İnsan, duyar, düşünür; duyduğunu, düşündüğünü anlatır. Sağlıklı olmaktır anlatmak. İletişim yoksa insan da yoktur. Doğalı engellenen yanlışa sapar. 

     Resim, müzik, oyun, konuşma, yazı anlatım yollarından birkaçı. Beklenen güzel anlatı. Bunun için çaba, eğitim gerekli. Her birey, her toplum güzel iletişim için yatırım yapar, özel ortamlar hazırlar. 
     Okullar, atölyeler, kurslar, burslar, sempozyumlar, fuarlar, yarışlar, sunumlar... Bu alanların uzmanları, ünlüleri ve ürünleri para da ilgi de çeker. 
     İnsan, bir yönüyle, bir yerde görünecek. 
     Benim yazgımda Türkçe-edebiyat alanında görünmek varmış. On beş yılı öğrenci, kırk bir yılı öğretmen olmak üzere elli altı yıl anlatım etkinlikleri ortamında bulundum. O ortamda kendimi yetiştirip ortaya koymak tüm yaşamımı kapladı. 
     Öğrenciyken kendimi özgürce anlatma fırsatı verildikçe mutlu oldum. İçime kapanmaktan kurtuldum. İçime kapandıkça girdiğim yapıtların dünyasında yeniden doğdum. Her doğuşta yeni bir insan oldum. Çevremle farklı iletişim kurdum. Farklılaşma, her zaman olumlu tepki almıyor. Kalıplaşmış çoklu ortamda dışlanma işin cabası.
     Dinlenmediğimde, engellendiğimde, küstüm, sustum. Tabii, o ara, doldum da bir hoş oldum. Birçok arkadaşın, yaramazlığı, başka dünyaları seçtiğini gördüm. 
     Yetenek eğitiminde, gelişiminde abartılı, sabırsız eleştirilerin nelere yol açtığını bilirsiniz. Resim öğretmeni, koca kafalı resmini beğenmeyince okuldan ürken çocukları görmüşsünüzdür. Yazım yanlışı korkusundan Türkçe dersi hüzne dönen, bir paragraf bile yazmayanları da... 
     Anlatım ortamı doğal ve özgür olmalı. Kişi, içini olduğu gibi dökmeli, içten, bir akışa kendini atmalı. 
     Yanlışları erken gördüm. Özellikle kompozisyon, dil ve anlatım derslerinde özgür ortam yaratmaya çalıştım. Tabii kuralcı bir dünyada önceleri yadırgandım da. Öğrencilerim - sağ olsunlar- ortamı fazla kötüye kullanmadılar; kendi kendilerini denetlediler. Şiir, deneme, anı, öykü, fıkra yazdık, okuduk. Yarışmalar, kutlama-anma törenleri, kişilik sergileme şölenlerine döndü. Etkinlik dışı kalan darıldı. 
     Sözlü anlatımlar eğlenceli oldu. Her konuyu, her türlü yöntemle tartışırdık. Güzellik duygusu doyumu, konuşma isteğini artırdı. Çocuklar yeni bakışları, hoşgörüyle, heyecanla vuruşturdular. Görüş dayatmadan, karşılıklı saygıya, farklılıkları anlayışla karşılamaya yönelik akışı sağlardım. Çoğu kez oturumu öğrenciler yönetirlerdi. Sadece ezberciliğe, dediğim dedikçiliğe fırsat tanımazdım. Sözler, davranışlar, kızlı-erkekli güzel ortama uygun olurdu. Bilimsel bilgi sınırımızı da çizerdi.
     Güncel politikanın davranışlarını sınıf ortamına taşımadan her şey konumuz olabilirdi. Doğal kişisel ve kültürel farklılıklara saygı sonsuzdu. Her çocuk, yeteneklerini özgürce geliştirme fırsatı yakalardı. Örneklerimiz - dünya görüşümüzle sınırlamadığımız- bütün temel kaynaklar olmuştur. Tabii evrensel ve ulusal değerlere, hukuk kurallarına uymak koşuluyla... 
     Bir zamanlar, yazarken, konuşurken olanaklarımız sınırlıydı. Araç gereç azdı. Paylaşım alanımız dardı. Karışanımız çoktu. Ezbere saygı vardı. Usanmadan çalıştık. Renkli dünyalara yol açtık. Sevgiyi paylaştık. 
     Şimdi araç gereç çok, alan geniş. İnternet ortamında buluşup konuşuyoruz, yazıyoruz. Yarım yüzyıllık birikimimizle hava atıyoruz. Şımarıyoruz, tartışıyoruz. Üretip paylaşıyoruz. Aynen kara tahtaya yazdığımız gibi yazıyoruz bulduğumuz bu sayfalara. Şimdi ana baba olan öğrencilerimiz de yazıyorlar. Birbirimizi düzeltip zenginleşiyoruz. Yaşam pencerelerimizi genişletiyoruz.
     Yazandan, konuşandan korkmayalım. 
Yazanı, konuşanı destekleyelim. İnadına bizden farklı duyup düşünenleri ilgiyle karşılayalım. Bilelim ki yeni şeyler dışımızdadır. 
     Ey anlatıcı dostlarım, dünya değişti, yaşımız gelişti. Ergenliğin tuvalet kapılarına, kör duvarlara yazdırdığı yazıları herkesin görebildiği parlak ekranlara yazmayalım artık. Yazım kılavuzlarına, evrensel, ulusal bilgi ve değer kaynaklarına ulaşmak kolay. 
     Kendimiz olalım. İnsanların kendileri olmalarına hoşgörüyle bakalım. Demokrasi ortak payda olsun. 
     Bugün raflarda kitaplarını gördüğümüz Sabahattin Ali ile Franz Zweig örnek olsun bize. Bu iki yazarın yaşam öykülerini, birer kitabı eşliğinde okursanız ne dediğimi anlarsınız. 
     Türkiye Cumhuriyeti, bana çocuklarının konuşma, okuma, yazma eğitimi için görev verdi. Görevim, emekli olsam da, sürüyor. Tabii gönüllü ve özverili, dayatmasız ... 
     Bu yurdun gençlerini, insanlığın etik değerleri ve hukuk yargılasın sadece. Herkes, uzmanı olmadığı halde, anlatım özgürlüğüne set olmasın. Her şey uygulamayla güzelleşir. Virüsler özgürlük deresinin akışında yok olur. 
     Biz onları yaşama katılsınlar diye yetiştirdik. Gerçek eğitim yaşamın içinde. Yaşamı güzelleştirmek sorumluluktur. Gençler, sorumluluğu omuzlamışlarsa, bırakın yazsınlar!