Birkaç gün önce, İçinde Zonguldak’ında bulunduğu havası kirli şehirler açıklandı ya, içime kaçtı umudum, bir kez daha eyvah dedim, biz iflah olmayacak mıyız, ders almayacak mıyız yaşadıklarımızdan.

İyiye dair herhangi bir anket sıralamasında güzel bir haberde, ne hikmetse adını yazdıramayan Zonguldak, nerde iç karartan bir durum söz konusuysa, nerde kendine zarar verecek bir halt varsa oradan başını belaya sokup giriveriyor içeriye ama kapıdan ama bacadan.

Havasının kirliliğinden mi zihinler kirleniyor, yoksa kirli zihinler mi havasının da canını okuyor bunun cevabı malum.

Gazeteci arkadaşım Adnan Küçük Var’ın sıklıkla dile getirdiği gibi 629 adımlık bu şehrin, kara alın yazısı değişmedi gitti. Kabullendik belki de, ya da işimize geliyor böyle olması, diğer türlüsü cesaret ve gayret gerektiriyor, buda bizim kimyamızdan mütevellit ufukta görünmüyor.

Atanan, seçilen bürokratıyla nicedir iki yakası bir araya gelmedi Zonguldak’ın.

Yerel ve genel yönetimlerden yana “burada hiçbir siyasi yönetim ayrımı yapmıyorum” henüz becerikli bir işleyişle yönetilemedi, biçimlendirilemedi Zonguldak. Çünkü hatır gönül işiyle yola zoraki koyulmalar oldu, onlarında öncelikleri belliydi.

Yakasından çekiştirmek onu serseme çevirmek iş değil. İcraat denilen eylem, toplum yararına olduğunda amacına ulaşır. Ve bunun kararı da birlikte alındığında anlam kazanır.

Bir futbol müsabakasında golü kendi hanesine yazdırabilmek için pas vermeyen bencil futbolcu mantığıyla, hayaller hayata geçemiyor ne yazık ki. Hayatın birçok evresinde takım oyunu gerekiyor, ortak akıl, ortak bilinç bir de.

Bu kent ne yazık ki yüzünü gülümsetebilen bir babayiğitle henüz tanışmadı.

Yetkisiz yönetimlerden de, etkisiz yönetimlerden de yıllar yılı nasibini aldı.

Kaç adım olduğunun üstüne basılıyor olması, beceriksizliğin yüze vurulması aslında.

Yıllardır alt yapı çalışmaları, özellikle kanalizasyonlar, kaldırımlar, asfalt çalışmaları tamamlanamadı, kırıldı yıkıldı, şöyle adamakıllı iş bitirici bir zihniyetle köklü bir çözüme kavuşmadı. Her kırılan, yıkılan yeriyle de içinde yaşayanların haliyle kalbi acıdı.

Velhasıl yakasından çekiştirilen bir miskinlikle, canına okundu her adımının.

Basının sıklıkla kamuoyunun dikkatine sunduğu gelişmelerin ışığında, yıkılma kararı alınan yerler gündemin ortasına kondu kaldı. Otoparksız hastaneye sahip olmak, inşaatı tamamlanamadan başımıza bela edildi.

 Memurlar Lokali’nin yıkılması gerektiğine dair, kaç satır yazı yazıldı yerel basında. Kız Meslek Lisenin keza, aynı şekilde yıkılmasına dair alınan karar birbirine düşürdü duyarlı duyarsız insanları. Fevkani Köprü, Merkez Çarşısı, Maden Mühendisleri, İskele, Lavuar alanı derken, çıkmaz bir çukuru andıran zihin çöplüğünde, debelenir oldu Zonguldak.

İç açıcı bir gelişme görebilmek, şu durumda imkânsız görünüyor.

 “Protokol camii olarak inşaatına başlanılan bittiğinde UZUN MEHMET adını alan Camiyi ayrı bir yere koyuyorum.”

Eğer varsa gözden kaçan herhangi bir iç açıcı gelişme, birbirimize olan inancımızı yitirdiğimiz için onun da kıymeti kalmıyor demektir.

Bütün bunların gölgesinde gündemin içinde en çok zikredilen konulardan sadece bir kaçı bunlar, eminim çok daha fazlası var Zonguldak’ın kalbini kanatan, yüreğini acıtan.

 Peki, bu koşullarda mutlu olabilir mi Şehir insanı. Böylesi bir hengâmenin içinde tarafların dahi bertaraf edildiği bir zihniyetin içinden, başarı gelir mi?

Ben yaptım oldu, ya da olmadı savunması, yaraya merhem olur mu?

İş bilmezlik gördük ki bulaşıcıdır o yüzden iki yakası bir araya gelmedi bu kentin,  o yüzden birbirimize dolanıyoruz her adımında.

 Ve mutlaka canını yakıyoruz can olamadıklarımızın. Ben yaptım oldu dediğinizde ise bilin ki hiç olmuyor, hem de hiç olmuyor.

Şu şeytanın bacağını kıralım artık Zira başka ZONGULDAK yok…