Biz insanlar, günlere, aylara yıllara anlam yüklemeyi o kadar çok seviyoruz ki,  yetmiyor bir de adam akıllı bel bağlıyoruz zamanın illüzyonlarına.

Şimdi de Şubat ayıyla başımız belada!

Ekranlarda reklam pastasının içinden kaymağını yiyenleri izledikçe, ister istemez ağzı sulanıyor insanın. Sulanıyor da sonrasında hazımsızlık gibi bir virüs bulaşıyor.

Manava, kasaba, markete gidip, oncacık parayla nasıl alış veriş yapacak benim yurttaşım diye düşünmezler de, faturalarda cabası, mücevher nerden, nasıl alınır, düşündürtürler! 

 Ekranlarda, pırlatalar, altınlar yakutlar ve onu olmazsa olmaz edasıyla ballandıra ballandıra anlatanları izledikçe, köşe kapmaca oynuyorum zihnimle.

Ekonomisi yere çakılmak üzere olan vatandaşın, emeklinin, işçinin halinden niye anlamazlar ki.

Parası olanın ne işi olur reklamla, gider kuyumcuya alır hasını zaten.

Bir de şu içimden geldi deyip de nal gibi mücevherleri sunmuyorlar mı yeminle ekranın camını kırasım geliyor.

Merak ediyorum doğrusu, kaç orta gelirlinin, kaç asgari ücretlinin içinden gelme olasılığı vardır.

Reklamdaki ürünün maliyetine mi yoksa reklamdaki figürlerin aldıkları ücrete mi hayretler edeceğiz şaşırıyor insan. Şubat ayını da böylece günahkâr yapıyor kapitalizm.

Güya on dört şubat sevgililer günü, sadece sevgili olanların günü, öyle buyurmuş muhteremler, o yüzden sevgililer günü, pırlantasız, altınsız kutlanmaz, racona ters.

Şöyle öpüversen sevgilinin dudağından, bir sarılıversen sımsıcak olmaz mı? Olmaz.

İllaki bir kuyumcuyla muhatap edecekler seni. İllaki kredi kartının canını okutacaklar sana.

Nakit zaten malum olduğu üzre hak götüre.

Ha bir de, sevgililer günü ya hani, sen bunu gel de evli barklı olan kadınlara bi  anlat bakalım anlatabilirsen.

 Onları canı can değil mi? Ne eksiği var Bergüzar Korel’ den Seda Sayan’ dan  ne eksiği var saçını süpürge etmiş kadının  onlardan.

Şubat ayı dert ayı valla! Sevgililer günü deyip geçmeyin, sadece mücevher işiyle bitmiyor ki mesele.

Hadi gittin bir kuyumcuya, böldürdün on ikiye, aldın bit kadar bişey, bunun bir de sürprizi var, yemeği var dimi. Öyle evde baş başa falanda olmuyor bu yemekler, gösterişi var, selfisi var, sosyal medyası var, var da var.

Dışarı çıkacaksın mutlaka mekânların en uygununa baksan bile ayvayı yedin, onu böldürme şansın da yok, peşin peşin yani.

Bitti mi peki, nerde daha da vahimi var. O bit kadar pırlantayı zar zor karına aldın ey âdemoğlu, peki sevgilin yer mi bunu.

Hele bir de karına aldığın pırlantadan söz edersen geçmiş olsun, intikam yemini edip, o sevgilin sana boyunun ölçüsünü öyle bir aldırır ki, sen aşkımdan ölüyor zannedersin.

Ah o kuyumcu faturasına kurban ol, sevgilinle karını karşı karşıya getirdiğin an bittin sen. Öyle bir fatura keser ki sana, ek iş bulsan da evdeki bulaşıkları yıkasan da nafile iflah olmazsın artık.

Bitti mi peki mesele, nerdeee.

 Bu işin bir de çiçeği var, eskiden bir dal gül alınır kadınlar koklar koklar dururdu, kurusunu bile saklarlardı ne işe yarayacaksa,  san ki maneviyat kaldı da, sanki kalanla da yetiniyoruz da.

Şimdilerde orkide moda, hem de tek dalı olan değil, üç beş dallı, rengârenk olanları revaç da. Çiçekçi deyip geçme sakın, birden fazla alıyorsan, yani hem karına, hem sevgiline, bak söylemedi deme, oda kredi kartının belini bükecek kadar yeminle.

Ah ah, her ne kadar Halit Ergenç içimden geldi dese de, içinden gelerek altından kalkılacak bir mesele değil bu mesele.

Bugün bir Şubat mesela, sen bunu on dört şubata kadar bi düşün, sonrası zaten bir sonraki şubata kadar seni düşündürecek.

Faturalarla aşk başkadır,  pek sevişilir kendileriyle. E o zaman sevgililer gününüz şimdiden kutlu olsun. Bir şansınız olabilir yine de, evliler günü talep ediniz kapitalist efendiden, en azından bu kadar yorulmazsınız, hem de birbirine karıştırmazsınız meseleyi.

Hanımlar tercih sizin mesele bundan ibarettir.

 Gülümseyin kamera siz de…