Ne bizim gariban gazete Hürriyet, ne de ben baba bir yazarım… Yazacaklarımı seçim sonuçlarının belli olmasından vazgeçtim, sandıklar bile kapanmadan kaleme almak zorundayım ne yazık ki. İlk sonuçlar belli olup, kimilerinin pılını pırtısını toplayarak derin bir hayal kırıklığı içinde evlerine yollandığı sırada bu yazı basılmış olacak çoktan… Herkesin büyük bir hevesle seçim sonuçlarını tartıştığı bir günde, kazananların coşkusunu yansıtmayan bir yazı ne kadar okunur o ayrı bir mesele… “Kodum mu oturtan”, “vurduğu yerden ses getiren” bir yazar olmadığım, kıymeti kendinden menkul yazılarımı gönül telinde titreştiğim az sayıda insana okutabildiğim için bunun bir kıymet-i harbiyesi de yok bence…

 

Bana sorarsanız, bu yazıyı, yalnızca Zonguldak Valisi, eski ve yeni Zonguldak Belediye Başkanı, Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürü, TTK İnşaat Emlak Daire Başkanı, İl Milli Emlak Müdürü, Zonguldak Cumhuriyet Başsavcısı ve Memurlar Lokali’nin yazıma konu olan paragöz müstecirinden mürekkep 8-10 kişilik bir “okur topluluğu” okusa yeter. Muhatapları onlar çünkü… Ama dedim ya, bunca yıldır şurada burada yazıp çizerim,  şerbetliyim epeyce. İddia ediyorum ki ismini zikrettiklerimin tamamı görmezden gelecek…  Kiminin haberleri bile olmayacak, olanlar da burun kıvırıp geçecek… Topu tüfeği üç beş yüz kişi tarafından okunan, her ota muhalefet yapmaktan başka bir marifeti olmayan, sesini en yakınındaki insanlara bile duyurmaktan aciz bir düşkünü dikkate almaları için bir neden var mı, onu da tartışmak gerekir elbette…

 

SEÇİM DÖNEMİ BİRİLERİ İÇİN HASAT ZAMANI

Biliyorsunuz bizde seçim dönemleri, oy derdinde olan siyasetçilerin fırsatçıları bile incitmekten korktuğu zamanlardır. Fırsatçılar içinse seçim dönemleri avın da ötesinde hasat mevsimi gibidir adeta. Normal dönemlerde de gözü kara olsalar da,  bu tür Araf dönemlerinde kanuna, hukuka, kentçiliğin yerleşik ilkelerine aykırı işleri yapmaları çok daha kolaydır.  Her ne kadar gelen ağaları, giden paşaları olsa da, seçim sonrasının havası pusludur ayrıca… Yasalara aykırı işleri,  körün gözüne sokar gibi hiç sakınmadan yapmaları kısa sürede yapmaya çalışmaları biraz da bu yüzdendir… Yaptıkları her şey, hep yanlarına kâr kaldığı için sakınmalarını gerektiren bir neden de yoktur aslında…

 

Vali her gün önünden geçer, gördüğü manzara karşısında, “Bu ne rezalet yahu” demez. Çok zorlanırsa, “Bu belediyenin işi, bana ne” deyip çıkar işin içinden… Belediye Başkanı, onca yazılıp çizilmesine, kendisine defalarca sözlü olarak anlatılmasına karşın olan biteni görmezden gelir. Oradan kazanacağı bir iki oyun, kendisine yüzlerce oy ve çok büyük itibar kaybettirdiğinin farkında bile olmayacak kadar da siyaset körüdür. Tepkisini sağda solda dedikodu yapmanın ötesine geçirmeyen kamuoyu da, sözcüğün tam anlamıyla, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” ikiyüzlülüğü içindedir. Bundan sonrasıysa gözünü karartanın tümüyle insafına kalmıştır artık.

 

KAMUOYU DÂHİL HERKES SUÇLU

Sadede gelelim. Memurlar Lokali TTK’den kiralanarak yıllar önce düğün salonuna dönüştürüldü. Yazacaklarımdan dolayı, dileyen mahkemeye verebilir, TTK yöneticileri, temiz olduğuna kesinlikle inanmadığım ilişkilerle müstecirinin sürekli eklenti yapıp, mekânı akıl almaz bir şekilde büyütmesine göz yumdu. Yalnızca kurum arazisini değil, çevresindeki hazine arazilerini de içine katan çirkin yapılaşmayı derin bir sessizlik içinde seyretti. Yasalar kiraya verilen bir mülkün etrafına bu şekilde eklentiler yapılması kira kontratının feshini gerektiren esaslı bir nedenken hiçbir adım atmadı…

 

Belediye yönetimi başkanı, teknik personeliyle kulağının üstüne yattı. Lavuar Alanı’ndaki hazine yerlerini, sözde kamunun çıkarlarını koruma adına belediyeye bile devretmeyip, Zonguldak’ı köy kalmaya mahkûm eden Milli Emlak Müdürlüğü arazisine sahip çıkmadı. “İstinat duvarı” gerekçesi ile başlayıp, “teras düzenlemesi” iddiasıyla süren çalışma bilmem kaç yüz metre karelik bir alanın kazanıldığı, iki katlı bir çirkinliğe dönüşürken, müstecirine de devasa bir düğün salonu kazandırdı. Ortaya çıkan garabetin izinli mi, izinsiz mi olduğu tartışmasını yapmak bile abes, böyle bir izni veren de en az yapan kadar suçlu çünkü… Evet, herkesin gözü önünde bir kent suçu işleniyor. Kentin en ortalık yerinde, herkesin ortak malı olan topraklar yağmalanıyor. Birileri de haktan, hukuktan söz ediyor… Bize de sormak düşüyor: Bu kentte vali, belediye başkanı, cumhuriyet savcısı, şehircilik müdürü var mı?