Değerli okuyucular, bugün size biri iç politika diğeri dış politika ile ilgili iki konudan bahsetmek istiyorum. Ama hiç uzatmadan! Bunun için fıkralardan faydalanacağım. Biliyorsunuz bazen bir konuyu uzun uzun anlatmaktansa bir fıkra ile özetlemek o konuyu daha anlaşılabilir yapmaktadır. Bunun bir faydası da insanları gülümsetmektir; ki bugünlerde gülümsemeye bayağı ihtiyacımız var!

KARARSIZ KARARSIZLAR

Son günlerde sürekli televizyonlardaki tartışma programlarını izliyorum. Konuşmacılardan özellikle kamuoyu araştırmacılarına dikkat ediyorum. Bunlardan edindiğim bilgilere göre; şu sıralarda kararsız seçmenlerin oranı yüzde 25'i geçti. Bu son yıllarda görülen en yüksek oran olarak kayıtlara geçti. Yani her 4 seçmenden biri oy verecek parti arıyor.. Dikkat ederseniz kararsızların oranı CHP'yi de geçerek AKP'den sonra ikinci sıraya oturmuş durumda..

Peki, bu niye böyle oldu? Çünkü sürekli kazıklanan ve yalanlarla kandırılan vatandaş mevcut partilerden bir cacık olmayacağını anlamaya başladı da ondan! Çetin Altan'ın sık sık kullandığım bir lafı vardır. Şöyle derdi üstat: ''Türkiye'de siyasi partiler devlet rantından pay kapma örgütleri haline gelmişlerdir.'' Yani demek istiyordu ki, öyle vatan millet aşkıyla birbirlerini yemelerine aldanmayın; bu zahiri nedendir. Hakiki neden devlet rantını ele geçirmektir.

Çetin Altan'a aynen katılıyorum. Ne yazık ki gerçek budur!

İşte yukarıda bahsettiğim kararsızlar bu gerçeği görenlerdir. Partilerin hepsinin iç yüzlerini gördükleri için kendilerini koruma altına almaya çalışmaktadırlar. Tıpkı ''Devir kötü, kolla gözü!'' deyişinde olduğu gibi!

Bunu daha iyi anlayabilmek için aşağıdaki fıkrayı okumak lazım.

Biliyorsunuz eskiden araba, tren veya uçak gibi ulaşım araçları yokken, insanlar ya yürüyerek, ya da at eşek sırtında seyahat ederlerdi. Akşam olunca da en yakın köyün muhtarını bulurlardı. Muhtar da onları varsa köy odasında, oda yoksa kendi evinde misafir ederdi..

Efendim, bizim kahramanımız da yolculuk yaparken akşam olmuş ve o da en yakın köyün muhtarının evinde misafir olmuştu. Muhtar ona çok iyi davranmış, yemiş içmişlerdi. Fakat bir ara, halinden memnun kahramanımızın kulağına dışarıda adamlarına emirler yağdıran muhtarın sesi çalındı. Muhtar şöyle diyordu:''Ulan elinizi çabuk tutun! Daha inekler var sağılacak; atlar var yemlenecek; misafir var becerilecek!''

Bunu duyan misafir telaşlanıyor ve muhtara, ''Muhtar herşey için sağol. Ama yolcu yolunda gerek. Bana müsaade.'' deyip izin istiyor. Muhtar her ne kadar ısrar etse de yola çıkıyor. Bir sonraki köye ulaşıp oranın muhtarını buluyor. Muhtar onu çok iyi karşılıyor. O kadar iyi davranıyor ki adamımızın gözleri yaşarıyor. Minnetini ifade etmek için muhtara; ''Muhtar, iyi ki bu dünyada sizin gibi iyi insanlar da var. Bir de öbür köyde başıma gelenleri bir bilsen!'' diye başına gelenleri anlatıyor.

Bunun üzerine muhtar ne dese beğenirsiniz? ''O salak hep böyle yaparak misafirleri kaçırır da bana becertir!''

Görüyorsunuz, muhtarlar ne kadar da bizim partilere benziyor!

