Kurumların da yapıların da doğuşları ve ölüşleri var. Onlar, fark etmezler gelişleri, gidişleri; kendilerinde yaşayanlarda yaşayıp giderler. 

     Doğduğumuz, çocukluğumuzu yaşadığımız evi, okuduğumuz okulları  unutamıyoruz. Oralarda yaşanmışlıklar bizim kimliğimiz olmuştur bir bakıma. Anne, baba, kardeş, arkadaş, eş, çocuklarımız, komşularımız ... orasıdır. Duvarlara sinmiş anılardır yapıyı kalıcı kılan. Yapılar yıkılsa da anılar silinmiyor asla.

     Yaşamımız birer öyküdür bizim. Öykülerin temel ögeleri: kişiler, yer, zaman... Zamanın akışındayız kişilerimizle, yerlerimizle. Yitiklerimizin peşlerinden bakakalırız hüzünle.

     Sanatta ölümsüzleşir yapılar da yaşamlar da. Mona Lisa, Sultan Ahmet  Camii, Ayasofya, İnce Memed, Don Kişot... ölümsüzleşenlerden birkaçı.

     Ben erken gidenlerimize bakarken hep düşünürüm. Neden uzun ömürlü yapamıyoruz sevdiklerimizi? Uzun ömürlü yapılara geziler, seferler de düzenliyoruz. Hayranlıklar niçin derslere dönüşmüyor acaba? Mimar Sinan'ın yüzyıllardır yaşattıklarıyla övünen biz, çocukluk evimizle, okulumuzla birkaç on yılda vedalaşmak zorunda kalıyoruz.

     Bugün Derince"ye, merkeze, indim köyden ilçeye inen köylü heyecanıyla. Denizciler Caddesi'nde, (45 yılımı verdiğim yerde) yürüdüm. Bir noktada durdu ayaklarım. İçimdeki ses, "Sağa bak!" dedi. Sağa baktım. Yaşamımda en çok kaldığım yapı (Derince Lisesi) yoktu artık. Boş alana araçlar park edilmişti. Yine de dayanamadım, yıkık kapı yerinden girdim içeriye. Çevredeki ağaçlarda, duvarlarda aradım kıpırtıları, kırıntıları.

     Arkadaşlarımın, öğrencilerimin diktikleri ağaçlarla, duvarlara yaptıkları resimlerle buluştum yalnızlıkta. Onların -belki de son- fotoğraflarını çektim. Can çekişen resimlerle özçekim yaptım. Sanatın kalıcılığına ekledim kendimi yalandan. Yapı giderse anı kalsın, dedim kendimce.

     Okulumuzun mezunu, Avrupa Yakası oyuncusu Engin Günaydın (Burhan Altıntop) canlandı duvarların önünde.

    Engin, bir pilav günü konuşması için kürsüdeydi. Bugün özçekimle dertleştiğim duvarların ötesine baktı, baktı. Yıkılan eski ilk yapıyı göremedi. Ağır çekim konuştu:
     "Şurada okulumuzun bir binası daha olacaktı. ... Bu okul bize çok şey verdi." dedi bir süre düşündü kaldı. Meraktan çatlayacaktım. Engin'in Derince Lisesinden ne aldığını öğrenmek için.

     En sonunda o cümle de döküldü ünlü oyuncumuzun ağzından:
     "Bu okul bize düş kurmayı öğretti!"

     İşte ben bugün duvarlardaki resimlere bakarak düş kurdum yokun kıyısında. Sonra öğrencimiz Recep Aslantaş'la da söyleştik, Yeşil Cami önünde, yapısız kalışın derdini. Yine de umut üretmek, yeni yapılarda diri olmak gerekti.

      Slogan sözüm budur: Yapılar yıkılır, düşler yıkılmaz. (Engin esinidir bu.)

     Ah be! Bir de yapılarımız, bu kadar çabuk, bu kadar kolay yıkılmasa!