Bugün özellikle Müslüman toplumu genelde dünya nüfusu açlıkla fakirlikle boğuşmaktadır.  Dünyanın en zengin 10 insanın serveti 503 milyar dolar ve tüm dünyadaki 1, 5 milyar yoksul insanın karnının doyması için gereken para yıllık 100 milyar dolardır.  Yani sadece en zengin 10 insan servetlerinin beşte birini bağışlayarak tüm dünyada aç insan kalmamasını sağlayabilir.
Durum bu ise yanlış giden bir şey var demektir.  Zengin insan ile fakir insan sayısı ve iki tarafın sahip olduğu para arasındaki bu uçurum küresel planda vahşi kapitalist ekonomilerin uygulanmasına,  bireysel durumda ise mal biriktirmeye,  daha fazla kazanmak için parayı faizle bankalarda depolamaya,  istihdam yaratmayan sadece kazancın arttığı yatırımlara yönelmeye,  gelecek kaygısı nedeniyle yastık altında para biriktirmeye neden olmuş,  bu da farkın daha da artmasına neden olmuştur.
Biz bu konuyu İslam’a ve Kuran’a göre değerlendireceğiz.  Öncelikle Kuran-ı Kerim ihtiyacın ötesinde para,  altın,  mal biriktirmeyi,  evlat sayısıyla övünmeyi istememekte,  mal biriktirmenin insani düşüreceği durumları Ad Kavmi Semud Kavmi ve Firavunun başına gelenlerle anlatmaktadır. 
“Malı,  devşirip depolatacak bir sevgiyle seviyorsunuz.  Yoksulun doyurulmasını teşvik etmiyorsunuz.  Mirası derleyip toplayıp yiyorsunuz.  Malı,  devşirip depolatacak bir sevgiyle seviyorsunuz. ” ( Fecr, 17-20)
Mal biriktirmek tüm zamanlarda özellikle zamanımızda yapılmakta olan bunu yaparken fakiri, yetimi,  yoksulu unutan bir yaşam tarzıdır.  Peygamberimizin hayatını düşündüğümüzde “Bir lokma bir hırka” ile yaşayan bir elçinin ümmeti olmakla övünenlerin yaptığı tam tersidir. Onun sünneti ile yaşadıklarını iddia edenlerin lüks yaşantıları mal varlıkları beş yıldızlı otellerde yaptıkları iftarları düşündürücüdür.  Din adamı unvanlı insanların çoğunun günümüzde yaşananlara ses çıkarmaması ve bir anlamda desteklemeleri şaşırtıcı değildir. 
Tövbe Süresinin 34. ayetinde din adamlarından şu şekilde bahseder. “Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki,  hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıka basa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler.  Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azap muştula! (Tövbe 34)
Kuran da, yoksulları önemseyen onlarla malını paylaşanlardan ve neleri paylaşmamız gerektiğinden de söyle bahseder. “Rablerinin kendilerine verdiğini almış kişiler olarak.  Doğrusu,  onlar bundan önce de iyilik ve güzellik sergilemekteydiler.  Gecenin pek azında yumaktaydılar.  Seher vakitlerinde af dilemekteydi onlar.  İhtiyaç sahibi için,  yoksul için bir hak vardı mallarında onların. ”( Zariyat 1)“Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça,  gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz.  Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir. ” ( Al-i İmran 92)
Bakara Suresi 261 den 271’e kadar infaktan bahsetmektedir.  Bu kadar açık seçik anlaşılır ifadelere rağmen hala bu konunun anlaşılamamış olması da ayrıca düşündürücüdür.  Demek ki biz Kuran’ı yeterince düşüne düşüne idrak ederek okumuyor ya da okumamıza rağmen yaşamıyoruz.
