17 Aralık 2014 günü 4 bakanın istifasıyla başlayan süreç, AKP hükümeti nezdinde yeni bir boyut kazandı. Geçtiğimiz hafta boyunca tüm toplum, bütün haber kaynakları Başbakan ve ailesi arasında geçen söz kayıtlarını konuştu.  

Yapıldığı öne sürülen görüşmelerden anlaşıldığına göre, Başbakan yolsuzluk operasyonunun yapıldığı 17 Aralık sabahı oğlu Bilal’ı arayarak evinden paraları çıkarmasını istiyor ve görüşmeler boyunca paraların sıfırlanmasına dair bilgiler paylaşılıyor. Konuşmalarda en dikkat çeken ve herkesin kanını donduran söz şu: “Sıfırlamadık babacığım, şöyle ki, bir 30 milyon Avro gibi bir miktar daha var, eritemedik henüz.”

Kayıtların doğruluğu ispatlanırsa, Başbakan Erdoğan ve ailesinin, bakanlar ve oğullarının 17 Aralık soruşturmasına konu olandan çok daha vahim bir gayrimeşru para trafiği içinde olduğu ortaya çıkıyor. Ağızdan kaçırılan nakit para miktarı Başbakan’ın resmi servet beyanının 30 katıdır.

Başbakanlık internet sitesinde (başbakanlık.gov.tr) 16 Haziran 2011 tarihi itibariyle mal varlığı çizelgesi aynen şu şekilde:

 A - TAŞINMAZ MAL BİLGİLERİ
Güneysu-Dumankaya Köyü 2.000 metrekare arsa (Maliyeti 10 bin TL)
B - BANKA VE MENKUL DEĞERLER
Banka hesaplarında toplam 3.390.384 TL, 25.000 £, 199.867 $

C- ALACAKLAR
500.000 TL

Şimdi soru şu: Evlerde bloke edilen, yolsuzluğa ve hırsızlığa konu olan paraların kaynağı ne olabilir?

17 Aralık günü ayakkabı kutularında ele geçirilen paraların ki belli; İran üzerinden ‘altın kaçakçılığı’ yapılmış ve ‘hükümet müsamahası’yla kara paraya çevrilmiş. Bu kara paradan alınan “komisyon ve avantalar” söz konusu paranın ana kaynağı. Bu işi aracı rolü oynayanlarda hükümet bakanlarının oğullarıdır.

Konuyla ilgili en somut veri başbakan ve oğlu arasında geçen konuşmalarda açık olarak görünüyor.

Sıdkı AYAN…

Şimdiye kadar adı hiç duyulmadık AKP’yle yıldızı parlayan, Türkiye maliyesine kayıtlı bir iş adamı. Merkezi Londra’da bulunan, çeşitli ülkelerde yıllık cirosu 11,5 milyar doları bulan bir şirketin sahibi. Türkmenistan ve İran üzerinden doğalgaz ve petrol taşımacılığı yapıyor.

İran’daki işini tam yoluna koyamadığını için, gereken10 milyon dolarlık para transferini (avanta/komisyon) gerçekleştiremediğini ne zaman istenirse gerçekleştireceğini aktarıyor, oğul Bilal Başbakan Erdoğan’a. Başbakan’da diyor ki oğlu Bilal’e:

-Hayır, ne söz verdiyse onu getirsin… Başkaları getiriyor da o niye getirmiyor. Bunlar ne zannediyor bu işi… Kucağımız düştüler.”

Buyurun, bir devlet adamının yaptığı bu işe ne dersiniz?

Peki Sıdkı AYAN bu parayı neden veriyor?

Söyleyeyim: Bilal Erdoğan’ın aracılık yaptığı ve Başbakan’a verilecek olan para bu iş adamına devlet tarafından sağlanan ayrıcalıkların karşılığıdır.

Peki nedir bu ayrıcalıklar?

