir kolunun altına ittirimoktan bi hediyeyle kapınızı çalıp her yıl büyüyen nur topu gibi evladınıza yeni doğan muamelesi yapmaya meyilli bir dunkofla altlı üstlü oturuyorsunuz, ne yapardınız? Ben dirrek polisi arardım. "Üst katta ne yapacağı kestirelemeyen git-gel akıllı garip bir bunak yaşıyor,  alın bunu sallandırın, bak bi daa bunuyo mu?" derdim. Poliste bana hak ettiğim şekilde okkalı bir küfür eder telefonu da yüzüme kapatırdı herhalde. Ne oluyor yahu, bir kaçınızın.

Ha ha,  evet çok doğru asılsın hatta bir tek bu çatlak bunak asılsın örnek olsun” diyerek ellerinizi ovuşturduğunuzu görür gibi oluyorum. Ama avucunuzu yalayın siz. Türk polisi beni sever, sayar nerde görse kırmızı halılar yayar, trafiği durdurur kortejle gideceğim yere kadar eşlik eder vesaire yani. Niye kimse inanmıyor yahu, o kadar mı desteksiz attım.

Birkaç gün daha mühlet verdim kendime, işlerimi hafiflettim, dinlendim, kafamın yerine geldiği güneşli başka bir hafta sonunda doğru adrese intikal edip yeni bebeğe hayırlı olsun diyebildim. Bu hafta güya kısa geçecektim, ama yine aldı başını gidiyo yazı. Herkes için bunamaya dair can-ı gönülden Allah gecinden versin dileğinde bulunuyor,  kestim-biçtim-doğradım, diye benden, geldim-gördüm-aldım diye Napolyon'dan bir cümleyle kiss iyorum herkesi. Cümleten hayırlı haftalar efendim