TÜRKİYE ZATEN SUÇ CENNETİ DEĞİL Mİ

   Siz hiç sokakta yürürken elinizdeki sigara izmaritini veya kağıt parçası gibi herhangi bir çöpü atacak yer aradınız mı? Ben aradım. Eğer o sokak temiz değilse yere attım; temiz ise en yakın çöp kutusuna kadar elimde taşıdım. Hatta yakında çöp kutusu yoksa çöpü cebime attım.

   İşte suç işleme de böyle bir şey! Eğer ortam suçlu doluysa herkes de suç işlemeye meyilli duruyor. Suç işlenmeyen veya suç işlendiğinde anında cezası kesilen bir toplumda iseniz; siz de suç işlemeyi aklınızdan bile geçiremezsiniz. Örneğin, Türkiye'ye izine geldiğinde trafik kurallarına uymayan bir Alamancı, Almanya'ya döndüğünde bu kurallara uymamayı düşünemiyor bile..

   Hakim Necati Destan bir yazısında diyor ki; ''İnsanların kırmızı ışıkta geçmesini önleyemiyorsanız yaşadığınız ülkenin bir suç cennetine dönüşmesini de önleyemezsiniz! Kırmızı ışık kurallara uymayı belirleyen bir semboldür. 

   Bir ülkede devlet tarafından konulan kurallar rahatlıkla ihlal edilebiliyorsa; o ülkede suç işlemek sıradan bir alışkanlık ve üstün bir davranış haline gelir. Zira sarsılan devlet otoritesidir. Akabinde dejenere olan bilinç altımızdaki kurallara saygı duygusudur.'' 

   Bu arada, necip milletimizin ''Kurallar bozulmak için konulmuştur!'' aforizmasını da nereden hatırladım! 

   Suça teşvik eden veya suç işlemeye cesaretlendiren ortam oluşumlarına aşağıdaki deney iyi bir örnektir.

   Bazı olaylar karşısında insan davranışlarını incelemek isteyen bilim adamları bir süpermarkete hırsız rolünde insanlar sokuyorlar. Tabii ki süpermarket yöneticilerinin bilgisi dahilinde oluyor bu deney. Hırsız rolündeki bu insanlar bir şeyler çalmaya başlayınca da süpermarketteki diğer müşterilerin tepkilerini kamerayla izliyorlar.

   Önce müşteriler üç gruba ayrılıyor: Birinci grup hırsızları öteberi çalarken görüyor, ama dur bakalım ne olacak diye seyrediyor. Bekledikleri şey de süpermarket görevlilerinin hırsızları görüp yakalamaları. İkinci grup hırsızları iş üstünde görüyor, ama bana ne dercesine görmemezliğe geliyor. Üçüncü grup ise henüz bir şeyin farkında değil.

   Sonra ne oluyor? Önce hırsızların sürekli mal çaldığını izleyen ama müdahale edilmediğini gören birinci grup müşteriler de, nasıl olsa kimse bir şey demiyor düşüncesi ile öteberi aşırmaya başlıyor. Sonra herkesin sürekli bir şeyler yürüttüğünü ve buna kimsenin de bir şey demediğini gören ikinci grup müşteriler de ''biz enayi miyiz!'' dercesine yağmaya katılıyor. En sonunda bu furyayı fark eden üçüncü gruptakiler de diğerlerine katılıyor.

   Görüldüğü gibi, zamanında müdahale edilmediği için tüm müşteriler bu yağmaya katılıyor.

   Yahu yine bizim ülkenin halleri gözümün önüne geldi! Ne alakaysa!.. 

   Ha birde Çetin Altan'ın çok sevdiğim şu sözünü hatırladım: ''Türkiye'de siyasi partiler devlet rantından pay kapma örgütü haline gelmiştir!'' Doğru söze ne denir! Siz zannediyor musunuz ki siyasiler halka hizmet aşkıyla birbirlerini yeyip iktidara gelmek istiyorlar! Buna kargalar bile güler. Çünkü asıl amacın ballı börekli avantalara konmak olduğunu artık herkes biliyor.

   Bizi yönetenler veya yönetmeye talip olanlar bile böyleyse gerisini siz hesap edin! ''Bize de bir kemik düşer'' diye bunların peşine düşenlerin çokluğu ise ürkütücüdür.

   Bir de ''Kırık Cam Teorisi'' var.

   New York'un efsane belediye başkanı Giuliani'ye; ''Suçlarla mücadeleyi nasıl başardın?'' diye soruyorlar. İşte cevabı: ''Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından bir tanesi kırıldığında; o camı hemen tamir etmezseniz, kısa sürede yoldan geçen herkes eline bir taş alıp binanın tüm camlarını kırar. Benim yaptığım şey ilk cam kırıldığında onu hemen tamir etmek olmuştur.

   Veya, bir elektrik direğinin dibine, ya da bir binanın köşesine birisi bir torba çöp bıraksın: O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen çöpünü oraya bırakır ve kısa zamanda orada bir çöp yığını oluşur. İşte ben, bunu önlemek için, ilk bırakılan çöp torbasını kaldırttım.

   Çünkü siz bunları yapmazsanız; insanlar o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor ve diğer camları da kırıyorlar. Ardından daha büyük suçlar geliyor. Bir süre sonra o sokak, polisin bile giremediği bir mahalleye dönüşüyor.''

   Özetle; şöyle diyor bu işi bilenler: Kırmızı ışıkta geçilmesini önleyemiyorsanız küçük suçlara mani olamazsınız.. Küçük suçlara mani olamazsanız büyük suçları engelleyemezsiniz.. Sonuçta ülkeniz insanların suç işlemekten endişe duymadığı bir suç cennetine dönüşür. Bunun peşinden suçlularla mücadelede yılgınlığa düşen kanun koyucu sanıklara taviz/ af anlamına gelen lehe kanunlar çıkararak adalet mekanizmasındaki erozyonu hızlandırır.

   Bu durum yine bize ülkemizi çağrıştırmıyor mu? Yoksa bu memlekette suçlular cirit atmıyor da ben mi yanılıyorum?

   Eğer bana hak veriyorsanız; af ile yatıp af ile kalkan ve meclise af kanunu teklifi vermeye hazırlanan  MHP'ye ne diyeceksiniz? 

   Yukarıda anlatılanlara ve bizim yaşadıklarımıza göre Türkiye zaten suç ve suçlular cenneti değil mi? MHP daha fazla ne yapmak istiyor. İkide bir kader mahkumlarından bahsediliyor. Kader mahkumu kimdir? Adamı öldüren katil midir; yoksa katilin öldürdüğü adam mıdır? Sırf hapisteki bazı organize suç örgütü mensupları yandaşlarını kurtarmak için bu ülkenin asayişi ve huzuruyla oynamak zarardan başka bu halka ne getirecek?

   Yüce ve necip milletimizin buna diyeceği bir şey yok mu? 

   Eğer sükut bu durumu kabullenmeden  geliyorsa ben daha ne diyeyim!