            “KDV istisnası”, “vergi muafiyeti”, “sigorta primi”,  “işveren hissesi desteği” ve yatırıma katkı oranı destekleri” vs. GMİS Genel Başkanı Şemsi Denizer’in öldürülmesinin nedenlerinden biri de olan dönemin hükümeti tarafından bir gece yarısı operasyonuyla çıkarılan “tahkim yasası ve teşvik yasası”nın Türkiye’de iş yapan bütün sermaye çevrelerini ihya eden “kolaylıklar” yani…

Her şey çok açık, rakamlar yeterince ifade ediyor sanırım. Başbakan ve ailesi, hükümet bakanları, AKP’li milletvekilleri ve AKP’li belediye başkanları ve AKP’ye oy veren benzeri güruhun, ‘halkın alın teri ve emeğinden sağlanan veya karşılığı olan kamu kaynaklarını’ hiçbir ahlaki kayıt tanımaksızın zimmetlerine geçirdiklerini ve paylaştıklarını ortaya koyuyor. Devlet memuru, işçiler, yerelde maden işçileri, taşeron işçileri ve emekliler, “maaşlara neden artış yapılmıyor.” diye, sokaklarda bas bas bağırıyor, tık yok. Düzen bu işte, bal tutan parmağını yalar sözünün açık göstergesi bu. Bu düzenin adı kapitalizm.

Değerli Zonguldaklılar, şimdi sizi bir kere daha uyarıyor, size buradan bir kere daha çağrı yapıyorum:

Belediye başkanlığı seçimlerine şunun şurasında 1 ay gibi bir zaman kaldı. Siyasi partiler hemen hemen aday hazırlıklarını tamamladı, meydanlara çıkartıp sizlerden oy istemeye başladılar. Haftalardır bu gazete sayfalarında açık ettiğim bir konu var; AKP ve onun Zonguldak adayı olan zat’a, “Sakın ola oy vermeyin.” diye. Nedeni benim sahip olduğum siyasi görüş filan değil, biliyorsunuz. Nedeni çok açık, yukarıya serimlediğim AKP ve en başında bulanan ‘zat’ın son günlerde yolsuzluk, rüşvet, komisyonculuk ve avantacılık yaptığına dair iddialarla, destekli ortaya dökülen kirli çıkın ve pislikleridir. Zonguldak AKP ve belediye başkanı adaylarının, bu bağlamda “temiz/namuslu/ahlaklı” olması mümkün değildir.

Yapılacak ilk iş, AKP’nin Zonguldak Adayı Ali Bektaş denilen adamdan mal beyanı istemektir. Göğsünde taşıdığı bir yürek varsa çıkıp halkın önünde beyanda bulunur öncelikle. Savcıların görevi de bu beyanın doğruluğunu araştırmak olmalıdır.

Defalarca buradan,  bu adamların esas olarak “yükleniciler”in hizmetkarlığını  yaptığını; avantacılık ve komisyonculukla kendilerine ve yandaşlarına çıkar sağladıklarını dile getirdim;  buna bağlı olarak, savcılar tarafından son 5 yıllık Zonguldak icraatlarının tek tek incelemeye alınıp soruşturulması gerektiğini söyledim.

Buradan tekrar ifşa ediyorum; suçu teşkil eden silsile şudur: Zonguldak’ta hazine arazisi (ağırlık TTK) olarak görülen taşınmazların Maliye Bakanlığı eliyle Milli Emlak üzerinden belediyelere devri. Bu devrin komisyon ve avantalarla AKP’ye çıkar sağlayan iş sahiplerine peşkeş çekilmesi. Akabinde bu yerler üzerine İL-BANK kredileriyle, bazen de ‘becayiş’ usulü belediye ve şahısları adına ‘usulsüz’ imar yapmak. Bütün bunların karşılığında ise, AKP yöneticilerinin ve görevli belediye başkanlarının “elden ele zenginleştirilmesi.” Olay budur ve bunun hiç bir devlet hukukuyla ve de yönetsel ahlakla bağdaşan yanı yoktur.