Mallarını Allah yolunda infak edip harcayanların durumu,  yerden,  her başağında yüz dane bulunan yedi başak çıkarmış bir daneye benzer.  Ve Allah,  dilediği kişi için daha da arttırır.  Allah vâsidir,  yaratışını ve yarattıklarını genişletir; âlimdir,  her şeyi en iyi biçimde bilir. ” “Mallarını Allah yolunda harcayıp sonra bu harcadıklarına bir eziyet ve başa kakma eklemeyenlerin,  Rableri katında kendilerine has ödülleri vardır.  Korku yoktur onlar için; tasalanmayacaklardır onlar. Güzel,  yapıcı bir söz,  bir bağışlama,  ardından bir eziyet gelen sadakadan daha üstündür.  Allah Ganî'dir,  cömertliğine sınır yoktur; Halîm'dir,  hoşgörüsüne sınır yoktur.  (Bakara, 261-263)
İnfak’ı insanları aldatmak için bile verenler vardır: “Ey iman sahipleri! Allah'a ve âhiret gününe inanmadığı halde,  insanlara riya için malını infak eden kişi gibi,  sadakalarınızı başa kakmak ve eza etmek suretiyle boşa çıkarmayın.  Böylesinin durumu,  üzerinde biraz toprak varken tepesine şiddetli bir yağmur inip kendisini cascavlak bırakmış yalçın bir kayanın haline benzer.  Böyleleri,  kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler.  Allah,  küfre sapan bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz. ”( Bakara 264)
İnfakı Allah’ın emrettiği şekilde yapanların mükâfatı mutlaka olacaktır: “Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak ve öz benliklerindekini kökleştirmek için infakta bulunanlara gelince,  onların durumu kendisine bol yağmur isabet edip de ürününü iki kat veren bir bahçenin durumuna benzer.  Böyle bir bahçeye bol yağmur düşmese de bir çisenti,  bir nem bile yetişir.  Allah,  yapmakta olduklarınızı tam bir biçimde görmektedir. ” (Bakara 265)
İnfak etmeyenler edindikleri mallarının bedelini mutlaka ödeyecektir: “Herhangi biriniz ister mi ki; altından ırmaklar akan,  içinden her tür meyvesi olan,  hurmalardan,  üzümlerden oluşmuş bir bahçesi bulunsun,  kendisinin güçsüz-çaresiz yavruları da olsun ve bu haldeyken üstüne ihtiyarlık çöksün,  tam bu sırada o bahçeye alevli bir bora isabet etsin de bahçe,  baştanbaşa yansın.  Allah size ayetleri işte bu şekilde açıklıyor ki,  inceden inceye ve derinden derine düşünebilesiniz. ” (Bakara 266)
İnfakı nasıl vereceğimize kadar ayetlerde açıklanmıştır: “Ey iman sahipleri! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkarmış olduklarımızın temiz ve güzellerinden infak edin.  Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız pis/bayağı şeyleri vermeye kalkmayın.  Bilin ki Allah Ganî'dir,  cömertliğine sınır yoktur; Hamîd'dir,  bütün övgülerin sahibidir/övgüye layık olanları gereğince över.  (Bakara 267)
Tabii ki Rabbimiz bizim içine düşeceğimiz korkuları kaygıları bilmektedir.  Eğer malımı infak edersem parasız kalır mıyım? Fakirleşir miyim? Yine Allah bunu bize bildirmektedir: “Şeytan sizi fakirlikle korkutur,  size görünür görünmez çirkinliklere sürükler,  Allah ise size kendisinden bir bağışlanma ve lütuf vaat eder.  Allah,  Vâsi'dir,  Alîm'dir.  O,  hikmeti dilediğine verir.  Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş demektir.  Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz.  Hayır olarak harcadığınız,  adak olarak adadığınız her şeyi,  Allah mutlaka bilir.  Zalimlerin yardımcıları olmayacaktır. ” (Bakara 268-270)
Cenab-ı Allah ayetlerini o kadar açıklıyor ki Kuranı Kerim’de her şeyi bulamayız diyenlere de cevap niteliği taşıyor.  İnfakı ne şekilde yapabileceğimizi açıklıyor : “Sadakaları açıklarsanız bu da güzeldir.  Ama onları gizler ve yoksullara bu şekilde verirseniz,  bu sizin için daha hayırlıdır; günahlarınızdan bir kısmını örter.  Allah,  Habîr'dir,  yapmakta olduklarınızdan gereğince haberi vardır.” (Bakara 271)
Tüm bu ayetlerin ışığında malının kırkta birini vermeli,  diyerek fakirin ve yetimlerin zenginler üzerindeki haklarını teslim edemeyeceğimiz ortadadır.  Fakat tam bir sosyal yardımlaşmayı sağlayacağımız fakiri,  yetimi,  mazlumu düştüğü yerden kaldıracak eli infak kurumu ile uzatabiliriz.  Bu Kuran’ın Müslümanlara yüklediği görev,  emanetin yerine ulaştırılması ve Allah’ın emrini yerine getirmektir.
Bu; iyiliğin hakim olması,  paylaşmanın vereceği huzur ve mutluluğun topluma hakim olması için hayırda yarışmanın,  takva elbisesi giymenin yollarından biridir.  Akıl ve ilim ve iman bu yolun hep beraber yürünmesinin şart olduğunu söylemektedir.
