Yaşlı, kuru yüzlü, çelimsiz adam, tırmıkla, otların, çiçeklerin arasındaki çöpleri çekiştirmekteydi. Tepeden bakış acınası görüntü veriyordu.

     Emekçi, yoksul dostu, bir gün, bahçede çalışırken gördüm. Duvarın dibine yaklaştım, o ufak tefek emekçiye seslendim:
     "Kolay gelsin!"

     Kendisi gibi sesi de küçücüktü, belli belirsizdi. Bana doğru bir iki adım attı.  Elindeki temizlik aracının sapının üstüne ellerini, çenesini yerleştirdi. Kıllı yüzünün alt ucundan, bir soluk içinden:
     "Sağ ol! Hoş geldin!" dedi.

      "Nasıl gidiyor işler? Yoruluyor musun?"
     "Zor... Aslında bu paraya bu iş yapılmaz da... Hatır için..."

     "Kimin hatırı? En azından asgari ücret..."

     "Evet! Daha kolay yerler var da başkan yardımcısını kıramadığım için..."

     Emeğe ve emekçiye saygım vardı da o çalışanın işe uygun olmadığı görüşüm oluşmuştu. Zorunlu ve zorla bir çalışma, geçim derdi vardı görünürde. Geçim için çalışıyordu. 

     Konuştuk.

     Vatandaş, köyündeki tarlasını, evini barkını bırakıp gelmişti kentin kıyıcığına. Bir temizlik şirketinde iş bulmuştu. Tarlasını komşuya bırakmış. Ondan beklediği para da gelmemiş. Kirada. Emekliliğe sekiz ay kalmış. Üç çocuğu varmış. Köyde hiç kimse kalmadığı için ta oralardan buralara gelmiş. İstese de dönemezmiş. Geçim derdi sürgünüymüş yani.

     Biraz soluklanan arkadaş:
     "Ağabeylerimin peşinden geldim. Onlara takılıp... Tabii onların durumları iyi. Biri öğretmen. Karısı da..."

     Benden ilgi gören arkadaş, işi gücü bıraktı, o Doğu Anadolu kentimizin söyleyişiyle açıldı da açıldı. O küçücük adam büyük laflar etmeye başladı:
     "Oruçlu musun?"

     Evet anlamında başımı salladım.

     "Oruç tuttuğuna göre namaz da kılarsın."

     Yine evet anlamında başımı salladım. 

      Acıdığım, o güçsüz adam, sevindi; beni kendinden saydı ve havaya girdi. O havayla işi seçime getirdi:
     "O zaman doğru partiye, doğru adama oy verirsin tabii!"

     "Öyle bir parti var mı seçime katılan?"

     "Müslüman, inançlı..."

     Aslında anladım ne dediğini de anlamazdan geldim ad kullanmadan. 

     "Diğerleri inançlı ve doğru değiller mi?"

      Anmak istemediğim terör örgütünün adını, rahatlıkla söyledi. Ben yine yalnızca soru sordum:
     "Öyle bir parti var mı seçime katılan?"

     İşini zor hak eden, geçim sıkıntısından güçlükle yürüyen, kazancını beğenmeyen dostum, yanlış oy kullanmayayım diye, beni uyarıyordu güya. Onunla iş ortamında tartışmak bana uymazdı.

     O benim gözümde halktı, halktan bir yurttaştı. Aslında onun derdi geçimdi. Onun için seçim geçimdi. Hedef şaşırtmışlardı yurttaşa. 

     Çocukluğumdaki korkuyu gördüm emekçi yurttaşta. O, eski, tahta, elektriksiz, kandilli evlerde, bizi, erken kararan akşamların uykusuna daldırmak isterlerdi büyüklerimiz. Uyuyamazdık. Yorgan altında şakalaşıp kıpırdardık. Azarla, bağırıp çağırmayla susmazdık. En sonunda korku canavarı sokulurdu devreye:
     "Susun! Öcü geliyor!"

     Öcü sözüyle yorganlar çekilirdi yüzümüze. Soluk almadan, kıpırtılarda öcü çağrışımları canlanırdı. Özgüven duygumuzun ta o zamanlarda yıpratıldığını çok geç fark ettik, çok geç... Öyle bir şey olmadığını öğrendiğimde büyüklerime güvenim azalmıştı.

      İşte o nedenle, ben, çocukluğumda, övgü almak için sevdiğim itaat (boyun eğme, buyruğa uyma, söz dinleme) sözünü hiç sevmiyorum artık. Hele söz dinletenlerin en çok söz dinlemeyenler olduğunu gördükten sonra hepten değiştim.

     Demokratik yaşamlar bedeller ödenerek kazanıldı. Sokakta, evde, okulda, fabrikada, kurumlarda, tüm yurtta demokratik yaşamlar var bugün. Halk kendini yönetenleri seçer seçimle. Beklenen iyi geçim, güzel yaşam.

     Seçim düğündür, şölendir. Gidene, teşekkür edilir, güle gül, denir; gelene, kolay gelsin...

     Hedef şaşırtılan dostuma akıl vermeye kalkmadım. Kendisine:
     "Ben size selam verdim. Hal hatır sordum. Propaganda görevim yok. Seçim havasını izliyorum. Günü gelince yurttaş olarak görevimi bilinçle yaparım. Siz de gelişmeleri iyi izleyin, yurttaşlık görevinizi yapın. Daha çok kendinizi ve çocuklarınızı düşünün. Türkiye teröre teslim olacak kadar güçsüz bir ülke değil. Terörü bitirecek görevliler var. Korkmayın, o işten kimse kaçmaz. Haydi, kolay gelsin!" dedim.

     O günkü söyleşi, beni, çocukluk günlerimde yaşatıyor. Hâlâ öcülerle yurttaş  kandıranları gördükçe tepki gösteriyorum.

     Baba, dede, amca, dayı, ağabey, sorumlu-görevli büyüklerim; bizi öcülerle korkutmayın! 

     Yiğitlerim, haydi, öcüleri öldürün de bizi güldürün!

     Seçim, demokrasi bayramıdır; düğündür, şölendir. Alanlarda horon tepelim, halay çekelim. Kavgaya yer yok. Adalete güvenelim.

     Dostum, emekçi kardeşim, seçim geçim içindir. Sana kolaylıklar dilerim.