Bir koca yılı daha geride bıraktık… Kişisel ahvali bir yana bırakırsak, hem memleket, hem de dünya açısından zor bir yıl oldu gerçekten… Bölgesel çatışmalar tüm hızıyla sürerken yağma, talan, çapul sözcükleri hiç eksik olmadı haber metinlerinden… Çatışmaların olduğu kriz bölgelerinde yine çocuklar, kadınlar, savunmasız insanlar hedef olurken, yerinden yurdundan edilen milyonlarca insan mülteci konumuna düşürüldü… Göç yollarında yaşanan insani dram hepimizin içini yakarken insanlığımızdan utandık bir kez daha…

 

Sözde modern zamanlardayız… İlkçağlarda hangi sorun varsa hepsini yaşıyoruz… Değil hepimize, bir bu kadar daha olsak yetip artacak varsıllığa sahip olduğumuz halde, açlık tehlikesi aynı şiddetiyle sürüyor… Birbirlerinin zenginliklerine el koymak için yine insanlar boğazlıyor birbirini… Yine kentler yağmalanıyor, devletler istila ediliyor… Acımasızlık, zulüm en ilkel biçimleriyle sürüyor… Ta o yıllarda her türlü insani duygudan uzak şekilde insanı saran, “Acımayacaksın, acırsan, acınacak duruma düşersin” şuursuzluğu, günümüzde de hırslı siyasetçilerin temel prensibi olarak sürüyor…

 

İLK İNSAN BİZDEN DAHA ŞANSLIYDI

Çaresizlerin, hepten çaresizliğe itildiği modern zamanlarda tam bir insan yitimi yaşanıyor… İlk çağlardan bu yana her dilde, her dinde, her öğretide lanetlenen işini bilme kurnazlığı, allem kallem cambazlıkla başkalarının hakkına el koyma açgözlülüğü, riya, ne yazık ki temel insani haslet haline dönüştü bugünlerde… İnsan yanımız gün gün azalırken, iğne atsan yer düşmez kalabalıktaki yalnızlığımız daha da büyüyor… Modern insanın akıl almaz bir tamahla yangın yerine çevirdiği dünyada, gelecek kaygısı her zamankinden daha çok içimizi sarıyor…

 

Yıllar önce ilk insanın bizden daha şanslı olduğunu yazmıştım… Bir nükleer ya da ekolojik felakete yok olma tehlikesi yoktu hiç değilse… Kapitalizm denen ahlaksızlığın dayattığı “kâr ille de kâr açgözlülüğü” dünyanın tüm kaynaklarını sözcüğün tam anlamıyla talan ederken, nükleer silah stoku dünyayı defalarca yok edecek boyuta erişti… Akılla açıklanabilecek gibi değil, bilgiye en kolay ulaştığımız, olası sonuçları hakkında en çok bilgiye sahip olduğumuz zamanda, en çok nükleer silahı üreten, kirli teknoloji ürünü en çok tesis kuran şuursuz, en başarılı yönetici sayılıyor…

 

YENİ YIL UMUDA NEFES NEFESE KOŞTUĞUMUZ BİR YIL OLSUN

Tüm bunların yanı sıra ülkemde bir akıl tutulması yaşanıyor… OHAL kararnameleriyle tam bir keyfi yönetim kuran iktidar, ekonomik sosyal hayattan demokratik haklara; kültürel hayattan çalışanların kadro sorunlarına kadar her şeyi, her türlü denetimden uzak, kanun hükmünde kararnamelere şekillendiriyor… Tek adam diktası, tüm biçimleriyle ortaya çıkarken, dış politikada, ülkemizin geleceğini tehdit eden uygulamalara imza atılıyor… Herkesin derin bir endişe içinde olduğu ülkede, tüm muhalifler, ağır baskı altında tutulup, hapislere dolduruluyor…

 

Ama buna teslim olmayacağız elbette… Dibin en dibine vurduğumuz ülkede, umudu diri tutmak için her türlü çabayı harcayacağız… Bu yüzden, sosyal medyadaki kişisel hesabımda Edip Cansever’in dizeleriyle selamladım dostlarımı… “öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları” diyordu Cansever, “bu umutsuzlukları bırakın kardeşler / göreceksiniz nasıl / güller güller güller dolusu / nasıl gül kokacağız birlikte / amansız, acımasız kokacağız / dayanılmaz kokacağız nefes nefese.” Kardeşler, dostlar, yeni yıl umuda nefes nefese koştuğumuz bir yıl olsun...