Laf olsun torba dolsun işgüzarlığıyla olacak işler değil ki bunlar.
Gündemin popüler akışını pompalayan şovenizm hevesiyle yaklaşımıyla da olacak iş değil.
Burada ki asıl mesele, kişinin “yaşama hakkını” elinden almakve öldüresiye kadar eylemi sürdürmek. Öldürmek yok etmek için girişilen bir eylemden söz ediliyor ve bunun adına da ŞİDDET deniyor.
ŞİDDET ’in cinsiyet ayrımı olur mu hiç ama her nedense oluyor. Kadınlar ve çocuklar ŞİDDET söz konusu olduğunda ne yazık ki ilk sırada yer alıyor.
Tarihin hiçbir döneminde kadınlar korunamadı ve bu gidişle de korunamayacak çünkü adamakıllı bir yaptırım, kanun, karar çıkmadı bugüne değin kadınların tamamen lehine olan.
 Bunu sadece kendi ülkemiz bazında söylemiyorum, dünyanın her yerinde kadına ŞİDDET var.
“Bu konuda defalarca yazı yazdım çünkü ben de canı yananlardanım.”
Verilmiş haklar bile gasp edildi zaman içinde, kadın mutlaka sindirildi. Sindirilen kadın da çocukları üzerinde ŞİDDET uyguladı. ŞİDDET ŞİDDET’i doğurdu ve sıradanlaştı hatta kabul gördü.
Kan bağı CAN bağı kar etmedi bu ilkelliğin varlığını yok etmeye. Buna çanak tutandı insandı, canından olanda insandı oysa.
ŞİDDET Kelimesinin altı o kadar dolu ki ben de, ruhumda iyileşmeyen yaralar, oluk oluk kanayan yaşanmışlıklar var çünkü. Bedenim ölmedi belki ama ruhum kaç kere teslim etti kendini hatırlamıyorum.
Dayak yemek bir ŞİDDET ‘se en ağırını yaşadı rahmetli annem ve elbette biz çocukları. Sığınacak yerim yok, sahip çıkanım yok dediği cümleleri kulağımda çınlar durur. Oysa ailesi yaşıyordu o günlerde.
Psikolojik ŞİDDET’i saymıyorum bile.
Bu konudan kitaplarımda o kadar çok söz ettim ki bir zaman sonra mecali de kalmıyor insanın, konuya dikkat çekmeye.
Kaderin cilvesi midir bilinmez,insanın aklını kaçıracağı kadar çok ağır ŞİDDET girişimlerinin, eylemlerinin tanığı oldum çocukluğumdan bu yana.
Kaldı ki ben yazmak gibi bir yolu seçmiş ve bu konuda dürüst bir yol izlemiştim. Belki birkaç kadın, belki birkaç çocuk kurtulabilir düşüncesiyle, kendi gerçeğini ifşa etmekten gocunmamıştım açıkçası.
Dedim ya ŞİDDET ‘in her türlüsüne tanıklık etmişliğim var ve birçoğunu da yaşamışlığım.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca ŞİDDET’i anlattığım kitabım poşette satışa girince, bir kez daha anladım ki kadına ŞİDDET hiç bitmeyecek.
Bir kez daha anladım ki hiç kimse gerçeklerle yüzleşmeyecek ve günün gündemin popülerliğin de şov yapacak sadece.
Üstelik yüreği kanayan, acısını kendi sarmaya çalışanlara da asla merhem olmayacak, ŞİDDET üzerinden şov yapanlar.
Sosyal hizmetler kurumlarında çalışan arkadaşlarımın anlattıkları ve ayrıca tanık olduğum, insana aklını kaçırtacak kadar vahim gerçeklerde, acıyı yaşayanın yanına kar kalacak.
Ve ŞİDDET’ e karşı olduklarını söyleyenler, size ŞİDDET uyguladıklarını da kabul etmeyecekler.
Peki, ne yapmalıyız biz kadınlar?
Yaşadığımız ŞİDDET’ i anlatmayalım mı (?) ölüp gittiğimizde konuya dikkat çekmek adına birkaç pankart açan, birkaç sivil toplum örgütü, belki birkaç duyarlı kadın yazarın, birkaç satır yazmasıyla geride bırakılanlar avunsun, o bize yeter mi diyelim. Yazılı görsel basında ölümün bizlere sağladığı “acı şöhretle “mutlumu edelim ruhumuzu. Ailelerimiz çocuklarımız bununla mı avunsunlar bir ömür boyu.
 Yani biz ölelim mi? Yaşama hakkımızı ama diri diri ama pisipisine fedamı edelim, hazır kimsenin umurunda değilken, bu yolumu seçelim? Konuşmayalım mı, söylemeyelim mi hiç kimseye, üzerimize yıkılan ayıpları, üzerimizde yapılan ayıpları susalım mı?
Valla kim ne yapar yapacak bilemem ama bir kadın bir çocuk ŞİDDET görmüşse ve halen görmekteyse ben bunu yazarım ama kitaba ama köşe yazılarına. Bugün poşete kitap girer, yarın toprağa bedenim, bu konuda susmayacak kadar acıyor çünkü benim yüreğim.
Susturulmaya çalışılmak ŞİDDET’i görmezden gelmek demektir. Görmezden gelinen ŞİDDET’e hayır mı deniyor peki şimdi.
 Yazılı ve görsel yayınlarda kadınların öldürülmesine çare mi aranıyor, bu konuda yasalar ne diyor, bu konuda yasalar kadına şiddete nasıl bir cezai yaptırım uyguluyor, bende bilmek isterim, zira şiddeti anlattığım için ve yaşadığım için şiddet görmeye halen daha devam ediyorum.
ŞİDDET’e Hayır diyenlerin bilgisine.