ALDATMANIN ALDANIŞI 

Neden yalnızlığına eş arar insan, nedir yüreğinin kıyısında bir uçuk gibi duran kimsesizlik hissi. Yanı başında olduklarından, kilometrelerce uzakta duygusuna kapılma sebebi, doyumsuzluğundan mıdır sahiden, yoksa yanı başındakilerin onu doyuramamasından mıdır?
Açlık, sevgi söz konusu olduğunda, hiç matah bir şey değilmiş, bunun kararınca ve yeterince olanı var mıdır acaba. Doyumsuz sevgi isteğinin, çok sevilmenin arsızlığından yorulur mu insan, yorulurmuş…
Aldatmaların üstünde kafa yoruyorum hayli zamandır, niye kaşınıyorsam durduk yerde. Öylesine çetrefilli bir sorgulamanın içine sokuyor ki sizi, düşünürken bile can veriyormuş gibi oluyorsunuz, hiç tavsiye etmem doğrusu.
Çünkü hep arayış içinde, bize ait olmayanın peşinde koşturuyoruz, yanılıyor muyum sizce?
Düşünsenize aşk denilen bir hastalığın pençesinde ne savaşlar verdik hayatımızın belli başlı bölümlerinde. Gözümüz sevdiğimizden ve ona olan tutkumuzdan başka bir şey görmedi günlerce ve hatta yıllarca. Allah’tan aşka biçilen ömür kısa sürelik bir zaman dilimiymiş ki paçayı kurtarabildik geberip gitmeden.
Üç yıl deniliyordu en son bu konunun üzerinde ben kafa yoruyorken, ya on yıl, yirmi yıl olsaydı, işte o zaman nice olurdu halimiz!
Peki, akıllandık mı gözü kapalı girdiğimiz gönül savaşlarından, her bir yenilgiden sonra yaralı bereli hayatımıza devam etmeye çalışırken, yeni bir sevdanın kucağında bulmadık mı kendimizi. Bulduk elbette, yine salya sümük perişan olduk, bu sondu galiba, bu defa aradığımı buldum dediğimiz anda, yalancıktan sevmeleri öğrendik.
Beklentilerimizin hayal kırıklıklarından yeniden sarılmayı öğrendik birilerine. Adına da hep aşk, hep sevgi arsızlığı, hep ihtiyaç dedik. Hiç düşünmedik gerçek olup olmadıklarını çünkü biliyorduk bal gibi, sonrakiler hep sahteydi, hep çıkarcı ilişkilere dayanan yalan sevmeler. Materyaller üzerine kurduk aşk evlerini, temelsiz günü birlik ve hatta saatlik doyurduk gönlümüzü. Sadece açlığımızdan tadının ekşiliğini bile bile daldık içine.
Öğünlük katık yaptık yalnızlığımıza, buna rağmen yinede olduramadık biliyor musunuz(?) hep bir şeyler eksik ve hep bir şeyler yarım yamalak kaldı hayatımızda. Bazen bir bakıştan Leyla bir gülüşten Mecnun olduğumuzu sandık, büyüttük içimizde, büyüttük şuursuzca.
Kimse aradığı sevgiyi ömürlük bulamadı ve hep kendimizi aldattık durduk, yanı başımızdakine hayıflanırken.
Sahtekârlığımızın üstünü yalanlarımızın çokluğuyla örtmeye çalıştık, birçoğumuzun cesareti yoktu ben seni eskisi gibi sevmiyorum demeye. Eskiyen bir şeyin yerine, eskiyenler arasından yeni seçtiğimizi unutarak, tutulduk delicesine.
Ne kendimize dürüst olabildik, ne de sevgiye. Oyunlar içinde süregelen bir yaşamın üstüne attık suçu, oysa kendimize dürüst olamadığımızı kabullenememekteydi asıl mesele.
Doyumsuz ve arsız ve nankör bir canlı türüyüz. Her şeye bir bahanemiz, her şeyde bir hakkaniyetsizliğimiz var. Birçoğumuz söz konusu aşk olduğunda, yanı başımızda olanı hak etmiyoruz aslında, sadece kendimizi haklı çıkartacak mazeretlerin peşine düşmüş, aşk denilen o geçici duygunun teslim alınmış kobaylarıyız öyleyse.
 Öyle olmasaydı bir bakıştan Leyla bir gülüşten Mecnun olarak gemileri yakar mıydık vakitsiz ve saklanır mıydık yalanların gölgesine. En yakınımızdakine seni eskisi kadar sevmiyorum, biz eskidik deme cesareti gösterebilseydik vaktinde, eskiyenler içinden yeni aramanın anlamsızlığını daha erken kavrardık belki de.
Bu aldatma konusuna kafa yormak, samanlıkta iğne aramak gibi bir şey aslında. Bütün varsayımların denendiği bu duygu sağanağından, ıslanmadan kuru kalanın olabileceğine inanmıyorum. Ýşte bu sebepten dolayıdır ki biz insanlar, en iyi birbirimizi biz anlarız diye düşünüyorum ve aslında kendi kendimizi aldattığımızı kabul etmekten başka yol yok diye düşünüyorum. Bu güne değin akıllanmayan insanoğlunun bundan sonra da bunun aksini yapmayacağını biliyorum, doyumsuzluğumuzun yüzünden vazgeçmeyeceğimiz arayışların peşinde koşturup, başa döneceğimizi ve mutlu olmak için hep yanılacağımızı ve her daim üzüleceğimizi biliyorum.
Çünkü biz birbirimizi çok çabuk eskitiyoruz ve aşkın ömrü çok kısa. Ve hiç birimiz yanımızda olandan sahip olduğumuzdan hoşnut değiliz.
Bu bağlamda işte tamda bu noktada, daha çok canımız yanar ve daha çok kayıplar veririz aşk’ta çünkü biz insanoğluyuz, anlaşılması en zor yaratıklarız.
Söz konusu sevgiyse şayet arsızlığımız doyumsuzluğumuz hiç bitmeyecek gibi geliyor, zira nefes alıp vermemizin yegâne oksijeni sevmek, hangi koşulda olursa olsun!