KURAN’IN MUCİZELERİ
İSKELETİMİZİN MÜKEMMEL YARATILIŞI
Bakara süresinden alıntıladığımız ayet, kemiklerin kasla sarılması vurgulanmaktan önce iskelet yapımıza dikkat çekmekte ve bu yapıyı incelememizi teşvik etmektedir. Bu ayeti okurken, Kuran’daki bilimsel mucizeyle beraber, Allah’ın vücudumuzda oluşturduğu yaratılış mucizesini de kemiklerimiz bağlamında düşünelim.  Bir mühendislik harikası olan iskeletimiz, her biri ihtiyacımıza göre ölçülüp biçilmiş değişik boyutlarda 206 kemikten meydana gelir. İskeletimiz, eklemler ve bağlarla birbirine tutturulmuş; atlama, koşma, eğilme,  oturma ve benzeri hareketler için ölçülerek, planlanarak inşa edilmiş bir kemik kuledir. Her hareketimiz de iskeletimizi farkına varmadan, zorlamadan kullanır, iskeletimizin hizmetimize verilmiş olması sayesin de günlük hayatımızı sürdürürüz. Örneğin bir kitabın sayfalarını çevirirken kaç eklemimizi kullandığımıza dikkat edin. Omuz, dirsek, bilek ve parmak eklemlerimiz her biri nasıl da kolaylıkla birbiriyle uyumlu bir şekilde kullanırız. Hem de iskeletimizin hiç farkına varmadan…
Bu eşsiz mimari yapıya ister mühendis ister doktor gözüyle bakınız, bu yapı karşısında bildiklerinizin ne kadar yetersiz kaldığını göreceksiniz. İskeletimiz vücuda dayanarak oluşturur, organlarımızı mükemmel bir şekilde korur, sinir ve kas sistemlerinin bağlantısını sağlar ve vücudun hareketlerini gerçekleştirmesinde en önemli görevi üstlenir. İskeletimizin her parçası kendi farklı görevlerini mükemmel bir şekilde terine getirir. Kafatası ve leğen kemiğinde olduğu gibi kemiklerin hareketinin sakıncalı olduğu yerlerde eklemler sabittir. Hareketin gerekli olduğu kalça veya omuz gibi yerlerde eklemler oynaktır. Boyun omurundaki kemikler, başın kendi ekseni etrafında 180 derece dönmesine imkan verecek şekilde yaratılmışlardır. Bu sayede aşağıyı, yukarıyı ve her iki yanımızı görmek için bütün vücudumuzu döndürmek gibi bir zahmete katlanmaksızın, sadece başımızı çevirmemiz yetmektedir. Akciğer ve kalp gibi organlarımıza yakın yerdeki kemikler bu organları koruyacak ve bu organların çalışmasını aksatmayacak şekilde yaratılmışlardır…
 Bir beton arma binayı ayakta tutan kolon, kiriş ne ise, insanı ayakta tutan iskelet sistemi de odur. Ancak düşünen bir insanı hayrete düşürecek nokta,  modern binalarda iskelet sistemi bina ağırlığının % 60-70’ini oluşturduğu halde, insan iskeletinin toplam insan ağırlığını % 15 kadarını oluşturmasıdır. Bu hafif iskeletin dayanma gücü ise çok yüksektir. Mesela uyluk kemiği dikey vaziyette bir ton ağırlığı kaldırabilecek kapasitededir. Kemiklerimizde sağlamlık ve esneklik mükemmel ölçülerle buluşturulmuştur.
İskeletimizin bir yağlanma sistemi vardır ki, sırf bu sistemin detayları sayfalara sığmaz. Vücudumuzdaki her bir eklem kendisi için gerekli özellikteki yağlarla düzenli olarak yağlanmaktadır. Her hareket ettiğimiz de bir biri üstünde hareket eden sürtünen omurların aşınmasının disk denen dayanıklı kıkırdaklarla önlenmiş olması da yaratılış planımızın ayrı bir bölümüdür.
İskeletin harika yaratılışın çok az bir kısmını anlattığımız bu bilgiler bile Bakara Suresi 259. ayette “Kemiklere bir bak…” denerek, niye gözlerimizin iskeletimize çevrildiğini göstermektedir. Bir çiğnemlik et, anne karnın da kemiklere çevrilirken bu mükemmel yaratılış başlamaktadır. Daha sonra bu sistem kadar harika olan kas yapımız da yaratılacaktır.
“Allah her dişinin neye gebe olduğunu,  rahimlerin neyi eksiltip,  neyi artırdığını bilir. O’nun katında her şey bir ölçü iledir.” (Rad 8) (Kuran Araştırmaları Grubu)