Zonguldak dolaylarından. Yine kuru gürültülerde zamanı gömüyoruz toprağa.

Yakasından çekirtire çekiştire nereye kadar!!!

 Bu kentte Sahici ve vizyon sahibi insanların yönetimde ve işleyişte var olmalarını çok arzu ediyorum.

Diğer türlüsü olmuyor eline yüzüne bulaştırıyor acemiler.

Bu kentin iki yakasının bir araya gelememe sebebi ve bir adım ileriye gidemeyişinin nedeni, hiç vakit kaybetmeden adamakıllı masaya yatırılmalı diye düşünüyorum.

Ve o masanın etrafında gerçek şifa dağıtıcılarının işinin ehli olanların (tabi ki varsa) olma zorunluluğunun şart koşulması gerektiğini düşünüyorum. Bu kentin hastalığı ölümcül vaka olur aksi takdirde…

Olan aklımızda buharlaşıp gidiyor rağbet görmeyince.

İşe güce değil de bir kaşık suda insan nasıl boğulur, ona kafa yoruyoruz daha çok.

Bu kentin kederi, elemi, yazgısından mı, yoksa beceriksizliğinden mi, bunu da tam manasıyla anlayabilmiş değilim. Allah akıl fikir veriyor da ama herkese eşit değil işte.

Deli cesareti iş yapıyor bu kesin birde muhabbetin argo olanı değer kıymet görüyor.

Sadrazamın sol tarafından türemişler kol geziyor etrafta.

Niye bu kibir yarışı, niye bu u laf sokma, rezil etme, küçük düşürme arzusu, onu da anlayabilmiş değilim.

Yaşım elli beş; Kendimi bildim bileli doğup büyüdüğüm, yaşamakta olduğum bu coğrafyanın ne derdi bitiyor, nede derdine kulak veriliyor. Ve nede insanı değer görüyor.

Atanmışıyla, seçilmişiyle nedense el ele veremedik hiçbir zaman. Yüreksiz idareciler seçtik işin kolayına kaçıp hatır gönül belasına. Bilirkişileri de bi âlemdi doğrusu.

Yazarıyla, çizeriyle, birbirimizden hazzetmedik hiç. Sahteydik birbirimize karşı, halen sahteyiz birçoğumuz.

Egolarımızı şişirmekten, uçkur peşine düşmekten, burnumuzun dibini göremedik.

Haylaz çocuklar gibi elimizdeki oyuncağımızdı san ki bu kent, çekiştirip durduk yakasından.

Ne kadınına saygı duyuldu, ne yaşlısına, ne gencine.

Saçından çeke çeke, senin benim kavgasında süründürdük işte yok ötesi.

Acemi nalbant dayısının eşeğinde öğrenirmiş ya hani işinin inceliklerini,  aynen öyle, acemilerin elinde kala kala, yapboz tahtasına benzedi bu kent. Keserle yaptıklarını balyozla yıktılar, İşinin ehli düşemedi bu coğrafyaya.

Çaycuma kadar olamadık (!)  gıpta ederek izliyorum kendini her geçen gün yenileyen, modernleştiren bu ilçeyi. Ve taşın altına elini koyan yöneticilerini. Ve kendi insanına değer verenleri takdir ediyorum.

Yapmaktan onarmaktan inşa etmekten çok, yıkımlarında cebelleşir olduk. Senin yaptığını ben, benim yaptığımı sen beğenmedin.

Sonuç peki. Biraz cesareti olanlarımız vardı eskiden!

Bir avuç insanın meydanlarda canhıraş feveran ettikleri eylemlerin, söylemlerin, davulcu osuruğu kadar bile rağbet görmediği zamanlar yaşadık. Bugünlerde de durum hiç değişmedi.

Doğasına sahip çıkmak isteyenler hor görüldü, dikkate alınmadı.

“Orman ne işe yarıyor ki” diye sordu koskoca adamlar, ağacına sahip çıkan vatandaşa.

Havasına iklimine sahip çıkanların gözünü boyamak için, sadaka verircesine üç beş kuruş yardım ettikleri insanlarla oyaladılar.

Önce can sağlıklarıyla oynadılar sonra güya şifahane yaptılar, kimler mi bu coğrafyanın sırtından geçinenler. Can sağlığını hiçe sayanlar, coğrafyaya zarar verenler görmezden gelindi, gelinmekte.

Bir kaşık bala tav olduk. Kimler mi bunlar, herhalde sade vatandaş değiller!

Sokağına sahip çıkana sen kimsin dediler.

Okuluna sahip çıkana, unutulan otoparkı mazeret gösterdiler.

Tarihine sahip çıkana, eskiyi yenilemek gerektiğini söylediler.

Bir Kız Meslek Lisesi; Bir maden mühendisleri lokali ile kafalar karıştırıldı.

Hastane Cami kavgası evlere şenlikti zaten.

İnşa etmekten çok, var olanın yıkımları için uğraş veriyoruz farkında mısınız? Dedim ya yapboz tahtası gibi çekiştirip duruyoruz yakasından bu kenti.

Yahu bir porsuk ağacı kadar değer görelim vallahi sadaka vereceğim. Kentin koskoca yöneticileri dağlardan yaylalardan inmediler neredeyse yaylaya çadır kuracaklardı sen değil ben sahip çıkıyorum yarışında. Ama sonunda ne oldu dersiniz.  Valilik binasının duvarında o dillere destan porsuk ağacını ATAMIZ başının üstünde taşıyor. Ya çünkü en çok oraya yakıştırıldı.

Hadi bakalım yarınlar nelere gebe; Maden  Mühendisleri Lokali, köprüler, üç kuleler, meydanlar kıyılar, yollar okullar, hastaneler camiler; Porsuk ağacı ipi göğüsledi haberiniz ola.