DIŞ POLİTİKA ŞAHANE

Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin, 2013 yılında Genelkurmay Başkanı generalAbdülfettah es Sisi tarafından bir darbe ile devrilmesinden sonra, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AKP yöneticilerinin Sisi'ye gösterdiği sert tepkiyi hatırlarsınız. Öyle ki; ''Erkekler karıları öldükten sonra, ilk 8 saat içinde onunla cinsel ilişkiye girebilirler!'' diyen İhvancıMursi yüzünden Sisi'ye etmedik hakaretler bırakmadılar. Bu yüzden iki devlet arasında ipler gerildi ve sonunda koptu. Her iki devlet de büyükelçiliklerini geri çekerek ilişkilerini bitirdiler.

Sonra ne oldu? Sisi arkasına diğer Arap devletlerini de alarak başta Yunanistan ve Güney Kıbrıs olmak üzere ne kadar düşmanımız varsa onlarla işbirliği yaptı. Sonuçta Türkiye ihracat yaptığı Mısır'ı kaybederek milyarlarca dolar zarara uğradı. Akdeniz'de Yunanistan-Mısır-Güney Kıbrıs ve İsrail dörtgeninde Türkiye karşıtı büyük bir cephe oluştu. Bu nedenle Doğu Akdeniz'de petrol dahi arayamaz olduk. Marşlarla uğurlanan gemilerimiz halen limanlarımızda paslanmakta..

Bu durumda köşeye sıkışan AKP yönetimi ve kankası MHP, 8 sene sonra tekrar Mısır'la işbirliği arayışına başlamak zorunda kaldı. Mısır'ın gönlünü kazanmak için önce alttan alta yapılan yoklamalardan sonra; şimdi level atlandı ve geçen hafta Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal başkanlığında bir heyet görüşmeler yapmak için iki günlüğüne Kahire'ye gitti. Bundan sonra zor da olsa bu görüşmeler devam edecek ve Mısır'la ilişkiler elbette tekrar eski haline gelecek.

Mademki İhvancıMursi yüzünden, yani bir hiç uğruna, Mısır'la bozulan ilişkileri tekrar düzeltmek için dokuz takla atacaktık; o zaman biz niye bozuştuk da bu yüzden bunca kayıp verdik ve sıkıntılar yaşadık? Böyle dandik dış politika mı olur! Şimdi aşağıdaki fıkrayı anlatmak farz olmadı mı?

Ağa ve kahyası at arabasına binmişler kasabadan çiftliğe dönüyorlarmış. Bir ara at pislemiş. O sırada ağanın aklına bir muziplik gelmiş ve kahyaya; ''Kahya, atın bu dışkısını yersen sana bu atla arabayı vereceğim.'' der. Kahya düşünür ve bir seferden bir şey olmaz diye kabul eder. Öyle ya, sonuçta koskocaman bir araba ve at var! Dışkıyı yer. Ağa da sözünü tutmak zorunda kalır ve atla arabayı kahyaya verir.

Fakat yolculuk devam ederken ağayı bir düşünce sarar. ''Ulan münasebetsiz bir şaka yapayım derken atla arabayı kaptırdık. Şimdi bunu nasıl geri alacağız?'' diye efkarlanır. Sonunda, ''Kahya, bu atla arabayı senden nasıl geri alabilirim?'' diye sorar. Kahya, ''Çok kolay beyim; sizde at pisliği yerseniz atla arabayı geri veririm.'' der. Bunun üzerine ağa düşünür. Atla araba onun için çok değerlidir. Sonuçta o da bir defadan bir şey olmaz deyip teklifi kabul eder ve atın dışkısını yer. Ve tabii ki atla arabayı geri alır.

Biraz sonra ağanın aklı başına gelir ve kahyaya şöyle der: ''Yahu kahya, biraz önce bu at ve araba benimdi. Şimdi yine benim oldu. O zaman biz bu boku niye yedik!''

Değerli okuyucular, fıkraları anlattık ve yazı burda bitti. İsteyen istediği yorumu yapabilir.