STEFAN ZWEIG
                (79 sayfa) 

     
     Yazar R, geziden döner. Uşağı bir mektup verir. Mektup, çocuklukta- gençlikte karşı komşu olan kadından gelmiştir.          

     Kadın, çocukluktan beri yazara hayrandır. Farklı eşyalar, kitaplar ilgi çeker. Fark edilmek isteyen kız, daha on üç yaşında, kitap okur, piyano çalar, sınıf birincisi olur, yazarı kapı deliğinden izler. Yazar ilgisizdir. 

     Kız on beş yaşındayken anne dul bir adamla evlenir. Taşınma kaygısıyla çok üzülen kız, gece yarısına kadar yazarı bekler, yazar evine bir kadınla gelir.

      Geçmişi anlatıp mektup yazdığı güne gelir. Çocuğu olur. Hep yazarı düşünür. Onun kitaplarını alır okur. Toplumdan uzaklaşır. 

     Mektubu yazdığında Viyana'dadır.    Yazara yakın olabilmek için aileyi ikna eder, bir giyim mağazasında çalışır. Yazarı sokağında izler, yazarın kendisini tanımayışına üzülür. 

     Yazar peşindeki kızı fark eder. Yemek yerler. Yazarın evinde birkaç kez birlikte olurlar. 

     Yurt dışına giden yazar kadını aramaz, ona bir satır bile yazmaz. 

     Kadın, sevgisine acınma duygusu katmamak için yazara çocuktan söz etmez. Çocukla birlikte olmak ona yazarlaymış mutluluğunu verir. Çocuğu yoksulların arasında doğurmuştur. Zor yıllar yaşamıştır. 

     Birlikte olduklarında yazar kadına dört beyaz gül vermiştir. Kadın her doğum gününde bir beyaz gül gönderir. 

      Kadın, yazar gibi ünlü olmasını istediği çocuğunu iyi yetiştirebilmek için zengin çevrede kendini satar. Yazar bir gün çağırır beklentisiyle evlenme tekliflerini kabul etmez. Sevdiğinin ilgi göstermediği bedenini başkalarından sakınmaz, namus duygusu körelir. 

     Yazarın evinde birlikte olurlar. Yazar, vazosuna koyduğu gülleri gönderen, çocuğunun annesi kadını tanımaz. Kadın yine de birliktelikten mutludur. 

      Kahvaltıda yazar, Afrika'ya gideceğini söyler. Kendisini köle gibi seven, çocuğunun annesi olan kadın, o gece için para verilince yıkılır. Parayı kendisini tanıyan yazarın uşağına verir, ayrılır. 

      Kadın, ölü çocuğunun başında, yaşama bağlayacak bir şey kalmayınca, ölümü seçer.  Sonra mektupla, olanları anlatır, sevgisini belirtir; yazardan bir tek beyaz güller alıp vazoya koymasını ister. 

       Mektuptan etkilenen yazar olanları yine tam hatırlayamaz. Her şey rüyada görülmüş gibidir. Mavi vazonun doğum gününde ilk kez boş olduğunu görünce korkudan sıçrar, ölümü ve ölümsüz aşkı düşünür. 


    Yorumum:
    Bu kitabı okurken çok duygulandım. Roman bana bizim halk öykülerini, mesnevileri, masallarımızı düşündürdü. Aşkın, tutkunun böylesi her zaman görülmez. Karşılıksız, tek yönlü ve ölümüne... 

     Özellikle erkeğin umarsızlığı, kadının erkeğe köle gibi bağlılığı ve onun için her şeye katlanışı (zenginlerle para karşılığı ilişki de dahil) okuyucuyu sarsıyor. Ben bir okuyucu olarak öfkelendim. 

     Yazarın aşkı ve ölümü tanıması için çocuğun-annenin ölümleri zor bir ders oluyor.

      Ben asıl, çocuk yaşta bir güzel kızın ünlü birine tutulmasını taktım kafama. Aile yapısının zayıflığı, çevre iletişiminin olmayışı boşluğu kötü doldurmaya neden oluyor.

     Yazarın, zengin diğer adamların her zaman görünüşle, parayla insanları sömürmeye hazır oldukları da önemli dersler veriyor.

     Roman kurgu olarak çok başarılı. Mektupla anlatım ilgiyi artırıyor. Yazar kişileri de iyi vurgulamış.

     Erkek dünyasında kadınların çektikleri, erkeklerin kadın dünyasını hırpalayışları, sorumsuz davranışları kurgu ortamında acıklı bir biçimde verilmiş.

      Küçücük bir roman, kolay ve çabuk okunuyor.

      Bilinçsiz, kör bir sevgi! İlginç bir sevgili! 

       KİTAP ZOR ZAMAN DOSTUDUR.