Yağmura yakalandık. Market önüne kaçtık. 

      Fırsat bu fırsat, deyip meyveleri, sebzeleri elledik. Fiyatları yorumladık. Bir şey almayacaktık. Olsun, gözümüz doyuyordu işte!

     Bizim, evimizin çevresinde, bahçemiz olurdu. Mevsim ürünlerini yerinde tadardık. Yediğimizi yerdik, yemediğimiz gübre olurdu. Fiyat diye bir derdimiz olmazdı. Yere düşüp kimsenin almadıklarına tekme çakardık. Bizde olmayanları komşu bahçelerden, tarlalardan tadardık. Bulamadıklarımızı pazarlardan tamamlardık.

     Yürüyen tavuk yumurtası, otlayan inek sütü dert değildi, meyvenin-sebzenin türlü türlüsü. Doğalıyla doyduk yani.

     Yağmur durmadı.Turgay, piknik araçlarını (sandalyeyi, mangalı...) elliyordu. Benim gözüm meyvelerde, sebzelerdeydi. Salatalık füze, dolma biber el bombası, patlıcan top gibi soğuk baktı. Turgay:
     "Bunlar şimdi yenmez, yazın..." dedi sessizce. 

     Avokado, hurma, muz elledim. Bir başka meyve şaşırttı beni. Etiketten onun bir tür armut olduğunu öğrendik. Tadını merak ettim o sosyete yüzlü şeyin.         
     Turgay'a:
     "İki tane tarttırayım, birini siz tadın, diğerini biz tadalım."

     Turgay, kolay kolay karşılıksız bir şey kabul etmeyen ilginç bir arkadaş, "Ben yemem! Siz tadın!" dedi.

    İki tane seçtik olgunlarından.  

     Kurbanlık seçer gibi abarttım işi. Tartıya verdim poşeti.

     "Bu armudun tadı nasıl?" 

     "Size saygısızlık olmasın, ben o armuttan alacak kadar zengin değilim. Ben ondan alsam evin yolunu bulamam!"

     Genç adam, ağırlık ve ederi içeren kâğıdı poşete yapıştırdı.

     Abartılı ve şımarık ben kasiyeri de huzursuz ettim.   

     "Bunun tadı nasıl?"

     "Bilmiyorum. Siz bir sonraki gelişte anlatırsanız sevinirim."

     Kendime kızıyorum artık. Aslanım ne alırsan al da usluca evine git! Zıkkımlan! Milleti niçin rahatsız ediyorsun!

     Armut kafalı!

     Yağmur hafiflemişti. Suyun tatlı akışında yürüdük.

     Eve girer girmez, armut alışımı dillendirdim. Eşim, her zamanki gibi doğal karşıladı durumu, önemsemedi. Doğru dürüst bakmadan:
     "Aman! Annemin bahçesindeki armudun bir benzeri işte! Otur da yemeğini ye!"

     Fotoğrafını çektiğim armutları balkona koydum. Oturdum, yemeğimi yedim. Şaşkın aklım onların tadındaydı 

     Daha dün, yürüyen tavuk, otlayan inek, yuvarlanan elma ve armut içinde büyüyen ben, armut şaşkınıyım bugün.

     Süslü yosma peşinde çapkın gibi (Ah Orhan Veli, ah!) şaşkınım! Neye mal olursa olsun!..

     Eyvah! Biraz sonra...
     
     Armudun iyisini yiyeceğim.
Üstelik dilimi 1TL. Tadını sonra anlatırım.