Hani, “İnsanın kendine yaptığı kötülüğü düşmanı bile yapamaz” diye bir söz vardır ya, bu söz ölçüp biçilip Cumhuriyet Halk Partisi için söylenmiş sanki. AKP sözcülerinin kendilerine uzatılan mikrofonlara ağızlarını yaya yaya söylediği, “Allah başımızdan CHP gibi ana muhalefeti eksik etmesin” sözlerine kızarak da olsa hak veriyorum bazen. Parlamentodaki kısırlığı, birkaçı hariç başına geçtiği yerel yönetimlerdeki basiretsizliğiyle CHP, AKP’nin elini güçlendirmek için ne gerekiyorsa yapıyor çünkü. Kendisiyle birlikte toplumsal muhalefeti de erittiği gibi, ülkeyi, bitimi olmayacak bir şekilde AKP karanlığına teslim ediyor… Kimse kusura bakmasın, bugünkü haliyle CHP, İdris Küçükömer’in on yıllar öne “Türkiye’de sağ soldur, sol sağdır” şeklinde yaptığı kakofonik saptamayı haklı çıkaracak uygulamalara imza atarak solu da tüketiyor…

 

Hepimiz izliyoruz, ülkedeki politik gelişmelerde durmadan zikzaklar çiziyor CHP. Çözüm sürecine sınırsız kredi açtığını söyledikten sonra geliştirdiği hamasi dille tam tersi bir görünüm sergiliyor örneğin. Kılıçdaroğlu’nun “Barışı kim istemez” sözü, “devlet, terör örgütü ile pazarlık yapamaz” şeklinde devleti kutsayan haykırışlarla bastırılıyor. Yeniş anayasanın yazım sürecinde 12 Eylülcü anlayışlara, değişmez kalıplara takılıp kaldığı için, AKP’den daha özgürlükçü bir dili bir türlü koyamıyor ortaya. Kendi içindeki “şahin kanadı” dizginleyip o dili kurabilse, AKP’nin art niyetlerini de, ikiyüzlülüğünü de, gizli ajandalarını da, samimiyetsizliklerini de çok daha net bir şekilde koyabilecek ortaya. Her şeye karşı çıkmakla malul, edilgin muhalefet tarzı ile topluma derdini anlatamadığı gibi son derece haklı olduğu konularda bile haksız duruma düşüyor. Buna bir de medyanın şaşı bakışı eklenince, gerçekten vahim bir durum çıkıyor ortaya…

 

CHP IŞILTILI İNSANKARINI HARCIYOR

Zonguldak’ta durum vahimin de ötesinde bence… CHP’li yerel yönetimin kentsel planlamadan, temel alt yapı yatırımlarına kadar pek çok konudaki başarısızlığı, kente ilk kez gelen kişilerce bile rahatlıkla görülebiliyor. Oy verenler de içinde, bu kentte yaşayan herkes, Zonguldak Belediyesi’ndeki kötü gidişten adeta yaka silkiyor. Bunda bir de yönetsel zafiyetlerle, kentsel meselelerdeki politikasızlık eklenince durum hepten fecaate dönüşüyor. AKP tüm kadrolarıyla önüne koyduğu hedefler doğrultusunda harıl harıl çalışır, toplantı üzerine toplantı yaparken, CHP, Merkez İlçe Başkanı sorunuyla boğuşuyor. Başkalarını bilmem ama gelişmeler hiç sürpriz olmadı bana. Herhangi bir toplumsal iddianın, siyasi projenin, fikri ışıltının sahibi olmayan kişilerin, yalnızca parti içi dengeler gözetilerek bir yerlere getirilmesinin doğal sonucuydu çünkü…

 

Hepimiz biliyoruz ki, CHP, kendine yıllarca hizmet etmiş, kentle ilgili fikirler geliştirmiş ışıltılı insanları yönetimlere seçmiyor yıllardır. Bırakınız yönetimlere getirip milletvekili ya da belediye başkanı adayı yapmayı, il genel ya da belediye meclislerine dahi aday göstermiyor. Sol, sosyal demokrat bir partiye hiç yakışmayan bir tarzla birikimi, deneyimi olan insanları partiden göndermek, olmadı küstürmek için elinden geleni yapıyor. Kendi evlatlarını yiyen bir anne gibi ışıltılı insanları harcıyor acımasızca. Bunun tek nedeni de parti içi rekabet ne yazık ki… Partinin iktidarında olanlar birilerinin kendilerine rakip olmasından korkuyor... Acı ama gerçek; siyaseti kendi ikbali için yapan pek çok insan, önemli görevler üstleniyor CHP’de. Bunu sonucu da politikasızlık, ışıksızlık, kimin kimle yan yana durduğu belli olmayan bir kör dövüşü olarak çıkıyor ortaya. Bedelini de tüm Zonguldak ödüyor.

 

BEDELİNİ TÜM SOL ÖDÜYOR

Yeri gelmişken söyleyeyim: İsmail Eşref’in belediye başkanlığından, Turan Oral’ınsa grup sözcüsü olarak görev yaptığı il genel meclisi üyeliğinden milletvekili adayı olmak için istifa etmeleri yalnızca seçmenlerine değil, kente de ihanet oldu bence. Belediye işlerin şöyle böyle yürüdüğü bir başıboşluğa teslim olurken, il genel meclisi, varlığıyla yokluğu belli olmayan muhalefet yüzünden AKP’nin boş arazisine dönüştü sayelerinde… Hırsından gözü dönmüş, her devirde kendini “hini hacette” olarak gören muhterislerin anlaması mümkün değil ama şunu kafalarımıza kazımalıyız artık: Hiç kimsenin kendi çıkarlarını toplumun, kentin çıkarlarının önüne koymaya hakkı yok kesinlikle. Hele hele iğneyle kuyu kazar gibi mevzi kazanan sol siyaseti toplum nezdinde, “biteviye süren bir çıkar çatışmasının arenası” olarak göstermek kimsenin haddi olmamalı artık...

 

Bulduğu her fırsatta “sosyalist” olduğunu ve CHP’ye tam da bu nedenle çok az oy veren bencileyin had bilmezi bu kadar dertlendirenin ne olduğunu soranlara da Melih Pekdemir’in sözleriyle yanıt vermek isterim: “Sen sosyalistsin… Öyleyse bugün söylenecek ‘mazeret’ anlamıyla yüklü fazla sözün olmamalı. Yenildin. Yalnızca Gorbaçov ya da SBKP değil, sen de yenildin. İstediğin kadar vakti zamanında revizyonizme karşı çıkmış ol, ya da Brejnevleri kıyasıya eleştirerek onları kendinden ayrı tutmuş ol, fark etmez… Senin sosyalist olduğunu bilen mahallendeki bakkalın, komşun, işçinin gözünde sen de yenilmiş oluyorsun. Ama gerçekte bu, senin de yenilgin. Bunu sen de böyle kabul etmelisin” (Anne bak kral çıplak! Sayfa,193 Başak Yayınları 1993.) Bilmem şimdi anlatabildim mi derdimi?