Cinsiyet ayrımının hiç hoş olmadığını biliyorum ve bu ayrımcılığa da karşıyım, lakin…
Kadınları yok saymak üzerinden prim yapılıyorsa, orada bir virgül koyar ve karşılıklı bir kıyaslamaya giderim. Şurada da bir durur, iğne çuvaldız ikilisinden yola çıkarak derim ki, zaman zaman illallah dedirten kadınlar da yok değil hani.
İllallah dedirten adamların olduğu gibi…
Bu iki cinsin birbirlerine yeterince mecburiyetlerinin farkında olmamaları ya da bunu kabullenememeleri ilginç geliyor.
Fiziksel ve duygusal ihtiyaçların biz insanlar üzerinden her iki cins için temel ihtiyaçlardan olduğu gerçekliliği tartışılmaz diye düşünüyorum. Elbette istisnalar ve sıra dışı tercihler hariç.
Bir birlerine bu denli muhtaç iki cinsin, birbirlerine yine bu denli nefret kusmasının altında acaba hangi nedenler yatıyor dersiniz?
Kadından başlayalım; Sadakat mi liyakat mi? Sanırım ikisi de günümüzde uzun birlikteliklerde anlamını yitiriyor. Beklentilerin gölgesinde yorgun düşen taraf, firar ediyor ilişkisinden. Bunu erkekler ifşa ederken kadın çoğunlukla içinde saklıyor.
Ergenlik çağıyla başlayan karşı cinse dönük baş dönmelerinin neticesinde, bir erkeğin kalbinden teselli bulma yanılgısıyla yüzleşiyor kadın zaman içinde.
Duygusallığın esiri olanlar için durum daha da vahim aslında.
Hormonel bir ayrışımın getirisi sanırım duygu yoğunluğu ve karmaşası.
Varını yoğunu, gözü kapalı teslim edebileceği bir erkeğin, ona yaşattığı hayal kırıklıklarıyla baş etmeye çalışıyor ilişkisinde yaşadığı yıllarca kadın.
Çelişkilerin içinde ruhunu öldürmemek için öylesine bocalıyor ki nerde, kim de olduğunun ve ayrıca savruluyor olduğunun farkına varamıyor vaktinde.
Bir kadın gerçekten sevildiğini hissettiği yerde güzelleşiyor ve konaklıyor aslında.
Kendini sevildiğinden emin olduğunda önemli kılıyor, yani bir başkasının duygularında tamamlıyor kadın kendini.
Ve yine bir başkasının duygusuzluğunda yok ediyor benliğini.
 Bu bir nevi acizlik gibi algılanabilir aslında, bunu yaşanılan olayların neticesiyle değerlendirmek gerekir zira her kişide farklılıkla seyreden bir durum bir duygu.
Peki, neden bir kadın duygusal acizlikle boğuşurken, bir erkek daha özgür, daha vurdumduymaz davranabiliyor. Neden önceliklerimizdeki bu farklılık.
Neden tek eşlilik üzerinden disiplin edilmeye çalışılan kadın ile çok eşlilikte özgür bırakılan erkek oluyor. Ahlak, neden çifte standartta kurban ediliyor.
Bütün mesele hormonlarda gizliyse ki sanmıyorum ve hormonlara sığınılıyor ise testosteron hormonunun erkeklerdeki güç ölçeğinde, andropoz dönemine gelindiğinde, nasıl bir eşitlik ile nasıl bir neticeye varılacak ki.
Ayrıca eksi artı paralelinde bir kavuşumla yol alınan bir işleyişse mevcut sistem, daha hassas bakılmalı konuya diye düşünüyorum!
Kadına cinsel yaşam üzerinden ahkâm kesen erkek egemenliğinin, bilinçaltında yaşadığı korkunun getirisi midir kadına yapılan bunca baskı, bunca sindirme çabası?
Bir hormona bu kadar anlam yüklemek, testosteron üzerinden ahkâm kesmek, tamamen bir aldanışın neticesidir.
Cinsel yaşamın çiftler üzerinden ele alınıp, varılan zaferin eşitliğine odaklanılmalıdır.
Tatmin konusunda her iki tarafın da alıcı ve verici olması gerekmez mi sağlıklı ve sağlam bir cinsel ilişkide.
Kadınların duygusal dünyalarında debelenmeleri neticesinde, erkekler dışa dönük bir özgürlükle oyunu bal gibi kendi lehlerine çevirme çabası içindeler. Eksik yanlarını da böyle örttüklerini düşünüyorlar ama sadece düşünüyorlar… Çünkü gerçek öyle değil.
Ergenliklerinden ta ki andropoz dönemine kadar kendilerine odaklı bir yaşam sürme eğilimindeler erkekler. Fiziksel arayışlarından da bu çabalarına tanıklık edebiliyorsunuz.
Kadını kadın yapan östrojen hormonuna gelince; erkeklerde de bulunabilen bir hormondur ayrıca.
Cinsiyet şekillenmesine fayda sağlayan bu hormonların yaradılış ile oluştuğuna dikkat edilirse cinselliğin ne denli olağan olduğu da anlaşılabilir. Zihin bulanıklığı olmaması için not düşmek istedim!
Her iki hormonu da ortak fakat miktarlarındaki oran farklılığıyla kullanan kadın erkek cinsinin, cinsel hayat, cinsel yaşam üzerinden sınırlar çizip kaldırmalarına ve zafer peşinde koşmalarına istinaden, daha hassas, daha gerçekçi düşünmeleri gerektiği kanaatindeyim.
Bu konuda daha öncede birkaç yazı kaleme almıştım. Duygusal yapıya sahip kadınları ait oldukları yerde sadece sevginin miktarı tutabilir.
Hormonlara sığınıp çapkınlık ayrıcalığına sığınmak ise aptallıktır.
Bu konuda kadınların daha zeki olduklarını söyleyebilirim, sadece belki duygusal yönden zayıflar ama gizlilik konusunda daha zekiler.
 Düşünsenize partnerini orgazm konusunda ifşa etse kadınlar, erkeğin hangi gücünü hangi üstünlüğünü başa koyarız o zaman.
Bir birine muhtaç her iki cinsin de, birbirlerini tamamladıklarını kabul edelim bir zahmet.
Bırakın kadın erkek eşitliğini, kadının üstünlüğünü konuşalım biraz da, istisnalar yine hariç vurgusuyla elbette.