Prof. Dr. ŞENOL KUŞCU (198 s.)
Çocukluk arkadaşlarımın dilinde lakabım profesör. Sözcüğün ağırlığı yorardı beni. Öğrencilerim ve yeğenim Barış da profesör olunca sözcüğe biraz ısındım.
Ciddi, asık suratlı, yaşamdan ve halktan kopuk gibi görünen profesör, bu kitapla gönül haritamı yeniden çizdi.
OKURKEN içime damlayanları sızdırayım size.
Prof. Dr. Şenol Kuşcu - Kuşçu değil- (Daha adının hikâyesinde başlıyor Aziz Nesin havası), 1946 Kastamonu - Araç - Aşağı Güney Köyü doğumlu. Köyü, şimdi, Karabük'ün Safranbolu ilçesine bağlı. Zonguldaklıydık yani.
Kitabın adı Cılga Yollardan Otabana. Okuduğum edebiyat, sanat kitaplarını tanıttım çoğunlukla şimdiye kadar. Yazanı hiç görmediğim bu kitap öz yaşam öyküsü-anı. Öğretmen Bakışı'm kazandırdı kitap dostluğumuzu bize.
Yazar, köyünden, çevresinden bağını hiç koparmamış. Yıldız Teknik Üniversitesi Harita Mühendisliği Bölümünden mezun. Okurken de çevresi yanında. On bir yıl, Karayolları Genel Müdürlüğü Kastamonu 15. Bölge Müdürlüğünde mühendis ve başmühendis olarak çalıştı. O, Nasrullah Camii çevresinde şefliğe yerleşirken, aynı yıl (1967), ben, Göl'e yerleşiyordum. Akademik görevini, Bülent Ecevit Üniversitesi bünyesinde - çeşitli kademelerde- otuz üç yıl sürdürdü. Yurt içi ve yurt dışı uygulama projelerinde öne çıktı.
Çocukluğum cılga yollarda (keçi yolu) geçmişti. 'Üç talihsiz yediler' diye anılan Kastamonu, Sinop, Zonguldak çevresi ana yolların dışında kalmıştı. Kitaptan, yörenin yol öyküsünü okurken heyecanlandım. Yol kahramanı mühendis yazara saygım arttı. Onda Zonguldak için çarpan bir yürek gördüm. Yer altı, yer üstü çarpıklıkları bilimsel olarak sunuşu bilinçli uyarı.
Anılar, çeliğe verilen su gibi yakışmış kişiye. Mühendis, insan psikolojisiyle, halk bilgeliğiyle donanınca bir Nasrettin gülüşlü bilim adamı çıkmış ortaya. Profesörümüz, derslerde, bilimsel çalışmalarda sertmiş, ciddiymiş de halk arasında şekermiş.
Ben, bu kişilikte köy enstitüsü beklentisi veren mühendis gördüm. Geldiği doğa ile akademik çevreyi bütünleştiren bir köprü...
Ne desem eksik... Doğal, akıcı, taşı gediğine koyan, güldürürken düşündüren anılar, insanda - kesinlikle- ufuk açıyor.
Son otobüsü kaçırdığında, gece, onu, Yılmaz Güney Beyazıt'tan Yıldız'a götürür. Kendisini yurda götüren Yılmaz Güney'i tanımaz. Yurtta - birlikte çay içtikleri halde- Yılmaz Güney de kendini tanıtmaz. Yılmaz Güney gidince öğrenir arkadaşlarından durumu. Bu olay ne güzel de anlatılmış!
Köylülerle, çalışma arkadaşlarıyla kurulan sıcak ilişki ortamlarını okurken bayılacaksınız. Tabii hoş vakit geçirici bir edebi kitap bekleyip hayal kırıklığı da yaşamayın. Bu, sıcak gönle sarılmış bir mühendis kitabı her şeyden önce.
Çıktığı kabuğu, bir kuyumcu gibi işleyip güzelleştiren yazarı - özellikle, kırk beş yıllık meslek yaşamının kırk iki yılını - mühendis ve akademisyen olarak geçirdiği Zonguldak yöresi halkı iyi tanımalı.
Akademik insanın halka dokunan sıcaklığını hissetmek için, CILGA YOLLARDAN OTOBANA, sevimli bir ders kitabı gibi okunmalı.
Teşekkürler sevgili öğretmenim Prof. Dr. Şenol Kuşcu!