Elif kızımızı dün toprağa vermiştik. Onun üzüntüsü, başka kızlarımızı da düşündürerek, beynimi yangın alevleri gibi yakıyordu.

     Geç yattım. Yatarken iki genç kız görüntüsü izledim, elleri kelepçeli insanımsılar eşliğinde. Çevremizi, kötü hava koşullarına karşı uyaran tufan haberlerini de önemsedim. 

     Uyumuşum. 

     Dörtte, beşte uyanırım bir önceki günün dürtüsüyle. Bu sabah, beşte, bir düş dürttü beni, uyandım. 

     Ormanın derinlikleri. Issızlık.Yol kıyıları kayalık, dikenlik. Başka araç da yok. Çevreyi izleyen gözlerime bir kadın karaltısı takıldı çalıların arasında. Bağırdım panikle:
     "Bir kadın!" 

     Otobüsün şoförü de gördü kadını, bizim heyecanımıza katılıp kenara yaklaştı, durdu. Hemen indim. İpince, giysileri parçalanmış kadını, kucaklayamadan, kolundan tutup arabaya doğru... Bir iki kadın devreye girdi. Onların da yardımlarıyla kadını arabaya aldık. Yanındaki gölgenin bir çocuk olduğunu geç fark ettim. Kadın, inilder gibi:
     "Çantam kaldı aşa..." 

     Fırladım açık kapıdan. Kadının sesini duydum:
     "Necmi öldürür onu?" 

     Necmi mecmi dinlemedim. Dağınık eşyaları topladım çabucak. 
      O ara otobüs hareket etmişti.  Bağırdım, tepindim. Şoför duymadı, görmedi beni. Sisten plakayı ... 

     Yolcuların uyarılarıyla fark edilirim diye bekledim boşuna. Yokluğum fark edilmedi belli ki! 

     Issızlıkta, yalnızlıkta, kurt çakal sesleri bile yoktu. Korku vardı. 

     Korkuyla uyandım.

     Gözlerimi açamadım, gerçeğe dönemedim bir türlü. Büyünün kucağına yine dalmışım. 

     Düşün ikinci bölümü mü, bilmiyorum. Yoksa ben mi uydurdum? 

     O korkulu bekleyişte, yılan gibi sokuldu bir araba. Kapı açıldı. Usluca girdim kapıdan. Beni götürenin yüzüne bakamadım. Necmi miydi acaba? 

     Eyvah! 

     Kurguyu bir kadın eli bitirdi. Eşim yanımdaki perdeyi çekti. Bana, gölgesinde serinlediğimiz kivi dallarını gösteriyordu. 

     Dallarda yapraklar savruluyordu. Kulaklarımda rüzgârın uğultusu, yapraklarda damla sesleri. 

     Ta uzakta bir araba gürültüsü. 

     Düşümü rüzgârın, selin öyküsüne bıraktım artık. Bakalım o öykü yangınları mı söndürecek? Yoksa... 

     Biraz uyuyayım Necmi düşümü delmezse.

     Sonra günaydınlaşırız.