Hiç goygoyculuk yapmayacağım… Ne birilerinden tepki alırım diye bir korku var içimde, ne de yazdıklarımdan alınır olur diye bir endişem… Çirkinin de çirkini bir dünyanın, kötünün daha kötüsü bir ülkesinde, kendini karanlığa mahkûm etmiş bir halkla birlikte yaşıyoruz… Evet, bu yüzü biraz olsun gülsün diye, gencecik fidanların boynunu yağlı urganlara gözünü kırpmadan uzattığı halk, zalimlerle kol kola girip, çocuklarının öldürülmesini seyrediyor kayıtsız gözlerle… Yarım kalmak ne kelime, daha başlamamış hayatların hoyrat ellerle susturulmasını haklı gösteren vicdansızlara göz yummakla kalmıyor, içten içe alkışlıyor… Yakıp, yıkmaktan başka bir şey bilmeyen, kendileri gibi olmayan herkesten nefret eden “erkek kalabalığının” şuursuz saldırılarına, sessiz duruşuyla onay veriyor… Suç ortaklığı yapıyor kesinlikle…

 

Siyasal görüşü, ideolojisi, hayata bakışı, toplumsal iddiası, pozisyonu ne olursa olsun içinde insan sıcağı taşıyan herkes yaşananları vicdanı kanayarak seyrediyor… Adeta cinnet getirmiş kalabalıklar öfkeyle saldırıyor dört bir yanda; yakıyor, yıkıyor, tabela indirtiyor… Sevginin değil, nefretin dilini yayan zebanilerin sesleri yankılanıyor sokaklarda… Sonuçta bir eğlenceden ibaret olan maçlar bile yarım kalıyor, futbolcular, konuk oldukları kentte saatlerce muhasara altında tutuluyor… Çalıp çırpmaktan başka bir şey bilmeyen bir güruh, din – iman, Allah – Kuran avazeleriyle aklıyor kendini meydanlarda… İnsanın kendi içinde yaptığı en derin muhasebenin ürünü olması gereken din, dünyevi erklere ulaşmanın yegâne aracı haline dönüşüyor…

 

LİNÇ ÇIĞLIKLARI ATANLARIN SIRTI SIVAZLANIYOR

Ve polis şiddeti kol geziyor sokaklarda… Yüksek seslerle insan kanına susadığını haykıran kalabalıklar kollanırken, vicdanının sesini, içindeki yangını dile getirmeye çalışan kalabalıklar coplanıyor, biber gazında boğuluyor. Ellerinde palalar, döner bıçaklarıyla oraya buraya saldıran şuursuzlar kollanıp göz yumulurken, hastane önünde bekleşen acılı insanların üzerine TOMA’lar sürülüyor… Ağacına, kurduna, kuşuna, deresine, suyuna, toprağına sahip çıkmaya çalışanların haklı isyanı zorbalıkla bastırılmaya çalışılıyor… Linç çığlıkları atarak ortalığa ürkü salan kabadayıların, “Her şeyi yapmanıza izin verdik” cümleleriyle sırtı sıvazlanırken, devlet dersinde öldürülmüş bir çocuğun yasını tutmaya çalışanlar meydanlardan kovuluyor… Bunun adına da Türkiye deniyor…

 

Berkin’i de kaybettik işte… O kalın kaşlarının arkasından gülen çocuk, 269 gün yattığı derin uykuyu çok sevmiş olmalı ki, hiç uyanmamayı tercih etti sonunda… Böyle bir ülkeye yeniden doğmak istemedi belki de… Aldığı her soluk zalimlerden çalınmış bir armağandı oysa bize… Karakaşlarının altından açacağı gözleri hayatımıza bambaşka bir ışık olacaktı… Olmadı… İyi, güzel olan her şey gibi o da soldu bu zehirli topraklarda… İnsan olmanın bedelini her zaman en ağır şekilde yaşayan bizlerse hiç suçumuz olmadığı halde bir kez daha utandık insanlığımızdan… Hayat denen ağır yük, bir de bu yüzden karabasan olarak çöktü üzerimize…  Sözün bittiği yerdeyiz… Bir hayatın bittiği yerde her şey susar, ölümün o soğuk yüzü tüm sözcüklerin tüm anlamlarını bozar çünkü… Allah kahretsin. Nasıl bir ülke bu… Ölümün ne olduğunu bile duyumsamayacak yaşta oysa öldürülen çocuklara yas tutmakla mı geçecek ömrümüz?

 

MEÇHUL ÖĞRENCİ ANITI

Dedim ya sözün bittiği yerdeyiz. Sözü Ece Ayhan denen bilgenin tarihin derinliklerinden gelen sızılı sesine bırakmak en iyisi galiba:“Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında / Bir teneffüs daha yaşasaydı / Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür / Devlet dersinde öldürülmüştür // Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu: -Maveraünnehir nereye dökülür? / En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı: / -Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir. //Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor / Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır: / Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım //O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik / Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır: / Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler // Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri: / Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında / Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır / Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.”