Memur, devlet hizmetinde aylıkla çalışan kimse, görevli. Bir işle görevlendirilmiş olan, yükümlü. Arapça emir veya emr kökünden gelmekte olup emredilen anlamında mastar isimdir.

657 Sayılı Devlet memurları kanununun 7. Maddesi

Tarafsızlık ve devlete bağlılık: Madde 7  nin  1.  Cümlesi devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar..

Sendika:  Çalışanların sosyal, ekonomik hak ve çıkarlarını korumak, sorunlarını çözme amacı ile kurulmuş ekonomik öğeler taşıyan, devlet, siyasi parti ve iktidar örgütlenmelerinden bağımsız örgütlerdir.

Yazılı kanun devlet memurlarının siyasi partilere üye olamayacağını belirtmektedir. Hiçbir devlet memuru da siyasi partilere üye değildir.  Eğitim İş kolunda da;   aynı iş kolundan olmasına rağmen dört adet sendika vardır. Bu sendikaların da  hangi siyasi partiye yakınlık duyduğu bir realitedir.  Devlet memuru siyasi partiye üye olmasa bile, üyesi olduğu sendikanın  eğilimine  sahip olduğunu düşünebiliriz.

 Örneğin    A   sendikasının genel  başkanı  sendikacılığı bırakıp siyasete atıldığında;  sendikasının  siyasi düşüncesine uygun olan partiden milletvekili olabilmektedir. Kısaca sendikalar amiyane tabirle siyasetin KRALINI yapmaktadırlar. Madem devlet memuru  sendika aracılığıyla siyaset yapabiliyor. Ya Sendikalar birleşsin ve asli tarifinin  gereğini yerine getirsin.

Ya da  devlet memuruna siyaset yapma hakkı verilsin. 

Bir devlet memuru hangi siyasi ideolojiye, yaşam biçimine sahip olursa olsun verdiği hizmette ve kamu görevini yerine getirirken    adaletten ayrılamaz. Hiç kimseye ve sınıfa ayrıcalık tanıyamaz. Memur kamu görevini yerine getirirken bu hususlara dikkat etmez ise bu bir suç teşkil ettiği gibi aynı zamanda ahlaki de olmaz.

 Her kesimden insanın siyaset yapabildiği ülkemizde memur neden siyaset yapamıyor.  Devletin tüm işleyişinde aktif olarak rol alan  devlet memurunun ;  kamu kaynaklarının etkin  verimli kullanılabilmesi için  değer üretebileceğine ; kurumların işleyiş ve iletişim hızına büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum.    Siyasi partiye resmi olarak üye olduğumuzda ne değişir ki ?  Sadece şeffaflaşmış oluruz.  Bu durum işimizi yaparken etik ilkelerden ayrılacağımızı mı  gösterir?  Devlet memurunun  her ne olursa olsun bir kişiye yada zümreye imtiyaz sağlaması suçtur. Devletin görevi de  bu suça karşı caydırıcı önlemleri almaktır.  Meslek yaşamımda, memuriyet seviyesinde kapıdan giren ve bir arzuhalini bildiren  herhangi bir kişiye  ayrıcalık yapıldığını görmedim.   Ancak memurun memura sendikal gücünü kullanarak ayrım  yaptığını gördüm.  Malum olan aslında her bireyin siyaset yaptığıdır. Sadece malumu ilan etmek gerekir.

2016 yılında kaybettiğimiz   mertliğiyle, bilgeliğiyle  hayırla andığım, Eski Zonguldak Vali Yardımcısı Ahmet ÜLKÜ AKTUĞ dan  dinlediğim  La fontaine masalıyla bu gün için ayrılalım..

Kurt ile Kuzu Masalı

Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar susayan bir kurt su içmek için dereye inmiş, tam içecek, başını çevirmiş; bakmış, bir kuzu. Körpecik,  gencecik, tüyü yeni bitmişlerden.  O da kurdu görmüş, bacakları tir tir titreyerek bakıyormuş.

Kurt kulaklarını dikleştirmiş, dik dik süzmüş kuzucuğu:

“Heyy!!  Bana baksana sen,” demiş. “Ne yapıyorsun ora da, söyle bakayım?”

“Hiç,” demiş kuzucuk, “su içiyordum.” “Niçin doğru dürüst suyunu içmiyorsun, peki?” “Anlamadım,” demiş kuzucuk. “Anlamamışmış! Ben şimdi sana anlatırım. Benim içeceğim suyu ne halt etmeye bulandırıyorsun; sende hiç utanma arlanma yok mu?”

“Senin suyunu bulandırmak mı? Ama bu olanaksız. Sen yukardasın, ben aşağıda. Irmak da yukardan aşağıya akıyor. Aşağıdan yukarıya değil ki…”

“Demek, öyle…” demiş kurt. “Demek… Ha ha, şimdi tanıdım seni, şimdi. Sen değil miydin, geçen yıl anama bacıma söven, ha, sen değil miydin?”

Kuzucuk şaşırmış:

“Kesinlikle hayır” demiş. “Ben daha bu yı| doğdum, geçen yıl hayatta bile değildim.”

“Öyle mi? O zaman, sen değilsen mutlaka senin kardeşindi.”

“O da olanaksız” demiş kuzucuk. “Benim hiçbir zaman kardeşim olmadı. Ben bir ananın bir babanın tek kuzusuyum.”

“Vay beni yalancı yerine koyuyorsun ha, öyle mi? Saklama, saklama, biliyorum. Çobanlar söylediler, anama bacıma söven sizin aileden biriymiş. Artık siz çok oldunuz, yüz verdik diye tepemize çıktınız. Ben şimdi seni bir yiyeyim de bütün kuzuların koyunların aklı başına gelsin!”

Böyle demiş, kuzuyu oracıkta yemiş.

Masaldaki öğüt: İnsan güçlüyse, yapacağını yapar, zayıf olanın hakkından gelir. Haksız bile olsa, zeytinyağı gibi üste çıkar.